Söz: Bu coğrafyada en zoru insan olmaktır
Aslında başlık olarak başka bir şey düşünmüştüm. Ama Yavuz ve Bahar’ın çadırdaki konuşmasından sonra fikir değiştirdim. Bu coğrafyada kadın olmak mı zor, çocuk olmak mı? Bence ikisi de birbirinden beter. Çocukluk travmaları kalıcıdır. Kaç yaşına gelirsen gel, bir hastalık vs yok ise çocukluk anıları unutulmaz. Çocukluğu bu kadar kırık geçen insanlar da hep yaralı nesilleri beraberinde getirir. Açıkçası Bahar'ın "çocuklar unutur"  argümanına katılmıyorum. Ama kadın olmanın zor olduğuna katılıyorum. Taciz, tecavüz bunlar insanlık ayıbından, bir insana yapılabilecek en ağır işkenceden başka bir şey değil. Özetlersek bu coğrafyada insan olmak, yaşamak zor... Bıçak kemiğe dayandığında gidecek bir yerin olmadığını bilmek zor… Bu coğrafyada insanlar bencil ne yazık ki. Mülteci deyip geçiyoruz ama o insanların buralara neden gelmek zorunda olduklarını anlamayan o kadar çok insan var ki. İlla anlamak için bir şeyleri yaşamamız mı gerek? Yaşamadan anlamaya çalışmak bu kadar zor mu?

Çemberimde Gül Oya çok sevdiğim bir dizidir. Bir bölümünde terörden kaçıp İstanbul'a gelmek zorunda kalan bir kadınla röportaj yapılmıştı. Orada söylenenler hala aklımda… “Bu şehir bizi almaz. Ne gözümüz göz, ne de sözümüz söz bu şehirde. Hayalet gibiyiz. Ne orada köyümüz köy, ne de burada evimiz ev. İnsan özlüyor da köyü. Arada bir köye gideyim, bir şeyler ekeyim, kuruları toplayıp alıp geleyim diye… Ama orada yaşam, hayat zor… İnsanlar yok, köyler boş, topraklar kuru… Yaşamak çok zor ne diyeyim? Orada kimliklerimiz kaldı, orada insanlarımız vardı, orada bir zamanlar halaylarımız vardı, düğünlerimiz, dostluklarımız vardı. Ama gidemiyorsun yine de. Boş, viran köyler… Yakılmış…” Söylemek istediğim “eleştiri yaparken kimsenin güle oynaya gelmediğini unutmamak gerek…”

Çok konuştum umarım kimseyi sıkmamışımdır. Hala buralardaysanız bölüm yorumuna geçiyorum. Eskiden dizilerde bölüm isimleri olurdu. Benim için en unutulmazlardan biri İkinci Bahar dizisinin final bölümünün adıdır mesela. “Elveda Samatya…” 14. bölümde ilk dikkatimi çeken bölüm adı oldu. Mazlumların Yanında… Sonra baktığımda aslında bölüm isimlerinin yeni olmadığını fark ettim. Ben fark etmemişim ama bundan sonra kesinlikle daha dikkatli olacağım. Çünkü bölüm isimlerini çok seviyorum.


Birinin bu oyunu bozması lazım... Hey gidi Tatar Ramazan'lar sizi!

Özel kuvvetler üssüne saldırı yapmak en iyi ihtimalle bile deliliğin nirvanasıdır. Üstelik bu adamlar Büyük Bey ile ilk konuştuklarında özel kuvvetler yüzünden panik halindeydi. Büyük Bey dişe dokunur bir şey demedi. Saldıracak cesareti nereden aldılar? Daha bir önceki bölüm “Türk askeri bizi şöyle mahveder, böyle yok eder” diye söylenenler onlar değildi sanki. Üstelik üsse girebileceklerine eminler… “Dayıoğlu, sen orayı dingonun ahırı mı sandın?” Özel kuvvetler üssüne elini kolunu sallayarak girmek kim, siz kim Allah aşkına?

Sarı komutan arkadan dolandı ve adamları vurdu. Ama Sakarya Fırat izleyen bir nesil olarak karakol baskını sönük kaldı diyorum. Bir kere gündüz gözüyle baskın mı olur? Gece olsa, birkaç saat destek yetişemese izlemesi daha zevkli sahneler olabilirdi.

Terör koalisyonu… Yeni bir kelime sözcük dağarcığıma eklendi. Üstelik adamlar koalisyon kurulduğunun farkında değiller. Hiçbir şeyin farkında değiller. Sancar koalisyon başında en azından şimdilik… 


Bu memleket bu analarımıza çok şey borçlu...

Üs baskınında vurulan askerimizin şehit olacağını tahmin etmiştik zaten. Fragmanlar bazen fazla bilgi veriyor. Salih’in annesinin gözlerinin görmesi için bütün timin seferber olması, herkesin elini taşın altına koyması güzeldi. Ama her olay olduğunda bu şekilde davranamazlar. Mesela kadının ameliyatı için Yavuz arabasını sattı. Bir sonraki olayda ne olacak? Böyle insanlar kaldı mı diye sorguluyorum ister istemez. Herkes üzülür ama tüm birikimlerini ortaya koymaz bence.

Kadının gözleri açıldı ama açıldığına pişman oldu. Oğlunu göremedikten sonra neylesin gözü o yaştaki kadın? En azından son kez gördü oğlunu. Doyasıya kokladı. Bizde ekran başında dağıldık haliyle. Terör diye bir illet olmasa, bu acılar yaşanmasa keşke ama bir yerde hayatımızın gerçeği oldu bunlar. Edirnekapı Şehitliği, diğer şehitlikler anlatılanların ne kadar doğru olduğunun ayaklı kanıtı. Dilerim son bulur bu zulüm.
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER