Sonda söyleyeceğimi başta söyleyerek yazıya başlayayım.
Son zamanların en güzel bölümüydü. Emeği geçen çaycısından, yönetmenine herkesi tebrik etmek lazım. Umarım artık bu tempo ve güzellikte devam
ederiz. Gelelim bölümde neler olduğuna...
Taziye eviyle başladık. Cenaze kalabalıklığını
hatırlayınca mutfağın boşluğu dikkatimi çekmedi değil. Tencereler, siniler üst
üste olmalıydı. Aç karnına Vadi izlemenin faydaları işte. Bu tarz ayrıntıları
yakalıyor insan. Polat’ı annesinin odasına çekilmiş bir halde bulduk. Daha
doğalı da olamazdı zaten. Baba ölünce insan sırtını dayadığı dağların
yıkıldığını hissedermiş de anne ölünce içi kıyım kıyım kıyılırmış hiç
kıyamadığından.
Hayatta böylesi anları ender de olsa yaşar insan.
Kendisini aniden bir kuyuda bulur ama ne kuyudan çıkmak umurundadır ne de buna
dermanı vardır. İşte o anda ihtiyaç duyar sevdiklerine. Bir el uzanmalıdır
mutlaka aşağıya. Polat için de o el Zülfikar ağa oldu. Yakışanı da buydu.
Ayağa kalktı, odadan çıktı ve sonrasında yol boyunca tüm
taziyeleri kabul etti. Kadınlar kötü hissettiklerinde saç modellerini
değiştirirler. Belli ki Polat da sakalıyla oynuyor. Sanırım ilk defa onu kirli
sakalla gördük. Açıkçası ben baya yakıştırdım. Uzun sakalın yüzüne gitmediğini
düşünüyorum. Hep damat tıraşı da olmaz. Kirli sakal hem değişik geldi hem de güzel
oldu. Umarım bir süre bu sakalla gider.
Acaba Polat da şuan beni düşünüyor mudur? ^^
Brendon’u da nihayet toparlamış olarak gördük. Aslında buna
sevinmedim desem yalan olur. Gerçekten de Türkiye’deymiş. Canı acıdıkça siniri
artıyor ki aslında bu Brendon’un düşmanları için uyguladığı planın
aynısı. Şuan kendi oyununa düştüğünün farkında değil. İnsan sinirliyken
sağlıklı düşünemez ve hata yapar. Bu kadar basit. Varsın haritalara kalem
batıradursun. Bu hali Polat’ın çok daha işine gelecektir. Lion komutanını da
Polatla ilgili özellikle bilgilendirmesi güzel oldu. Bir düşman daha
geliyor.
Can bey ve Fehmi’de de konu Polat Alemdar’dı. Fakat Can bey adına üzüldüm doğrusu. Mete gibi bir adamdan da fikir alma ihtiyacı
duyuyorsan senden bir Brendon olmaz... Fehmi ise Can beyin aksine Polat’la ilgili
fikirlerini kendi oluşturuyor. Bu yanı güzel. Fakat tahlil yanlış. “Konseyin
kurulmasına tepki vermiyor çünkü gücümüzü görmek istiyor. Çok zeki bir adam.” Mantıklı
bir çıkarım olsa da Polat’ı tek bir boyuttan ele alarak hata yapıyor.
Bu tarz benim.
Polat artık sadece bileğine ve zekasına güvenen adam
değil. Arkasında onların asla ele geçiremediği ve hatta haberdar dahi olmadığı
güçler var. Sahip olduğu gücü denklemin dışına çıkartıp onu oyunbozan mafyöz
bir adam olarak görürseniz ödeyeceğiniz fatura çok ağır olur. Aman diyorum
Fehmi'ciğim aman...
Bölümün belki de en beğendiğim sahnesi Süha bey ve Elif’in
sahnesiydi. Hüma’nın yeyip içmemesi, ufacık kalbinin sahibiyle birlikte atması
tüm hayvanlar için geçerli. Bir hayvana sahip olduğunuzda onun bütün dünyası
haline gelirsiniz ve onlar sizi koşulsuz sevmek için her zaman hazırlar. Kurtlar Vadisi Pusu ekibini bu
hassasiyetlerinden dolayı ayrıca kutlamak gerek.
Kuşkusuz beni en çok şaşırtan şey ise Başbakan’ın ziyarete
gelişiydi. Uzun zamandır ortalarda yoktu. Sık göründüğü dönem gerek
mevkiisiyle, gerek Adnan Menderes’e benzerliğiyle ve gerek dönemin politik şartlarıyla bakıldığında
ciddi bir mesaj taşıyordu. Yanılmıyorsam ‘yetmez ama evet’ dönemiydi ve Polat
da anayasa değişikliğine destekti. Son zamanlarda dizinin verdiği en azından
benim kafamı karıştıran ilginç sinyallerin hemen ardından tekrar Menderes vari
bir başbakanı dizide görmek epey şaşırttı doğrusu. Fakat şuanda bir yorum
yapmak yanlış olur. Bakalım ne sıklıkla görünecek...
Tabi bununla bağlantılı bir de hoca meselesi var. Hoca’yı
hep Ahmet Davutoğlu olarak konumlandırdı yazıya yorum yapanlar ama ulak olaylarının yaşandığı bir
dönemde başbakan hala Menderes benzeri bir adam ise Davutoğlu'nun bugünkü konumuna ne oluyor? Herhalde
bir açıklamaları olacaktır Davutoğlu diyenlerin...
Birisi oyunumun içine ettiğinde ben.
Altın işi pis iş demiştim değil mi? Gerçekten de öyledir.
Dadananı bol olur. Neyse ki gidecekleri yer belli oldu. Altınlarla gemicikler
alınacak. 3-4 sene önce olsaydı Memati abisinin limanı da vardı hazır. Kısmet
değilmiş. Tabi gemicikleri duyan Hakkı da tutuştu. Gitti Baltazar’ı hobisiyle
uğraşırken bastı.
Baltazar’a saygı duymak gerek aslında. Adam hobi sahibi.
Bugün memlekette kaç kişinin gerçekten ilgilendiği bir hobisi var ki? O kadar
yoğun işinin arasında hobilerine de vakit ayırabiliyor. İşte kaliteli yaşam
budur. Tabi bir erkek hobisiyle uğraşırken düzenini bozmak, onu rahatsız etmek
hiç akıllıca değil. Nihayet elinde baltayı gördük. Aslında Hakkı da Baltazar’ın
nazarında bir baltayı haketmişti ama işte şimdilik ona ihtiyacı var. Gemicikleri
söylemeye gelmiş. Bence Baltazar’ın bundan haberi yoktu ama çaktırmadı. Settar Ağa da gemiciklerin koruma görevini üstlendiğine göre nihayet onun da gücünü
görmüş olacağız. Pusat cephesi yine şenlenecek.
Bölümün yarısı boyunca herkes aynı soruyu sordu: “Kim aldı
lan bu Cahit’i?” Kim aldı bilmem ama gayet lüks bir odada gözlerini açtı. Cahit
gerçekten ballı bir adam. Kıbrıs olayında da Fehmi ile lüks içinde takılmıştı.
Yabancı bir evde dolapları karıştırırken görünce de doğrusu ayıpladım. Yaptığı şey çok ayıp. Yine de perdeyi açıp da gurbete düştüğünü görünce affettim.
Gurbet zordur şimdi bir de biz yüklenmeyelim.
Ulen çok kolay oldu ama hadi hayırlısı..
Cahit’i Romanya’ya kadar götürmüşler. Önce Braşova Baronu'nu infaz edecek. Sonra Yüce Majeste ile tanışacak. Bütün bunları
öğrendiğinde sevinçten halay çekmeye başlayacak sandım. Görev de tam Cahit'lik
bir iş. Sezon başında Polat için ‘hitman’ benzetmesini yapmıştım. Şimdi de
Cahit için yapmak gerek. O oyunda bunun gibi onlarca görev başarıyorsunuz.
Cahit de tıpkı Hitman gibi hiç acele etmeden, sakince, dikkat çekmeden avına
yanaştı ve yine boynuna bir darbeyle işini bitirdi. Bunların sayesinde en sonunda dünyada
“Türk’den boynunu saklayacaksın” diye laf çıkacak... Sonra döndü ve
benim de oyunda yaptığım gibi tüm adamları temizledi. Güzel işti Cahit. Helal
olsun.
İş bittikten sonra beyaz takım elbiseli adam tekrar odaya
geldi ve Cahit’i bir yere götürdü. Her ne kadar Cahit hevesle gitse de ben o
gidişten kuşkulandım doğrusu. Yüce Majeste’yi nihayet görebilecek miyiz
bilmiyorum. Bence Ra’dan önce onu görmek hayal kırıklığı olur. Ayrıca
basında herhangi bir yabancı oyuncu haberi çıkmadığını düşünürsek yerli bir
oyuncu olacak demektir ki Amon’un ardından bu da ayrıca bir hayal kırıklığı olur. Yani
bence Yüce Majeste’yi görmek bizim için pek de iyi değil. Cahit ise kim bilir
nereye gidiyor...
Fehmi, Polat konusunda yanılıyor olabilir ama yine de
hakkını vermek lazım. O da çok zeki bir adam. Nasıl kokusunu aldı bilmem ama
Melek resmen burnuna burnuna tütmüş. Muhtemelen Hakkı'yı da aceleyle Baltazar’ın
mekanından çıkartan konu buydu. Yanına çağırıp Kenan’ın durumunu sorarken hemen
ardından kovacağını beklemiyordum. Sonra Hakkı’nın ümüğüne çökeceğini de
beklemiyordum. Fakat esas beklemediğim Can’ın evine gitmesiydi.
Gerçekten harika bir hamleydi. Bu kadar farklı ve doğru
kelime sanırım ‘estetik’ bir karşılık ilk Vadi zamanlarında dahi pek
görülmemiştir. Bir ara Fehmi, Hasan Sabbah rolüne bürünecek sandım. Uşağın tutumu da hayli ilginçti. Bir insan ölümünü bu kadar mimiksiz ve
tepkisiz kabul eder mi? Fehmi’nin bu hamlesinden sonra Can bey’in karizması
gözümde daha da çizilmiş oldu. Fehmi’ye satranç oynamak yaramış doğrusu...
Laptop'u şarj için nereye takıyor bulabilen var mı?
Profesör Martin de kendine mekan yapmış. Elbet bir gün Polat
hediyesini alır da ziyaretine gider. Mekan değil de Elif muhabbetleri çok
ilginçti. Meğer Algisle fısır fısır “aman Yüce Majeste duymasın” muhabbetleri
Elif içinmiş. Nereden o kanıya vardı bilmiyorum ama Elif hakikaten 66. neslin temsilcisiyse
Polat’ı çok çok zor günler bekliyor demektir. Bunu Yüce Majeste’den neden
sakladıkları da ayrı bir soru işareti. İngilizler ele geçirmeye çalışıyor
desem, işin içinde Algis de var. Buradan epey gizem çıkacağa benziyor. Büyük
bir merakla takip edeceğim.
Bu arada Safiye ile kafedeki konuşmaları da hayli
ilginçti. Aslında Profesör son derece ciddi konulara değindi. Aile
geleneğimizde çocukların ki ben dahil, ailesine ve annesine bu kadar yakın ve
bağlı olmaları onlara bazı avantajlar getirse de büyük dezavantajlara da sebep oluyor. Hayata ve dünyaya açılmamızı engelleyen bir durum.. Bu konu
çok derin. Konunun üzerine gitmek isteyenlere Alev Alatlı’nın Schrödinger'in Kedisi
kitabını öneririm. Doğruluğuna emin olduğunuz pek çok şeyi yeniden
düşünmeye başlarsınız.
Hakkı'yı vursam Can bey yine de benimle anlaşır mı acaba?..
Geçen hafta da yoktu. Nerede bu Tilki diye merak ediyorduk
ki nihayet kafasını bir yerden çıkardı. İngilizlerle geldi ama Amerikalılarla
el sıkıştı. Bu adımından sonra ister Amerikalıları kandırıyor olsun, ister
gerçekten İngilizlere ihanet etmiş olsun hiç fark etmez. Çok güçlü bir düşman
kazandı. Birisinden birisi mutlaka peşinden gelecek. Tilki için Türkiye beklediğinden çok daha zor geçiyor. Üstelik hala bir diğer Rusla uğraşmak zorunda da kalmadı.
Sonunda Tilki sayesinde Zaharyas’a da ulaştılar. İkilinin
arasındaki Vahap Kuzuzade muhabbeti gülümsetti. Hemen ardından Fehmi’nin,
Zaharyas’a gider yapması bu sefer de acı acı gülümsetti. Adam yılların silah
kaçakçısı. Saçını, sakalını bu işte ağartmış. Herhalde senede en az 30 kere
aynı tehditleri işitiyordur. O da hafif güldü zaten. Sonra da konseyde koltuk
istedi. Fehmi güçlü bir konsey istiyordu ama acaba bu kadar güçlü bir konsey
istiyor muydu ondan şüpheliyim. Zaharyas da gelirse bu kontrolü çok zor olan
büyük bir güce dönüşecektir. Yıllarca reklamlardan öğrendiğimiz bir şey varsa, o da ‘kontrolsüz
güç, güç değildir.’
Polat, Brendon meselesini kapatmak için planını yaptı.
Temas ettiği kim varsa onlara dokunacak. Ya biri Brendon’u satacak ya da
artık kimsenin yüreği Brandon’la temas etmeye yetmeyecek. Birinin ağa takılması
pek uzun sürmedi. Hedef İranlı bir bürokrat. Tabi operasyon hemen başladı.
Hedef, İran!
Say my name bitch!
Tarihin hemen hemen her döneminde aramızda düşmanlık olan İran’dan
da bizimkilere yardım etmek isteyenlerin çıkması hoş bir sürpriz oldu doğrusu.
Tabi yardım edenler Azeri de olabilir orası ayrı... Bu noktadan sonra tam bir Yasin Komutan
şovu izledik. Çoban Yasin mi demeliydim yoksa? Tek başına operasyonlarda
gerçekten mükemmel bir performans sergiliyor. Soğuk kanlılıkla bir binada
operasyon yaparken de bize o atmosferi tam olarak yansıtıyor. Rol yaparak
düşmanına yanaşmaya çalışırken de o atmosferi tam olarak yansıtıyor. Çobanlığın
altından çok güzel bir şekilde kalktı ve adamı aldı. Yasin Komutan’ı
ilerleyen bölümlerde çok daha zor kimliklere bürünmüş olarak performans sergilerken izlemek
istiyorum. Hadi hayırlısı...
Tüm bunlar olurken Brendon da yine tatlı tatlı planlar
peşindeydi. Türkiye’deki Türk Baharı’nı (dizideki adı bu değildi ama..)
organize etmek için dört bir yana haber salmış. Anlaşılan o da kendine göre bir
konsey kuruyor. Haberin gittiği kulaklardan biri de bizim İranlı adam. Polat
istedi bir göz Mevlam verdi teleskop. İranlı’yı yem yapmak akıllıcaydı ama adam
o kadar zeki değilmiş.
Dosyaları siyah kaplattım ki kötü adam olduğumuz belli olsun. Nası fikir ama? Nası nası?
Toplantıda ötmesi bence Brendon’un ne kadar değiştiğini
göstermek için yapılmış bir senarist seçimiydi. Polat’ın mekana geldiğini 40
farklı yoldan öğrenebilirlerdi ama biri ötmeliydi ki, daha önce Brendon'dan hiç görmediğimiz ve aslında beklemediğimiz şekilde silahını kullansın. O da
tuttu kalbinden vurdu adamı. Bu aralar zaten Vadi’de ya kalpten ya boyundan
gidiyor adamlar.
Yazının başında Brendon kendi planına düştü. Kontrolü
kaybediyor demiştim. Meğer tahmin ettiğimden de fazla kontrolü kaybetmiş. Bu
adamlar normalde ateşi maşayla tutan adamları geçin, o maşayı tutan adamı
kontrol ederek işlerini yüzdürmeyi tercih ederler.. Şimdi ise içlerinden biri
ateşe dalıyor. Bakalım ateş kimleri yakacak...
Böylesi güzel bir bölümün ardından güzel bir bölüm finali
olmazsa olmazdı. Brendon belgeleri yakarken Polat’ın keyifle avına bakışı gelecek
bölüm için inanılmaz bir motive oldu. Şimdi Brendon düşünsün!