Mahir’i çok
kızdırdılar. Can damarına bastılar. Eyvallah! Bu adam tek başına bir ordu gibi
onu da çözdük. Maşallah! Adamların kapısına gitti. Çekilin dedi, çekildiler.
Dışarı çıkın dedi, çıktılar. Tamam da bu adamların hepsinin mi eli armut
topluyordu? Ben Sarı Cemal olsam öyle adamlarım var diye utancımdan kimseye
bırakmam da kendi kafama sıkarım.
Akıllı olun, adam olun lan!
Tamam, Sarı
Cemal’in basit adamları korktu Mahir’den. Hadi diyelim onlar, koskoca Karadayı’yı
vurup başımıza dert almayalım dediler. Peki, bu içbükey masa kabadayılarına ne
oluyor? Mahir’i kolayca aralarına kabul edişlerini de anlamamıştım ama
içlerinden birini bu kadar kolay harcamalarına hiçbir anlam veremedim. Neyi
bekliyorlar ki Mahir’in kafasına sıkmak için, hepsinin köküne kibrit suyu
dökmesini mi? He, o adamların arasında en zayıf halka Cemal’di. Gidiciydi belli
ama Cemal’in de dediği gibi “Gün gelecek bu Mahir size de çomak sokacak!” her
defasında bir bir eksilirseniz, sıra size geldiğinde sırtınızı kime
dayayacaksınız acaba? Yalnız baştan söyleyeyim Sosyete ve Seyit’in konuştuğu
ikinci bomba hadisesi sadece söz olarak kalsın reca ederim! Ben daha ilkini
hazmetmiş değilim, ikincisine yüreğim dayanmaz. Sonra demedi olmasın.
Ben böyle
Mahir’in kafasına sıksınlar, haklasınlar falan diyorum ama tamamen kabadayılar
yönünde düşündüğümden söylüyorum bunları. Yoksa bırakın canına zeval gelmesini
Mahir’in gönlü kırılsa benim içim eziliyor. Tabi, Feride için de aynı durum söz
konusu. Öyle yatağın altına sığınmış, korkmuş görünce Feride’yi nasıl üzüldüm.
Neyse ki Mahir’ciğim hemencecik sarıp sarmaladı da içim rahatladı. Gerçi Feride
bir korktuysa, Mahir bin korktu Feride’nin başına bir şey geldi diye. Sarı
Cemal bilmeden Mahir’in fitilini ateşledi. Sonra da kendi elinde patlayıverdi.
Ah Nazif Baba! Ben de seninle aynı durumdayım şuan gönlüm affetse de aklım affetmiyor.
Olan oldu.
Mahir’le Feride’nin evini talan ettiler. Bölüm öncesi verilen fotoğraflarda da
görmüştük ki ev eskisinden güzel. İki arada bir derede kim yaptı ki bu evi
böyle diye düşünürken Nazif Baba’nın jestini gördük. Mahir’in çok da yanlış bir
yolda olmadığını anlayınca kendince gönül alma operasyonu düzenledi. Var olsun da
benim kırılan gönlüm ne olacak? Attığı tokada dair Songül’e bir şeyler
söylemeyecek mi? Böyle hiçbir şey olmamış gibi mi devam edecekler? Kendi Mahir’i
affetti. Peki, ben nasıl affedeceğim Nazif Baba’yı? Nazif Baba’nın yaptığı her
güzellikte, okuduğu her şiirde içim bir buruk kalmasın benim, ne olur!
Hey! Güzel kız çıkışta buluşalım mı, ne dersin?
Saat beşte bekliyorum bak!
Daha dün
gece Karadayı’da en sevdiğim mekânlar
nerelerdir diye düşünüyordum. İlkin Mahir ve Feride’nin evi dedim, şahane
manzarası var, sıcacık bir ev falan ama fazla bir geçmişi yok. Sonra çay
bahçesi, oranın da manzarası şahane, bazen hüzünlü, çoğunlukla da mutlu anıları
var orada, en sevdiğim bölümler hep orada çekilmiş hem. Evet, orası olurdu. Ama
bir yer daha vardı, epeydir de görmediğim özlediğim bir yer. Adliye, Mahir’in
yanında olduğu anlar dışında Feride’nin kendini ait hissettiği tek yer. Hep söylerim
Mahir bizim gözbebeğimiz ve Mahir ve Feride’nin birlikte olduğu anlar çok
kıymetli ama Mahir’in kendine ait bir hayatı varken Feride’nin yok. Daha
doğrusu yok edildi. Oysaki o bir hâkim. Şahane bir mesleği ve idealleri var. Mahir’i
de Karadayı Mahir’i de çok seviyoruz ama ne yalan söyleyeyim biraz da Hâkime
Feride’yi görelim istiyorum. Ve bu bölüm nihayet Feride mesleğine geri döndü.
Özlediği odasına kavuştu. Hem de ilk gününün sürprizli bir konuğu da vardı,
Mahir. Nasıl yakışıyorlar ikisi de oraya öyle. Aman tamam, ağzımı açmıyorum bu
konuda ama bunu herkes kabul eder ki avukat bir Mahir ile hâkime bir Feride çok
güzel olur.
Baba bu ne? Biraz saygı rica ediyorum!
Feride’nin
en sevdiğim özelliği ne olursa olsun Mahir’le olmaktan vazgeçememesi. Hani “o
ne olursa olsun ayrılmam, senden vazgeçmem” durumundan bahsetmiyorum. Babası
kızının odasında bulduğu kanlı bandajı sorgulayacak kadar ileri derecede
sorunlu bir adam olduğu halde, yangına bir kamyon kömürle giden Suna dikkatli
ol baban peşinde dediği halde, hatta Mahir’i adliyeden daha yeni uğurladığı
halde dayanamayıp yine evine gitmesi durumu benim söylediğim. Kadınların
altıncı hissi kuvvetlidir ama Belgin’in geleceği içine doğmuş belli ki. Hem Mahir,
başına gelen her güzelliği Belgin’e yoruyorken, Feride’nin her şeyi birinci
ağızdan duyması da iyi oldu.
Az kalsın
Belgin’in flaş itirafını unutuyordum. Yok artık. Tabi ki unutmuyordum. Özellikle
sona sakladım. Şimdi biz Feride’yi sevdiğimizden ve Belgin’den korkumuzdan
kızıyoruz ama Belgin’in bir kabahati yok aslında. Neden böyle söylüyorum? Çünkü
Karadayı izleyen kadınlar arasında üç
kişiye sorsak ikisi Belgin’le aynı cevabı verir zaten. Hem zaten sen elmayı
seviyorsun diye elmanın da seni sevmesi şart değil. Yani Belgin, Belgin olarak
istediği kadar sevebilir. Asıl olay
Mahir ile Feride olmakta.