Karanlık tarafa hoş geldiniz
Takip edenlerin bileceği üzere Shadowhuters yakın zamanda (2 Ocak) geri döndü. 

İkinci sezon için umudum birinci sezonun son bölümlerini taban aldığım için oldukça yüksekti. İlk bölümleri ne kadar durgun ise son bölümler o kadar hareketli ve doluydu. Durum böyle olunca ikinci sezon için beklentim daha da yükselmişti, en azından görüntü ve efektler açısından daha iyi bir şeyler beklediğimi söyleyebilirim. Bazı anlarda -İkinci bölüm Simon-Magnus Hindistan sahnesi gibi- görüntü o kadar yapay duruyor ki, evet diyorum şu an bir dizi izliyorum. Oysaki bunun yerine gerçekten aralarında dolaşıyormuş hissi yaşamayı yeğlerim. 

İkinci sezon başladığında fark ettiğim bir şey ise ilk kez bir baş karakteri bu denli önemsemediğim oldu. Genelde tüm ilgi o karakterin üzerinde olmalıdır, empati ve sempatiyi en çok toplayan yine başkarakterdir ama yok Shadowhunters’da bu benim için mümkün değil. Clary beni kendisinden en uzağa itiyor. Alec’i, Jace’i, Izzy’i hatta Simon’ı bile ondan daha çok hissediyorum. Yine de beni diziye bağlı tutan birkaç şey hatırına ayrılmıyorum kıyısından. 


Alec bebeğim, kum torban da senin kadar cool.

Evet evet, yukardaki sahnede Alec’in söylediği her şeye katılmasam da oldukça zevk aldım. Alec en baştan beri Jace’i herkesten ayrı tuttu, her zaman önceliği Jace’di, hiçbir zaman ve hiçbir koşulda bu durum değişmedi. Bunu en başta Parabatai* bağına yorumlasak da çok daha fazlası olduğunu ilk bölümlerde Alec’in gözlerine bakan herkes anladı, tabii o durum zamanla ortadan kalktı. Ortadan kalktı kalkmasına da benim kalbimden bir türlü silinmedi. 

Jace, Valentine tarafından kaçırılıp bir gemide tutulduğundan beri en gerçek duygularla yine Alec düştü peşine. Evet herkes arıyor ama sadece Alec tükeniyor. Herkes özlüyor ama sadece Alec ölüyormuş gibi hissediyor. O sebeple Clary’e söylediği her şeyi söylemekte sonuna kadar hakkı var. Kardeşini, Parabataisini, birlikte büyüdüğü kişiyi kaybetti ve çevresindeki herkes sakin bir şekilde arama yürütüyor. Geçen sezon kaseyi daha canla başla aradınız ya hu, Jace’in kase kadar değeri yok mu? –Tabii kase deyip geçmemek lazım, onun gücü de herhangi bir şeyde yok.-

Hepsini geçtim, Clary birkaç gün içinde Jace’in ‘abisi’ olması fikrine nasıl bu kadar kolay adapte oldu? İki bölüm önce -yani bir sezon- aşkından divane olan kız, şimdi annesine ‘öz oğlunu’ içeren cümlelerle çatışıp ‘abim’ diyerek bahsediyor Jace’den. Tamam hala aşığım, seviyorum diyemez de bir üzülseydi, bir durup düşünseydi. Sanki ömrü boyunca Jace abisiymiş gibi davranıyor. Hem ne belli, bir sor sorgula değil mi? Ne zamandır Valentine’ın lafına inanıyorsunuz. 

Yazı devam ediyor...




BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER