“Simsiyahların içinden sana bembeyaz geldim”
Her şeye inat, mutlu olmayı bilmeli insan.
İki haftalık bir ayrılıktan sonra finale bir kala bölümünü izledik. Dizide bir süredir çözülecek ciddi bir düğüm kalmadığından bölümde büyük bir gerilimin olmayacağı belliydi. Nitekim bölüm sonuna kadar da sakin ve mutlu sona adım adım ilerleyen bir bölüm izledik.
 
Bölüm 10 günlük bir zaman atlamasıyla başladı. Bu sürede Şahin ve Gülce’nin hapiste olduğunu öğrendik. Ali’nin de dişiyle tırnağıyla kazıyarak geldiği şampiyonluk maçına çıkmama kararı vermesiyle girdik olaylara.
 
Finalin kapıda olduğu düşünülünce artık içerikteki mantık hatalarıyla ya da olmamışlıklarla uğraşmanın da pek bir manası yok ama bazıları iyice gözüme gözüme girince susmayı da beceremiyorum. Ali maça çıkmama kararı almış ve kimse ona söz dinletemiyor; buraya kadar tamam, sorun yok; ardından Rauf Anne’yi hapiste Şahin’i ziyaret ederken buluyoruz. Duruma bir de kılıf uydurup Rauf Anne’ye “Müdür Bey özel izin verdi, sağ olsun!” dedirtiliyor. Pardon da Şahin Vargı ile Rauf anne akraba da ben mi on dokuz bölüm boyunca bu gerçeği algılayamadım? Birinci derece yakını olmadan kim, hangi sanığı hem de henüz hüküm giymemişken ziyaret edebiliyor, hem de özel izinle? Onu da geçtim “Sağ olsun Müdür Bey” hangi gerekçeyle özel izin vermiş olabilir Rauf Anne’ye? Hukukçu değilim, bu kadarını ben bile biliyorum. Bari göze soka soka “Müdür Bey özel izin verdi.” lafını ettirmeyin, biz yaptık oldu moduna geçin de on dokuz bölümdür mantıksızlığın her türüne alışık izleyicilere daha fazla ıstırap çektirmeyin.
 
Ardından bir ikinci bomba da Aydemir’le kızı arasındaki konuşmada geliyor. Aydemir kızına “Sen buraya düşecek kız mıydın?” diyor. ( - Gören de Gülce’yi Yeşilçam filmlerindeki masum ama ezik esas kız zanneder- ) ve kızını şikâyeti geri almak için iknaya uğraşıyor. Gülce’den cevap “Ben yenilmek istemiyorum, baba!”  Aloooo, hapistesin kızım, hapis… Daha ne yenilmesinden bahsediyorsun?
 
Neyse, mantık hatalarıyla, detaylarla uğraşmayı bırakıp genele odaklanayım ben, en iyisi.
 
Şampiyon olmak genlerinde var…
 
Ali, babasının yanında olmamasına rağmen, annesinden aldığı güçle babası için şampiyon olmayı başardı. Dizinin başından beri bence bu, Ali’nin ilk büyük zaferi… İyiliğinden, dürüstlüğünden ve inancından hiçbir şey kaybetmeden sonuna kadar gelmesine rağmen bunların ödülünü hiç görmemişti Ali. Sürekli sınandı, sürekli başkalarının hatasının bedelini ödedi ve sürekli özveride bulunmak zorunda kaldı. Şampiyon olmak bir anlamda kötü talihini kırmak olacaktı onun için ama senaristler “Kötüler mutlaka kaybeder.” klişesini kırmaya yemin etmiş olmasalardı…
 
Belgin, Tekin ve bana kalırsa aslında tam onlara layık bir evlat olan Yiğit’ten kötülüğün bin bir tonunu izledik, tüm dizi boyunca. Biz, sıradan izleyiciler olarak hep işlerin tersine döneceğini bir gün ya kötülüklerinin bedelini ödeyeceklerini ya da içlerindeki iyinin uyanacağını ummuştuk ama olmadı. Belgin ve Tekin birbirleri için yaratıldıklarını bu bölüm de gösterdiler bize. Yaptıklarından hiç pişmanlık duymayan, ders almayan, içlerinde nokta kadar dahi saflık kalmamış birer psikopat olduklarını kanıtladılar.
 
Gerçi bu bölüm Aydemir ve kızı da dâhil olmak üzere birbirini satmayan, birbirinin kuyusunu kazmayan kalmadı ama rekor bence Belgin’deydi. Luigi ile işbirliği yapıp Tekin’i satmak, o olmayınca kendini kurtarmak için Tekin’den yardım dilenmek, bir defa daha ortada bırakılınca polise Tekin’i ihbar edip kızına sığınmak, ardından yine güçlü kadın pozlarıyla Yiğit’le ortaklığı devam ettirmeye çabalamak ve en sonunda Tekin onu öldürmesin diye adama yalvarmak… Şeytan’ın dahi Belgin’den hızlandırılmış bir kurs almasından yanayım ben. Belgin’in çapına erişmek gerçekten kolay değil. Belgin’e bakınca “Her kadın anne olmamalı.” inancım doğrulanıyor.

Yazı devam ediyor..
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER