Daha ilk fragmanını gördüğümde kalbime ve aklıma
girmeyi başarmış, başladığı günden bu yana da “eksiği gediği var ama
toparlayacaktır” diye vazgeçmediğim ve pazar akşamlarımı emanet ettiğim Gönül İşleri, 15. bölümünde beni öyle
mest etti ki, şu yorumları yazarken, zevkten dört köşeyim inanın! Gereksiz dediğimiz
köşelerini törpülemiş, meşrebine uymayan fazlalıklarından kurtulmuş. Harika
oyunculuklar, akıp giden diyaloglar bazen gözlerimi doldurdu, bazen de
kahkahalar atmamı sağladı. Üstelik, bu ikisi arasında çoğunlukla sadece saniyeler
vardı, hani Yeşilçam’dan bir Neşeli
Günler, bir Bizim Aile, bir Gülen Gözler izlerken aldığımız zevke yakın duygular
yaşattı bu bölüm bana. Ne mutlu ki; her pazar akşamı yayınlanan bir romantik
komedimiz var bizim, iyi ki var, hep olsun! Senaryosundan, oyuncusuna,
yönetmenine, tüm ekibin ellerine sağlık, umarım emeğinizin karşılığını ratinglerle
de alırsınız.
Eyvah!
Geçen haftayı, Kemal’in kendisine tanıdığı kaçma
fırsatını geri çeviren Asrın’ın, silahı Kemal’le Saadet’e doğrulttuğu, heyecanı
yüksek bir sahneyle kapatmıştık. “Saadet olmadan gitmeyeceğim” diyen Asrın, bir
kez daha ret cevabını alınca, korkularım gerçek oldu ve silahı kendi kafasına
çevirip tetiğe bastı. Eyvah derken bir baktık, bir şey olmadı. Bir kez daha
bastı! Yok! Kemal; Saadet’e verdiği sözü tutmak adına, “öfkelenir de tetiği
çekerim” korkusuyla mermilerini çıkarmış, Asrın da bu boş silahı almıştı. Tam
da bu sırada olay yerine yetişen polis, Asrın’ı tutukladı ve Asrın hem
karşılıksız aşkının, hem de tüm suçlarının mahkûmu olmak üzere götürüldü.
Asrın’a sorsanız, başarısız olarak tanımlayacağı bu intihar
girişimi aslında hiç de öyle değil. Zira Asrın, bu tercihiyle Kemal’in belki de
tüm ömrünü adasa, asla boy ölçüşemeyeceği kadar büyük bir aşkla Saadet’i sevdiğini
kanıtlamış ve o anın Saadet’in hafızasına saniye saniye kazınmasını sağlamıştı.
Saadet; ömrünün her günü, o anı bir kez daha yaşayacak ve kelimeleriyle olmasa
da hisleriyle, bir daha kimse tarafından böyle sevilmeyeceğini kendine tekrar
edecek. Onsuz olmaktansa ölmek… Kaç kişi bu tercihi yapabilir ki…

"
Pazarlık sünnettir."
Saadet üzerindeki travmasının, çok daha büyük
olacağını düşündüğüm bu olayın bir hafta sonrasına atlayan hikâyemizde, Saadet günlük
yaşamına çok daha kolay adapte olmuş görünüyor, asıl travmayı Muzaffer Amca
yaşıyordu. Adeta Saadet’in aldığı nefesleri sayan Muzaffer Amca, kızının
çevresinde bir koruma kalkanı oluşturmuş, gözünü üstünden ayırmıyor, her
saniyesini planlıyor, Saadet’in aklını başka şeylerle meşgul edebilmek için
üzerine titriyordu. Tabi bu durum da Gönül
İşleri’nin hikâyesinin en sevdiğimiz yanlarını oluşturdu; bol telaş, bol
komedi. Muzaffer Amca’nın pazar macerası, bölümün en eğlenceli kısımlarındandı.
Herkesin ailesinde, alışverişte onu böyle utandıran birileri var sanırım, mesela benim
annem de, pazardaysa tüm tezgâhları gezer, pazarlığını yapar. Mağazalardaki
alışverişinde, hele büyük bir eşya alıyorsa, hayat hikâyesini anlatmadan çıkmaz,
saatler geçirir. Bense nokta atışı insanıyım, belli noktalarım vardır, git, karar
ver, al, çık. Gönül İşleri’nin bu
kadar sıcak bulmamızın sebebi de bu değil mi zaten? Diğer dizilerdeki gibi, asla
sahip olamayacağımız hayatların, asla yaşayamayacağımız aksiyonları değil,
hepimizin günlük yaşamlarının biraz karikatürize olmuş bir romantiklikle bize
servis edilmesi... İşte bu yüzden ağalar, kan davaları yerine, Muzaffer Amca-Saadet, Servet-Yılmaz çılgınlıklarından bol bol verin bize, keyfimiz yerinde.
Gözlüğü tak "hadi eyvallah" de oldun mu sana Deli Yılmaz!
Birbirlerinin yaşamlarını oldukça kolay bulan ve
asıl yükü kendisinin kaldırdığını düşünen Servet-Yılmaz çifti bu bölüm yer
değiştirdiler. Yılmaz'ın, Servet'in yastığına sarılıp kokusunu içine çekmesini mi anlatayım, kızların odasına elinde çekirdeklerle girip onlara verdiği öğütlerin güzelliğinden mi bahsedeyim, o kadar harikaydı ki.... Timuçin Esen'e hayran olmamak elde değil. Yer değiştirme ile Yılmaz; Servet’in ağır sorumluluklarını, Servet; Yılmaz’ın
yalnızlığı ve kendine has tarzıyla yoluna koyduğu işlerinin hiç de kolay
olmadığını gördü. İkisi de birbirlerinin işlerinin altından, kendi bildikleri
yollarla kalkamayıp, diğerinin en doğrusunu yaptığını fark etti. Tüm bunların
faturası ise Muzaffer Amca’ya kesildi.
Bu Muzaffer Amca'yı yemez misin şimdi sen, tatlılığa bak!
Yılmaz Muzaffer Amca’yı bir güzel sarhoş
etti, adam fenalaştı. Ama Muzaffer Amca’nın sarhoşluğu ve duygusallığı da ne
güzeldi öyle… Bu sırada yaşananları izlemediyseniz gerçekten çok şey
kaçırdınız. Benden tavsiye açın, bulup buluşturup izleyin, ya da haftaya
özetten izlemeye başlayın, çok eğleneceksiniz.
"Bu adamı sadece ben döverim tamam mı, hadi defolun şimdi buradan"
Servet’le Yılmaz’ın hikâyesi hep çok tatlıydı da,
Sevda-Tibet-Bedir aşk üçgeninde daha önce bu kadar eğlendiğimi hatırlamıyorum.
Sevda’nın kalbine karşı koyamayışlarıyla gel-gitlerini, Bedir’in vurucu sözlerini
hep çok sevmiştim, bu hafta ilk kez onların da gülümseten durumlarını izlemek
çok keyifliydi. Gerçi hâlâ Lale Hanım’ın özlemini çekiyorum, bu ikinci hafta
oldu onu görmeyeli. Tibet’le Bedir’in ilk kez aynı cephede savaşarak
kavgaya karışıp, geceyi beraber nezarette geçirmeleri, sohbet edip gülüşerek
çıkarken, karşılarında Sevda’yı görünce düşmanlıklarına geri dönmeleri, Sevda’nın
onların bu hali karşısında şok olması çok keyifliydi. Geçen haftalarda Tibet, kıl kuyrukluk sıfatını hak eden davranışlarının dışına çıkıp, annesine
kafa tutmasıyla takdir kazanmıştı. Ama Bedir’le Tibet’in bu hali çok hoş bir sürpriz
olmuş. Bize bunlarla gelin!
Asrın'ın teklifi yanında biraz sönüktü ama yine de Kemal'den beklenenden fazlası, çift balonu da unutmamış. Tamam tatlısın Komiser'im!
Gelelim en sevdiğim cephelerden Saadet-Kemal
cephesine. Geçen hafta baştan beri hep gözümde bir numarada yer alan Asrın’ın, değerini
kaybettiğini, Kemal Komiser’e daha yakın olduğumu söylemiştim. Ama bu hafta
fikirlerim bir kez daha değişti. İlk sebebi, Kemal’in Saadet’i kurtardığı
sahnede, ağzından tek bir sevgi sözcüğünün çıkamamış olması. Saadet’cik, Asrın’ın
gözünün içine baka baka Kemal’e telefonda “seni seviyorum” demişti. Kemal’se
bir “Saadet’ciğim” bile diyemedi. Bir “canım” bir “aşkım” dese de öyle sarılsaydı
kıza olmaz mıydı yani? Bu olaydan sonra ise, apar topar evlenme teklif etmek ne
demek Kemal? Üstelik “dolabımda senin eşyalarını görmek istiyorum”
cümleleriyle! Saadet de gayet normal olarak yanlış anlayıp, “ay babam birlikte
yaşamımıza hayatta izin vermez” dedi, iyi oldu sana. Evlenme teklifini böyle
açıklarsın işte.
Birkaç ufak rötuşla Kemal Komiser'le olur aslında...
İzin verirseniz son sözlerimi Kemal’e bir açık
mektup kıvamında edeceğim:
Bak Kemal
Komiser’im! Henüz senin tarafından ayrılmış değilim ama seninle ilgili fikirlerim biraz değişti. Kendin de itiraf ettin,
polisliğin sertliği ruhuna işlemiş, üstelik dediğin gibi gerçekten biraz “taş kafa”sın,
ama böyle de olmaz ki! Hem siz daha doğru düzgün bir el ele bile tutuşmadınız,
kızı bir tutkuyla öpmedin bile! Kemal Komiser’im, Asrın bir hafta önce Saadet’e
aşkından, ölmeye kalktı gözünün önünde, sen ne dedin? Dolapta giysiler!
Son sahnedeki o romantik ortamlar hazırlayıp yinelediğin
teklifini Saadet’in geri çevirmesine şaşırmamalı aslında! Tüm bunları düşününce,
seni seven bir kadının dahi, teklifini kabul etmemesi doğal yani! Gerçi Saadet’in
tavrını da onaylamıyorum, bir sürü güzel laf edip, sonra da “kabul edemem”le
cümlesini bitirmesi çok saçmaydı ama Saadet bu, yapar yapar. Bak şimdi benden
sana tavsiye Komiser’im: Bu Asrın ne yapar eder, polise danışmanlık falan
ayağına (Amerika’da bunun örnekleri var, aynı kendisi gibi Gönülçelen bir
arkadaşımızın 9 sezon izlettiği bir White
Collar gerçeği var) hapisten yırtar, elektronik kelepçeyle Saadet’in
karşısına çıkar, sen de havanı alırsın. Gel, anlaşalım, Saadet’le biraz daha
birbirinizi tanıyın, sen de kıza iki güzel laf et, sevgini kanıtla, azıcık
polis gibi değil de aşık adam gibi bakmaya çalış, sonra teklifini yinelersin. Cevabını
haftaya bekliyorum, kabul edersen her türlü desteğe hazırım, KİB,BYE!