Menemen Hanedanlığı
Geçen bölüme nasıl başladıysak bu bölüme de öyle başladık. Polat yine çözümleme yapıyordu ama Afrika ve Kürtler konusu dışında yeni bir şey de konuşmadılar. Afrika’ya hastalıkların Hanedanlıklar eliyle yayılıp sonra panzehirlerin satıldığı ve amansız bir yağmalama olduğundan bahsettiler. Bunların hepsine katılıyorum diyebilirim. Zaten bazı güçlerin hastalıklar çıkartıp, panzehir üreterek büyük vurgunlar yapıp, siyasi, ekonomik düzenlemeler yapma tezi batıda da oldukça rağbet gören komplo teorilerinden biridir.

Kürtler konusunda da Vadi Aklı cesur açıklamalarda bulundu. Olası Kürt devleti için “100 yıllık bir hanedanlar projesidir” dediler. Akabinde de bu oyunu yine Kürtlerin bozduğundan bahsettiler. Bu konuda herkesin kendisine ait köklü bir fikri var zaten. Benim konuşmam laf-ı güzaf olur. Yorumunu seyirciye ve okuyucuya bırakıyorum.

Bütün bunların yanında izleyecekleri yol haritası üzerinde de belli bir mutabakata vardılar. Çözüm kısaca, “Hanedanlarla mücadele etmek için yeni bir hanedan kurmak.” Geçen bölümün dizi-yorum’unda da demiştim Süha Bey'in anlattıkları çok gerçek dışı diye. Hala aynı fikirdeyim ama dizi içerisindeki mantığa göre gerçekten çok zekice ve uzun vadeli düşünülerek öne sürülmüş bir çözüm. Dizi aklı içerisinde fikre resmen bayıldım. Bu arada demedi demeyin 52 Sancak, Polat’a zorla çocuk da yaptırır. Hanedanlık kurmak kolay değil.

Yine geçen bölüm Akif, "o bankada bir şey var" diye yerinden kalktığında, baskına gidecek sanmıştım. Meğer salona geçmiş. Hayal kırıklığı olmadı değil. Madem ana merkeze geçeceksin niye öyle heybetli yürüyorsun yahu? Havan kime? Tabii Aynura döndü ya, hep ondan bu kalkışlar, duruşlar, bakışlar filan...

Offf Baltazar yine ekleme talebi yollamış...

Akif durumu çözmeye çalışadursun Tilkiler kasaya tünel bile kazmışlar. Aslında burasını tam anlamadım. O tünel var mıydı? Yoksa o kadar kısa zamanda nasıl kazıldı? Sanırım burada zaman çizelgesi bakımından ufak bir problem var. Yine de plan güzeldi. Akifler duruma ayana kadar altınların çoğunu yüklemişlerdi bile. Eskiden bankaları hortumluyorlardı şimdi sırtlıyorlar.

Akif, Yasin komutanı yollayınca o an emin oldum ki altınlar gitti, gider. Yasin komutan, Tilki’yi her türlü aşağı alır da Tilki’nin ecelini Polat’a yakıştırıyorum ben. Tilki’yi o kadar yüklü sevkiyatla av konumunda beklerken, Siyah Sancak gidince çocuklara bir şey olacak diye korkmaya başladım. Nitekim Tilki, Yasin komutan ve adamlarını neredeyse diri diri gömecekti. Tünel ve ikiye yarılan deniz pis iş arkadaşlar. İkisinin de açan tarafından kapatılma olasılığı hayli yüksek. Girmeyeceksin... Neyse ki bu sefer zayiat vermedik.

Yazın burada çok sivrisinek olur o ayrı...

Minibüsle Siyah Sancak’dan kaçarlarken de para dağıtma işi tam Tilki’ye yakışacak eylemdi. Bastı parayı kurtardı hayatı. Helal olsun... Sonrasında geceyi ve günü geçirdiği göl kenarındaki karavanlı keyfi gerçekten özendirdi. Tilki’nin memleket soğuk olur nereden kapmış bu karavan kültürünü bilmem ama manzaraya çok önem veren birisi olarak Tilki benden bir puan daha kazanmış oldu. Zevkli adam.

Paraların yarısı gitti, altınlar gitti ve ihale tamamen Polat Alemdar’ın üstüne kaldı. Zira paranın bankadan çekildiğine dair yazılı evrak düzenlenmiş ve tüm görüntüler silinmiş. Bu resmen Polat’ı terörist ve savaş suçlusu yapıyor. Korkunç bir şey. Bölüm boyunca da bu durumun altından kalkmaya çalıştılar ama bir sonuç elde edemediler. En mantıklı çözüm banka müdürünün elindeydi onu da iki dakika da başkaları indirdi. Bu kadar korkunç bir belgeye karşı durumu lehine çevirebilecek tek adamı almaya sadece iki kişi göndermek Akif’in hanesine yazılacak büyük bir hataydı.

Memur abi dışarıdan bi salamlı kaşarlı ekmek, kola falan yaptıramaz mıyız bir şeyler yaa?

Bir diğer çözüm de Sagir’i yakalamaktı ama o işi de Akif kendi eliyle berbat etti. Adamları neden takip etmediler anlayan var mı? Polis oldukları için mi? E adamların silahından çıkan kurşunlarla polisler vuruldu. Balistik denilen bir şey var memlekette. O da mı sahte evrak düzenler? Olabilir tabii ama Akif’e sakalları kesmek pek yaramadı. Nerede benim tek başına Mr. Key’i indiren Akif’im nerede şimdiki Akif?

Polat bu yaftadan bir şekilde kurtulur kurtulmasına da Kurtlar Vadisi Aklı burada da bangır bangır “ortaya çıkan her belgeye güvenmeyin. İmzalı olanlar bile sahte olabilir” diyor. Bu söylem belli ki son 1-1.5 yılı kapsıyor. Vallahi kime inanacağımı ben de şaşırdım. Bu dizi beni paranoyak yapacak ya, hadi hayırlısı...

Bu benim ortaokul kıyafetimdi. Nasıl? Hala oluyor..

Fehmi’nin de kuzucukları bir bir önüne düşmeye başladı. İlk kuzucuk Gürcan Bey'di ve onda da konu Afrika’ydı... Konsey için el sıkıştılar ama tokalaşmalarının yaptığı rüzgar Can Bey’e kadar gitti. Seksek Mete’yi uzun zaman sonra ilk defa operasyon yaparken gördük. Operasyon da denemez aslında. Ofise girdi, işlevsellikten son derece uzak silahını çıkardı ve adama mekanında sıktı. Sonra da “etrafı kontrol edin, kimse yaşamayacak!” dedi. Doğrusu küçük adamların egolarını besleme biçimlerine çok güzel bir örnekti. Mete de bundan dolayı büyüyemiyor işte. Küçük egoları büyük engeller çıkartıyor ona. Böylelikle Konsey Savaşları da başlamış oldu. Hadi hayırlısı...

Başlayan tek savaş konsey savaşları değildi tabi... Pusat- Baltazar savaşı da vardı. Pusat’ı bizim evde ilk seven annem olmuştu. Ben de iyice ısındım vallahi. Sahnelerini ayrı bir keyifle izliyorum. Baltazar, mekanına geldiğinde aralarında geçen diyalogdaki her kelime eminim eskiden beri Vadi’yi takip eden herkesi mest etmiştir. Bu sene senaryo ekibi gerçekten çok iyi işler çıkartıyor. Fakat bir de bazen öyle güzel diyaloglar kuruyorlar ki hayran olmamak elde değil. “Doyana kadar mermi yiyecekler”, “hevesten uyuyamam bu gece” replikleri sadece iki örneği ve hem keyif verdiler hem güldürdüler.

Bakışlarım dik dik, yarın akşam kapındayım tık tık

Pusat ve Baltazar ertesi akşam için sözleştiklerinde bir an önce o sahnenin gelmesini bekledim. Önce mekanın önüne arabalarıyla geldiler. Sonra Pusat bir şarjör mermiyi boşaltarak kapıyı çaldı. İki taraf da karşı karşıyaydı. Pusat her zamanki gibi iki silahını da çekti ve iki tarafta sıka sıka birbirlerinin üzerine yürüdüler. Birbirlerine iyice yaklaştıklarında sadece Pusat ve Baltazar ayakta kalmıştı. Orada Baltazar hangi mantıkla silahını indirdi bilmiyorum. Karşında daha 25’ini belki yeni aşmış çakı gibi delikanlı var sen dövebilir misin onu? Her devrin adamı Hakkı yetişmese dayağı yemişti. Burada suç Pusat’ın aslında. Tarihi fırsatı kaçırdı. İndirseydi Baltazar’ı, Hakkı mecbur Pusat'la çalışacaktı. Babası Anadolu yakasından sıkardı, Avrupa yakasından adam indirirdi Pusat 50 metreden sıkamadı. Odunu da iyi kesemedi zaten. Aşık mı bu çocuk yoksa? Eğer Baltazar’ı indirmiş olsaydı Hakkı kuzu kuzu onunla çalışacaktı. Kontrol amacı güden güçler daima kazanandan yana olur.

Anton Çehov der ki, "Bir sahnede balta gösterilmişse o balta mutlaka sallanır.” Tam olarak öyle demez de bu manaya gelir yani. O kadar özene bezene balta hazırlanması izledik ama baltayı göremedik. Oysa silahı indirdiğinde şimdi baltayı çıkartacak diye hevesle beklemiştim. Sonuç olarak karakterin adı Baltazar. Savaş meydanında da balta kullanmayacaksa o ismin hakkını nasıl verecek? Sahnenin beklentisi nefis bir şekilde yükseltildi ama çatışma sonrası beklentiye göre biraz düşük kaldı. Bir balta nelere kadir işte...

Şeytan diyo tut kahküllerinden di mi kız

Pittbull ise Pusat-Baltazar Savaşı öncesi ilk darbe girişimini yedi. Afiyet olsun. Sen kuaför bir adamsın ne diye çetendeki adama sıkıyorsun? MissCat isyan eder tabi. Bu ilk isyandı ve hatırı sayılır motor katıldı. Pittbull bunu yutmaz. Yakında ya Pittbull gider ya MissCat ve tayfası. Ben oyumu MissCat’e veriyorum zira karanlık kadın karakterleri her zaman ilginç bulmuşumdur. Kim bilir belki taraf da değiştirir. Kurtlar Vadisi Pusu’da bu tip karakterler az çıkıyor. Margaret hiç bir sempatisi ve karizmatik yönü olmayan bir karakterdi. Bir de yıllar öncesinden Tombalacı’nın eşi Esther var. Esther “ne zaman çekileceğini ve ne zaman tekrar saldıracağını iyi bilmelisin” dedikten sonra ortadan kaybolmuştu. Ben hala Esther’i bekliyorum. Çok tehlikeli ve karizmatik bir kadın karakterdi.

Evde ise işler hayli karışıktı. Geçen bölüm sınıf arkadaşını yolan Elif “okula gitmeyeceğim” tavrı koydu. O kadar okumuş insan da ne yapacağız diye düşünüp durdu. Tabii ki o okula gidecek ve sorunlarıyla yüzleşecek. Safiye’nin bu saflığı beni öldürecek. Baba Karahanlı, ağabey Polat Alemdar ama kendisi Polyanna... Yurt dışı eğitimine yollayacakmış. Polat onu oralardan almak için kaç sezon uğraştı biliyor musun sen? Neyse ki Elif gereken cevabı verdi de Ra’nın adamının planları suya düşmüş oldu. Safiye’nin çevresindeki olan bitenlere zerre kadar uyanacağı bölümleri iple çekiyorum.

Bölümün en eğlenceli zamanları yine Rascoln’e aitti. Çocukluğuna indik hep beraber. Dehşet verici olayları çok güzel anılarmış gibi anlatışı ve danışmanın yüz ifadeleri son derece eğlenceliydi. Babası Ayı Stefan’mış, tam dokuz kurşun yarası varmış. Arzusu 10. kurşun yarasıyla ölmekmiş ama annesiyle beraber kamyon altında kalmışlar. Vay geldi o kamyon şöförünün haline... Rascoln ilk olarak 16 yaşında ortaya çıkmış. Muhtemelen kafaya darbe ile beraber. Bir diğer darbe ile de gitti zaten. Ortaya çıktığı andan beri hep beraberlermiş. Gerçekten güzel hikaye. Bu arada hep şunu merak ettim. Eminim herkes de etmiştir. “Peki Rascoln öldüyse, Rascoln’un adı ne?” Cümle bozuk gibi ama anladınız siz. Sahne anıların içerdiği şiddet bakımından pek benzeşmese de bana efsane dizi The Sopranos’u hatırlattı. Mafya hikayeleri sevip de izlememiş olanlara tavsiye ederim.

James Bond halt etmiş. Özellikle Daniel Craig'li seri...

İngiliz Cahit ise yine İngilizlerle kedinin fareyle oynadığı gibi oynamakla meşguldü. Seyirciden hemen sonra o da hizmetçinin Can beye çalıştığını çözdü. Hiç acele etmedi. Önce takip etti, sonra gerekli bilgileri aldı ve kızı paketledi. Ardından gidip bunları Fehmi’ye övüne övüne anlatır diyordum ki Fehmi’ye de anlatmadı. Boşuna demiyorum İngiliz Cahit diye, bize dahi çalım atıyor. Belli ki Melek’le anlaştı. Böylece Can beye gidecek her bilgi ondan geçecek ve aynı anda hem Fehmi’yi hem Can’ı yönetecek. Kuklacı Cahit seni...

Geldik mi o meşhur 4.5 dakikalık sahneye? Tek planda kusursuz bir çekimdi. İnanılmaz sıcak bir ortamda bu mevsimde hem şömineye odun kesildi hem çay demlendi hem de sofralarımızın vazgeçilmez ve dayanılmaz lezzetlerinden menemen pişti. Pusat’dan Erhan’a, Erhan’dan Cahit’e, Cahit’den Akif’e ve Zülfü Ağa’ya ve oradan en sonunda Polat’a geçişi evde ağzımız açık ama hafif bir sırıtış eşliğinde izledik. Uzun zamandır bu ekip bir arada değildi. Resmen hasret giderdik.

Pratik kral sofrası

O sofraya belki altı kişi oturdular ama ekran başında hepimiz o menemene ekmeğimizi bandık. Bu satırları yazarken içim yine sıcacık oldu bak. Herkes ekmeğini banarken Polat’ın ilk lokmasını Erhan’a vermesi ise inanılmaz güzel bir karakter detayıydı. Her daim önce sevdikleri geliyor ve sevdiklerinin üzerinde yaşadığı vatan onun için paha biçilemez oluyor. Polat Alemdar’ı güçlü yapan tam da bu özelliği işte... Menemen Hanedanlığı'nın temeli de böylece atılmış oldu. Belli ki kapanma devri artık bitti. Bundan sonra bizim cevabımızı dinleyecekler.

Ben de bu yazıyı yayına hazır ettikten sonra sabah kahvaltısı niyetine ufak bir menemen yapacağım. Selahattin Sancaklı’dan öğrendiğime göre o markete bir daha gidilmiş ve ekip de menemeni afiyetle mideye gömmüş. Olay çok soğumadan önümüzdeki iki gün içerisinde menemene ekmek banmayan bizden değildir :)

Not: Menemen turuncuydu ve raninitv ailesi olarak bunu bize karşı yapılmış bir göz kırpma hareketi olarak üzerimize aldık. Belki çok zorladık ama, biz böyle düşünmek istiyoruz ve teşekkür ediyoruz. 

Sahneyi yeniden izlemek isteyenler buyursun!






BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER