Sabahı olmayan gece yoktur..
Hayatın her bir etabı ayrı ayrı sınar bizi. Elekten geçirir her birimizi. Bazen ne tutunacak bir dal verir, ne de ufacık bir ümit. Kasırga gibi savurur kimi zaman, bazen de cehennem gibi kavurur. Bazen bir tünele sokar bizi dar ve karanlık. Kısa yoldur tünel ama uzundur ve zordur. Her bir santimi acıtır içimizi. Nereye çıkacağımızı bilememek daraltır yüreğimizi. Bazen de eşikler çıkartır yolumuza. Duruşumuzu, vicdanımızı, önceliklerimizi kısaca insanlığımızı ölçerek didik didik eder bu eşikler. Ama bu arada bizi de lime lime eder. Hayat dursun isteriz, akmasın zaman. Ne gidebiliriz oradan, ne de kalmak isteriz. Getireceklerini kaldıramaz kalbimiz. İhtimalleri düşündükçe ölmek isteriz. İşte biz ekran karşısında Albay Cevdet ve ailesinin tüm bu aşamalardan geçişine tanık oluyoruz haftalardır. Gerçeği bilememenin cehenneminde yaşayan aile, bu hafta en zorlu etaplardan birinde çırpınırken, duygudan duyguya sürüklendik onlarla birlikte bizde. Hangi birine üzülelim, hangi birine sarılalım, hangi biriyle ağlayalım bilemedik, onlar gibi bizde çaresizce.
 
Bir yanda ölüme korkusuzca yürüyen Hilal, bir yandan onu kurtarmaya çalışan onlarca insan. Herkesin hesabının ne olduğunu ortaya çıkaran kritik anlar. Kimi kendi acılarıyla empati yaparak oradan oraya koştururken, kimi kendi çıkarlarının peşinde koşturmaya devam etti. Kimi insanlığından ödün vermezken, kimi insan olduğundan şüphe ettirdi. Herkes bir sınavın içinde yol alırken aslında kendi sınavını verdi. Tüm bu yaşananlar, kendine taraf olanların az, tarafını insanlıktan seçenlerin ise oldukça fazla olduğunu bize bir kere daha gösterdi. Kötülüğün kol gezdiği bu dünyada, tanık olduklarımız bize bir kere daha umut verdi.


 
“Ne çok şey birikti içimde sana diyemediğim…Seninle ne kadar iftihar ettiğimi sana diyemedim…Senin her bir sözün, her bir bakışın bana kuvvet verdi kızım…Umut verdi…Beni vazifeme daha çok bağladı senin yüreğin…Lakin ben vazifeme bağlandıkça senin yüreğin benden uzaklaştı…Bu ne çetin bir imtihandır ki şimdi senin canınla sınanıyorum…Hilalim…Senin boğazına değecek urgan, yılan gibi kıvrılıp onları sokacak…Sanma ki senden vazgeçtim…Sanma ki seni terk ettim…Ben buradayım…”
 
Her yola başvuran, her izi takip eden Cevdet evladını ipten alamayınca, hıçkırıklar içinde kızına böyle seslendi. Ne zordur insanın gerçekleri söyleyememesi. Ne zordur yanlış bilinmesi. Ne zordur sevdiğinin düştüğü durumdan kurtarmak için gücü yetmemesi. Ne zordur insanın elinden bir şey gelmemesi. Seçim yapamayacağı şeyler arasında seçim yapmak zorunda kalması. Oysa o kadar çok uğraştı ki, ama yine de görevinden feragat etmeyi hiç düşünmedi. Hatta aklından ihtimal olarak bile geçirmedi. Her hafta olduğu gibi bizi kendine yine hayran bırakarak olaylara duruşuyla yön verdi.Ama artık şu silahları bulsa iyi olur, sonuçta aradığı bir gemi. Kendi de paşaya bu hafta gemiyi bulmak bundan sonra daha kolay dedi. Umarım dediği gibi olur da silahlar konusu artık kapanır. Sonuçta bu hikaye o kadar önemli bir süreci konu alıyor ki çok çeşitli olayları işleyerek bize gösterebilir. Tarihin tozlu sayfalarında gizli duran, yaşanmış bir sürü şeyi anlatarak bizi aydınlatabilir. Her şey bu kadar iyiyken aynı konunun etrafında gezinmek hikaye de bir kısır döngü oluşturuyor çünkü.

Yazı devam ediyor..
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER