Vatanım Sensin: İngiliz oyunu...
Hepimiz aynı ayarlarda yaratıldık ama farklı ölçülere sahip ortamlara doğduk. Bu ölçüleri kendimize doğru kabul ettiğimizde ayarlarımıza ters düştük, kendimizi ölçü kabul ettiğimizde ise çevremize. Ne çevremizden vazgeçebildik ne de kendimizden. Ne kendimiz olabildik ne de bizden istenilen. Oysa içimizi ve dışımızı bir hizaya getiren, tüm farklılıkları eşitleyen tek bir şey vardı; ahlak. Onu bulduğumuzda ise hem kendimizden vazgeçebiliyorduk hem de kendimiz olabiliyorduk. Hem kendimizde kalabiliyorduk hem de çevremizle olabiliyorduk. Evrensel olan bu dengede kalabildiğimiz sürece de tüm etiketlerden uzak sadece insan olabiliyorduk.

İşte ahlakın bir parçasıydı sadakat, neye sadık olması gerektiğini bilmeyen insana da kocaman bir tuzak. Adaleti baz almadığımızda sadakat bizi köleleştiriyor, kişilere göre saf aldığımızda bizi piyonlaştırıyordu. Körü körüne bağlanmak değildi sadakat, neye bağlanması gerektiğini bilip onun için gerekeni gözünü kırpmadan yapabilmekti. Sevmekti, delice bağlı olmaktı ama arada bağlı olduklarımıza da dönüp bakmaktı. Arkaya bakmak değildi, öne bakmaktı ama yanımıza koyduklarımıza da odaklanmaktı. Hiçbir şey cepte değildi ve de hiçbir şey garanti değildi. Hem biz faniydik hem de sahip olduklarımız. Bunu hiç unutmadan yol almaktı. Cevdet vatana sevdalıydı, kişiye değil. Eşref Paşa ile çıkmıştı yola fakat onun kişisel hesaplarını fark edince onda ısrar etmemiş ve yoluna Mustafa Kemal ile devam kararı almıştı. Onun için önemli olan vatandı gerisi ise teferruattı.

 
 
Cevdet’in tam tersiydi Miralay ve her anlamda tam bir dönekti. Herkese ayrı oynayan bu adam, ne ahlaktan nasibini almıştı ne de insanlıktan. Her sokakta başka birini satacak kadar karaktersizdi. Gözünü kırpmadan öldürdü köylüleri, tıpkı daha önce birçok kere işlediği cinayetler gibi. Herkesin işbirliği yapmak için sıraya girdiği Tevfik, herkese istediğini verecek kadar kusursuz bir kötüydü. Ne onu tutan bir değeri vardı ne de onun tuttuğu bir değer yargısı. Sadakati sadece kendineydi ve de rüşvet karşılığında her şeyi feda ederdi. Savaşın ortasında onun tek bir kişiyle savaşı vardı, o da Cevdet’ti. Tek zaferi de Azize olacaktı. Onu ikna ettiğini düşündüğü için de zaferine yaklaştığını zannediyor ve Cevdet’i alt etmenin geçici mutluluğunu yaşıyordu. Eşref, onun kurt mu kuzu mu olduğunu öğrenmek için mi oynadı bu oyunu bilmiyorum, ama o gözünü kırpmadan onu düşmana ispiyonladı. Ne de olsa onun için önemli olan kendisiydi ve de gerisi hiç ama hiç mühim değildi. Vatan ister elden gitsin ister yerinde saysın mesele değildi, o zaten vatanı komple satamasa da parsel parsel de olsa kılını kıpırdatmadan satardı. Çünkü kendi satılık olana her şey satılık gelirdi.
 
Bu hafta Yıldız’ın ailesine söyledikleri çok anlamlıydı. Babasına duyulan öfkenin onda uyandırdığı düşünceleri anlattı kendi penceresinden. Türk tarafında olsaydı, yaptıklarıyla kahraman sayılacak olan babasının Yunan komutanı olarak yaptıklarının yanlış bulunmasına tepki verdi. Tabii Azize’nin kızgınlığı ve kırgınlığı Cevdet’in durduğu taraftı. Yaptığımız şeyin doğruluğunu durduğumuz yer belirliyordu çünkü. Sonuçta o vatanına ihanet etmişti. Kendi insanına kurşun sıkmıştı. Nereden bilecekti Cevdet’in onlarla aynı tarafta olduğunu. Nelere göğüs gerdiğini ve de nasıl bir şeyin içinde olduğunu. Sonuçta Cevdet hiç açık vermiyordu. Yunan Komutanı olmadığını düşünmek ya da ondan şüphelenmek neredeyse imkansızdı. Oysa en çok da Azize hak ediyordu Cevdet’in gizli görevini bilmeyi. Eşref Paşa kendi sırrını ona rahatça söylerken, Cevdet’in sırrını saklamaya devam ediyordu. Cevdet’e gerçeği Azize’den saklaması için akıllar verirken, kendisi için gayet güzel itimat ediyordu. Aile perişanları oynarken, o istediği adımları atıyordu. Ne de olsa Eşref Paşa için hava hoştu.

 
 
Azize Kordon’da yaptığı konuşmayla direnişe bir başka açıdan daha destek oldu. Hilal’den aldığı güçle seslendi herkese. Yaraları saran hemşire Azize, kendiyle beraber meydanda ki halkın bir İngiliz oyununa kurban gideceğini bilmeden, şimdi gönüllere sesleniyordu. O da bu direnişin bir neferiydi ve kadınları bu konuda örgütlüyordu. Hastanede insan ayırmadan, milliyet gözetmeden hastaların yardımına koşan Azize “Vatandan ümit kesmek demek kendinizden ümit kesmektir.” diyerek milletini uyandırıyordu. Onlara pes etmemelerini ve birlikte bu zor günlerin aşılacağını haykırıyordu. Bir yanda düşmana komutan olmuş kocasını düşündükçe kırılıyor, diğer yanda vatanperver kızının yüzüne baktıkça güçleniyordu. O bütün bunların ortasında denge kurmaya çalışırken, bir yandan da Tevfik’e tutamayacağı sözler veriyordu. Kurtuluş zannettiği Tevfik’in nasıl bir oyunbaz olduğunu bilmeden, kendince Cevdet’e meydan okuyordu. Oysa Cevdet’in arka planda Tevfik’e ne gözdağları verdiğini, onun rütbesini nasıl ezdiğini hiç mi hiç bilmiyordu. Ne gerçekten haberi vardı ne de onların gerçek yüzlerinden.

Stavro sen başına geleceklerden korkmuyor musun? Cevdet’e yaptıklarının karşılığını bu hafta fazlasıyla aldın. Artık rütbece senden üstün Cevdet ve bu durumu gayet güzel de sana hatırlatıyor. Sen ondan şüphelendikçe açığını bulmak için daha bir yollar düşünüyorsun da Yıldız’a oynaman senin açından çok tehlikeli. Gerçi onun zayıf halka olduğunu bilmen itiyor seni bu yollara. Ama çok güzel ağzının payını verdi Yıldız sana. İnşallah bu tuzağa düşmez Yıldız zira hırsına yenik düşmesinden korkmuyor da değilim. Çünkü bu durumlarda doğru, yanlış demeden adımlar atabiliyor korkusuzca. Annesinin meydanda söylediklerine karşı çok umursamazdı. Hatta neredeyse burun kıvırıyordu. Çünkü mücadeleyi gerekli görmüyor Yıldız. Teslim olunursa bu kargaşa bitecek zannediyor. Ne içinde bulundukları durumdan tam haberdar ne de olması gerekenlerden. Kendi dünyasında kendi doğrularıyla yaşamanın peşinde ve hatta kendine daha lüks bir hayat yapmanın yolunu gözlemekte. Başına gelen onca şeyden derste çıkarmadı gitti. Yalnız Ali Kemal’in Veronika’nın oğlu olduğunu öğrenince ona olan davranışlarının da değişeceğini düşünüyorum. Sonuçta Yıldız çıkarlarının gölgesinde bir hayat anlayışına sahip olduğunu gizlemeyen ve bunu birçok kere bize göstermiş olan bir karakter.

Yazı devam ediyor...
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER