Nabzımı bırak doktor, kalbime yasla başını!
Şimdi ellerimizi açıp hep beraber dua ediyoruz ki hastamız ölmesin!
Arıza karakter sevenler el kaldırsın! Güzel.. House M.D sonrasında net arızalı hatta ruhen hastalıklı ama nur topu gibi bir doktorumuz oldu, gözümüz aydın. Evet, Amerika'da başlar başlamaz "tıp ve etik" konulu uzun ve sert tartışmalara konu olan The Knick nihayet ülkemizde de gösterilmeye başladı. Method and Madness adındaki ilk bölüm bu gece yayınlandı. Her cumartesi gecesi de Digiturk'te yayınlanmaya devam edecek. Yabancı dizi portallarında sıkça söylendiğine göre Oscarlı yönetmen Steven Soderbergh bu dizinin senaryosunu uçakta okumuş ve çekmek için yanıp tutuşmuş. Dönem ve en kaba tabiriyle hastane temalı dizi koskoca Steven Soderbergh'ün ilgisini çekmiş. Clive Owen gibi son zamanlarda Hollywood'un A-List aktörü olan bir yakışıklı oynamayı kabul etmiş, bize de susup, izlemek düşerdi. İzledim. Diziyi korsan yayınlardan tüketenlerin ve orjinal yayını izleyenlerin "Aşırı kan içerir" uyarılarına rağmen bahsedilen sahneleri makul ve çok estetik bulduğumu da hemen söylemek isterim. Oscarlı yönetmen olmak da bunu gerektirir. Zaten The Knick'in son derece etkileyici bir görsel dünyası var.

En son ne zaman huzur içinde uyuduğu bilinmeyen ayakların sahibi, huysuz ve tatlı doktorumuz John

Değil kendimi, Çeyrek'i bile emanet etmem böyle doktora!

İlk bölümde bağımlı, huysuz ve kötücül bir karakter olarak karşımıza dikilen aynı zamanda da 'ırkçı bir pislik' olan Dr. John W. Thackery
kısa zamanda hepimizin ağzından sular aka aka izleyeceği bir karakter olacak. O kısmı çok belli. Clive Owen'ın sağlam oyunculuğu, Soderbergh'in sinemadan miras oyun odaklı yönetimi diziyi hemen "ödülleri toplar" rafına yerleştiriyor. Bakalım Netflix'in gücünün yetmediği Emmy Ödülleri'ne Cinemax ulaşabilecek mi? Bekleyip göreceğiz. Üstelik dizi daha yayına çıkmadan ikinci sezon onayını da almıştı. Hikaye 1900'lerde ve New York'ta geçiyor. Henüz antibiotik dahi icad edilmemiş ve tababet deneysel yöntemler kullanarak yolunu bulmaya çalışıyor ve kent deli gibi göç alıyor. Bildiğin kaos ortamı. Ameliyat masasından canlı kalkan hasta sayısı çok düşük. Parmağınız mikrop kapsa ölme olasılığınız yüzde bin-beş-yüz. Bu anlamda bakıldığında The Knick için bir tür belgesel drama da diyebiliriz.

Gelelim hikayeye ve bölüme... Sahne, kırmızı ışığın hakim olduğu Chinatown'da bir 'keşhane'de fonda kadın kıkırdamalarıyla açıldı. "Sabah oldu, kalk artık tembel çocuk" diyen yarı çıplak Çinli sermayeye dağınık bakan bir çift siyah göz ile biz de bakıştık birkaç saniye. Doktor John, daha ilk saniyeden huysuzluğunu ve takıntılarını aklımıza faytoncu ile inatlaşarak kazıdı. Adamlar hiçbir sahneyi laf olsun diye yazmıyor. Karakter günlük dozunu ayak parmağından alınca, "bağımlılığın şahikası" bir tıp adamıyla muhatap olacağımızı da anlamış olduk. Huysuz John, "Oradan değil, şuradan gideceğiz" diyerek yolu uzatınca Knick'e varana kadar hem dönemin kent üzerindeki izlerini hem de halkın sağlık kondüsyonunu net bir şekilde görmüş olduk. Yolda ölü yatan hayvanlar, puslu oksijensiz leş bir hava, üç ay ağzından nefes alsan tüberküloz ya da veba yüzünden öleceğin bir ortam var. Pislik akıyor şehirden... İkna oldum. Allah düşmanımı 1900'de New York'ta yaşamakla imtihan etmesin!


Ameliyat masasından sağ kalkanlar da mikrop kapıp ölüyordur bence

"Anneyi de, bebeği de kaybettik ama umarım sizin için eğitici bir operasyon olmuştur."

Kimsenin yerinde olmak istemeyeceği kadın Cornelia Robertson rolünü Juliet Rylence oynuyor

Ambulans şoförü Tom rolünde Chris Sullivan oynuyor. Sullivan son olarak Peter Pan Live'da Noodler rolünü oynadı.

Dizinin 'çok kan var' ünvanı ile anılmasına sebep olan bir doğum sahnesi var. Amfitiyatro nizamında bir alanın ortasında ameliyathane düzeni kurulmuş. Ortam gayri hijyenik. Öğrencilerin de bulunduğu kalabalıklara sergilenen bu zorlu doğum sahnesiyle zirve yapan hikaye akışı, ameliyat masasında hasta kaybetmekten bıkmış, ağır depresyona girmiş olan Knickerbocker Hastanesi'nin (ki biz ona kısaca Knick diyoruz) Başhekimi ve aynı zamanda da bizim Doktor John Thackery'nin akıl hocası, ustası, şefi Doktor Christiansen'in (Matt Frewer) intiharı ile son buldu. Başhekim'in intiharından sonra da hikaye sıradan bir yönetim entrikasına döndü. John'un, cenazede seyirciye dizinin iştigal konusunu özetleyen bilgi verici, kibirli konuşması (adamın sesi mükemmel!) ve takip eden sahneler biraz durgun geçti. Sıkıldım. Ancak 1900'lerde insan ömrünün ortalama 47 yıl olduğunu öğrendim ve kalan dokuz bölüm boyunca izleyeceğimiz dramatik çatışmanın kurulması için mecburen sergilenen bu sahneleri izlemeye devam ettim.

The Knick hakkında söylenmesi gereken en önemli şey
dikkat isteyen bir dizi olması. Televizyon açık kalsın, ben de başka işlerle meşgul olayım demek çok zor. Method and Madness öyle ahım şahım bir bölüm değil ama yaklaşık 55 dakika boyunca da bir şekilde izlenir olmayı becerdi. Bu bölümde ilgimi çeken karakterler oldu. Örneğin çok az görünen Rahibe ve neredeyse başrol kadar sahnesi olan hanutçu Ambulans şoförü. Sanırım ilerleyen bölümlerde onlarla daha da çok vakit geçireceğiz. Özellikle Ambulans şoförü Tom (Chris Sullivan) eğlenceli de bir adam. John'un Cerrahi Bölüm Başkanı olarak atanması ve kendine yancı olarak Doktor Gallinger'ı (Eric Johnson) istemesi ama Knick'in sahibinin kızı Cornelia'nın (Juliet Rylence) ısrarla başka bir aday önermesi sahneleri de Cordelia'nın sırf kadın olduğu için ötelendiğini görmemize hizmet etti. Kolay değil, Cordelia o günden sonra 20 yıl daha uğraşıp seçimlerde oy kullanma hakkı kazanacak bir cinsi temsil ediyor. Sizce kim 1900'lerde Cordelia olmak ister?

Prens öpene kadar sarayın pis işlerini yapmak, Kraliçe'nin eziyetlerine katlanmak zorunda kalan Külkedisi rolünde Andre Holland oynuyor.

Arka planda flu görünen, John'a sabah iğnesini de dahil her türlü pis işini yapacak kadar (bence) aşık ve çaylak Hemşire Lucy Elkins

Dizinin çekimleri esnasında hiçbir hayvana zarar verilmemiş. Hepsi butafor. Bu da açılış sahnesinde yerde yatan at.

Sonrası John'un sancılarını anlamak, karakterinin derinleşmesini izlemekle geçti sayılır. The Knick için final vaki olduğunda "Gerçek bir deha ve durmak için uyuşturucu kullanıyor" tezini çürütecekler mi, güçlendirecekler mi gerçekten merak içinde izleyeceğim. Neyse.. Cordelia ve babası, John'a yardımcı olarak Harvard mezunu, mesleki geçmişi parlak bir aday öne sürdü. Doktor Algernon Edwards. (Ah bu isimlerin müsebbibi hep Final Draft!) Algernon bütün Avrupa'yı gezmiş, çok başarılı cerrahların yancısı olmuş, alternatif yöntemleri öğrenmiş tam bir baş belası. Aslında karar çoktan verilmiş de toplaşıp durumu en uygun şekilde John'a anlatmaya çalışıyorlardı. Ayrıca Knick mali açıdan da zor durumda, yetmedi Cerrahi Şef'i intihar etti; itibar yerlerde. Dert bir değil, bin.

55 dakika sonunda söylemek isterim ki: John her sahnede gözümde biraz daha küçülen tam bir pislik. İnsanlara davranışı, kadınlara davranışı tam bir rezalet! Bu adamı seveceğim ama, neden seveceğimi senaristlerin bunu nasıl becereceğini gerçekten merak ediyorum. Özetle çok masraflı ama bir o kadar da şık bir ilk bölüm izledim. Bazen (yabancılarda da oluyor, evet) çok para harcanmış olması dizinin şık ve seyirlik olmasını sağlamıyor. Dizinin müzik seçimi de muhteşem. Hem sahnelere eşlik edenler hem de jenerik müziği çok etkileyici olmuş. Dileyen Cliff Martinez imzalı soundtrack'e Amazon'dan ulaşabilir.

Yeni bölüme kadar kalın sağlıcakla,

Böyle işte!
R




BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER