Geçen haftaki enfes bölümden sonra doğal olarak daha bir heyecanla
ekran karşısına kuruldum. Meğer teneffüs bitmiş, ders başlamış. Bıraktığımız
yerden devam ettik. İlk olarak söylemeliyim ki Necati Şaşmaz’ı görmeyi
beklemiyordum ve gerçekten çok mutlu oldum. İnşallah tez zamanda operasyonlarda
da görürüz. Mekan sahibi o, yine de biz tekrar geçmiş olsun ve hoş geldin
diyelim.
Süha bir
anlatmaya başladı benim feleğim şaştı. En son konu Vasco De Gama’daydı, orada bir koptum ama Hanedanlar muhabbetinde işi biraz toparladığıma
inanıyorum. Kısa sürede aşırı bilgi yüklü bir giriş oldu. Bizim devlette de ne
sır varmış! Anlat anlat bitmiyor. Polat aynı ben. Gelen anlatıyor, giden
anlatıyor.
Peki Süha ne
diyor? "Dünya’yı hala Hanedanlar yönetiyor” diyor. Bu Hanedanlar'ın artık en az iki-üçünü bilmeyen vatandaş kalmadı sanırım. En son 100 yıl önce toplanmışlar.
Bir de yakında toplanacaklarmış Polat’ın Piramit Operasyonu yüzünden. 1914'ten, 2014'e
tam 100 yıl ediyor. İyi ki Polat var da adamlar görüşebilecekler. 1914
biliyorsunuz Birinci Dünya Savaşı’nın başlangıç tarihi. Süha diyor ki, “1914’te
bir toplandılar orada ne karar alındıysa 100 yıldır uygulanıyordu.” Açıkçası oturur, bunu sabaha kadar Süha Amca'yla tartışırım. Dibimizde semaver de olursa
değme keyfimize...
Sen buna bi bak...
İnsanlık
tarihinin en hızlı 100 yılından bahsediyoruz yahu. Evet ilk savaş, ikinci
savaşın resmen devamıydı ama 1940’larda ortaya çıkabilen ve İngiltere’nin
ağzına vura vura hegemonyayı eline alan bir Amerika var, Komünizmin yükselmesi
var. Rusya’nın ve Çin’in çıkıp batması var ve hatta bugün tekrar çıkması var. Bunların hiçbirinden Hanedanlar endişeye kapılmadı, hepsi plan dahilindeydi
yani? Süha Amca senin bunu bana uzun uzun anlatman lazım. Yoksa ikna olacak
gibi değilim. Ayrıca bu konuyla ilgili olanlara İngiliz yapımı, Birinci Dünya
Savaşı başlamadan hemen önce, kimsenin bilmediği 37 günün hikayesini anlatan ‘37
Days’ belgeselini şiddetle tavsiye ederim. Sıkıcı bir belgeselden çok uzaktır
ve son derece eğlenceli. Üç bölümlük bir mini dizi gibi düşünün siz onu.
Geçelim
Amerikalılar tarafına... Hoş, bizim Algis Alman çıktı ama, olsun. Üç İngiliz
gücündeki Cahit zokayı Algis’e de yutturmuş. Algis, Akif’i İngilizlerin
vurduğunu sanıyor ve bu kadar etkin olmaya başlamalarından hayli rahatsız
olmuş. Nasıl olmasın? Onun hakim olması gereken yerde İngilizler cirit atıyor.
Nihayet oyuna dönme kararı verdi. Gelecek bölümlerde çok daha çatışmalı bir
Vadi izleyeceğimiz kesin. Cahit de hala Armageddon timini kovalıyor ama biraz
daha beklemesi gerek. Sormuş da, Amon düşünecekmiş. Gel de İngilizleri takdir
etme... Adam su içecek olsa Amon’dan onay bekliyor. Brendan öyle mi? Bilmesi
gerekenleri biliyor, yapması gerekenleri yapıyor. Nasıl yapacağı ona kalmış.
Yani oldukça kreatif bir ortam.
Hazır Amon’dan
söz açılmışken onu da kanlı işler içerisinde yakaladık. Elini bir bıçakla kesti
ve kanını İstanbul üzerine akıttı. Sonra diğer üç denizci arkadaşı aynı bıçakla
ellerini kestiler ve Azerbaycan, Sudan, Mısır veya Filistin üzerine akıttılar.
Ülkelerden çok emin değilim, tam seçemedim. Dördüncü Denizci de kanını İstanbul’a
akıtınca resmen bir "Ağa'nın kanının üstüne kan olur mu ulan?" gerginliği yaşandı.
Yine de sağduyu hakim oldu diyebilirim. Belli ki çok kan akacak o coğrafyalarda,
çok...
Söylemeden
geçemeyeceğim. Tamam, tek bıçağın ‘tek
silah’ gibi sembolik bir anlamı var; kabul ama hiç steril değil yahu. Bence biz
bir şey yapmasak da Amon tayfası bir gün bulaşıcı hastalıktan ölür. Peçeteyle
silince temiz olsaydı bizim klozetlerde su olmazdı. Ayrıca niye kan? Kan kutsal
değil miydi? İlk bölümden beri diyorum bu adamda bir vampirlik var diye. Eminim
diğerleri odadan çıkınca kağıdı yalamıştır.
Süha’nın
söylediği bir başka dikkate değer nokta da Osmanlı’nın kontrollü ve bilinçli
dağılmış olmasıydı. Süha Amca bu gerçekten müthiş bir stratejik akıl ve gerçek
olamayacak kadar güzel bir hayal. İlk duyduğunda insanın hoşuna gidiyor ama o konunun bahsettiğin gibi olmayacağına dair iddiaya girelim mi, ne dersin?
Peki neden
öyle olmaz? Cevabı basit. Fransız İhtilali ile resmi olarak peyda olan milliyetçilik,
eşitlik, özgürlük ve adalet gibi kavramlar 200 yılı aşkın bir süredir Dünya’nın
‘ihtiyaç’ duyulan her yerine ihraç ediliyor ve toplumlar bu kavramların tadına
bayılıyorlar. Yemeyeni görmedim. Bundan sonra da herkes yiyecek. Yani demem o
ki Osmanlı yemiş görünmeye çalışıp yemese bile halklar afiyetle yedi.
Özgürlüğüne düşkün olan bir biz değiliz yani. Bakalım Süha Amca gelecek
bölümlerde daha neler diyecek, çok merak ediyorum.
...Öyleyse Türkiye'nin iç açıları toplamı kaçtır?
Süha Amca’nın
anlattıkları Polat’a da dert olmuş ki yine geçti tahtanın karşısına. Bu sezon
bir tahta merakıdır gidiyor. Hayır, Polat yüzünden 17 yıllık öğrencilik
hayatımın toplamından daha fazla tahtaya bakmışımdır şu üç ayda. Bu kadar
dikkatli tahtaya baksaydım derslerimin hepsi beş gelirdi vallahi...
Eski bir
Osmanlı coğrafyasında da Sagir dönmeden önce son kez Britani ile konuşmaya
gitmiş. Ben onun soluğu İstanbul’da alacağını sanıyordum. Yine 'gidere gider'
durumu olunca da, tuttu Britani’ye yönelik hava operasyonu yaptırdı. Vallahi
büyük cesaret demeyeceğim. Çünkü resmen aptallık. Geçen günlerde ajanslara Işid
lideri Bağdadi’nin ağır yaralandığı haberi düşmüştü. Vadi Aklı bu konuda da
vakit kaybetmeden fikrini ortaya koymuş. Kısaca: İç Çatışma...
Akif göreve
başlamış bile. İlk işi de İngiltere Borsası'na yapılan operasyonla kaldırılan
paraların yerlerini değiştirmek. Tüm hazırlıklar yapıldı. Tabii tek hazırlanan
bizimkiler değildi. Brendan da sahaya Tilki’yi sürdü. Tilki zaten yeni
oyuncaklarını denemek için can atıyor, bir de işin içine yüklü meblağ girince
iyice keyiflendi ama ekledi, “Hiçbir şeyin yarısı yetmez.” Dikkatli ol Tilki,
kimse de açgözlüleri sevmez...
Yeni güç
odakları ortaya çıkıp, sahalara yeni adamlar inerken maziye de şöyle bir
uzanmasak olmazdı. ‘Fehmi ile Kurtlar Vadisi Pusu Nostalji’ bölümüne
hoş geldiniz! Racon kesmelerini, mezarlık ziyaretlerini büyük keyifle izledim.
Vadi’nin bu yanını gerçekten özlemişiz. Hele Reşat’ın “Bu akşam size
katılamayacakmış ama en kısa sürede görüşecek” mesajı beni benden aldı ama,
Reşat resmen liseli çıktı ve hemen çıkışta görüşmek istedi.
Fehmi’nin
çatışma anında teslim olmasına inanamadım. Bence karakterinden beklenmeyecek
bir durum. Reşat onu yaşatmazdı. Bunu bile bile teslim olmak saçmalık. Diyorum
işte adam dengesiz... Neyse ki İngiliz Cahit yetişti ve çatışmaya öyle bir
girdi ki Play Station oynuyorum sandım. Elimde bir kol, Cahit’i ben
yönetiyorum sanki... O derece güzeldi. Çekenin, kurgulayanın kısaca emeği geçen
herkesin eline sağlık. Peki Fehmi saldırıdan sağ kurtulursa ne yapar? Taziyesini
bildirmek için mezarlığa, gömeceği adamın başına gider; gitti!
Şimdi patlarsam sadece ben mi ölüyorum yoksa hepimiz birden mi gidiyoruz?
Bankacılık
sistemi çok enteresan. Polat Alemdar da olsan bekletmeden işlem yapmıyor. Allah
bilir Aynura’ya sıra numarası da aldırmışlardır. Onlar beklerken, İstanbul’da
bir parkta bomba patladı ve içinden Adem Bogdani’ye bir mesaj çıktı. Hemen
ardından bir başka yerden bomba ihbarı geldi. Akif mesajı aldı ve olay yerine
hareket etti. Plana bak! Olay yerine hareket eden bir o değildi tabii. Akif’e
tavırlı olan Aynura da tavrına tavır katarak olay yerine gitti. Aslında harika
da bir iş çıkarttı. Sagir’i yakalamak herkese nasip olmaz. Aslında herkese
nasip oluyor garip bir şekilde ya, neyse... Yine de ortaya çıkan üçüncü adam
sayesinde Sagir yırttı ve Aynura’yı rehin aldı.
Aynura rehin
düşer de Akif peşini bırakır mı? O da onların peşine düştü. Kısa sürede Erdem’in
de sayesinde Aynura’yı buldu ve kurtardı. Tüm bunları yaparken de Aynura’ya
gidiş bahanelerini anlattı da anlattı. O anlattıkça tek bir cevap kafamda
sürekli tekrarlandı, “o kız çekmedi mi?” Akif’in bahaneleri Aynura’nın gözünde
ne kadar geçer akçe olacak bilmiyorum ama şimdi hayatını kurtarmışlığı da var...
Bu ikili arasındaki gelişmeler gittikçe ilginçleşiyor. Aynura ekrana da, operasyonlara
da yakışıyor. Daha aktif görsek ne güzel olur.
Sagir’in
adamının kalbinden vurduğu bomba uzmanı delikanlı ise hakkın rahmetine kavuştu.
Deli Hüsnü Bey, delikanlının üstünü örterken aklıma organ nakli konusu geldi.
Malumunuz ihtiyaç had safhada. Bir gün sizin veya sevdiklerinizin de ihtiyacı
olabilir. Bu kadar çok adam vurulan ve el altında hastane olan bir dizide bu konuya
değinilse keşke. Belki etkisiyle birkaç göz başka hayatlara ışık olur, birkaç
ciğer başka bedenlere soluk olur, birkaç kalp başka bedenlerde atar...
Para ile imanın kimde olduğu belli olmazmış.
Meğer dikkatlerin
Aynura’ya yoğunlaşmasıyla banka resmen Tilki’ye ikram edilmiş. Mekana girişi de,
soyuşu da gerçekten izlemeye değerdi. Elbette ilk Matrix filminde Neo’nun mekana
girişi kadar etkileyici değildi ama gerek de yoktu zaten. Şimdi, Akif’in ve
polislerin dikkatini dağıtmak 10 puan. Para transferinin ertelenmesini sağlamak
10 puan. Bankaya giriş 10 puan. Bulunan para miktarı sadece 1 puan! Breaking
Bad dizisinde Walter White sadece metamfetamin işinden birkaç ayda ona yakın
para kaldırdı. Bu muydu yani Londra Borsası'nı altüst eden miktar? Büyük hayal
kırıklığına uğradım. Sanırsın senaryo ekibi cebinden veriyor.
İstanbul
böylesine hareketliyken küçük Elif de okul gezmesindeydi. Serginin ne olduğunu
tam çözemedim, çocuklar da çok ilgilenmediler zaten. Güzel yurdumun her
mekanında insanlara işini nasıl yapması gerektiğini öğreten yurdum amcaları
yine görevdeydi. Çocukların öğretmenlerine “milli şuur öğretmiyorsunuz” diye
dadanmıştı ki tavana asılı bayrak birden düşmeye başladı ve tüm çocuklar,
herkes, koşup bayrağı yere düşmekten kurtardılar. Güzel sahneydi.
Arka fondan gür bir tonla, “Arkadaş, yurdumu alçaklara uğratma sakın!” sesi
gelir diye bekledim, ama gelmedi.
Erken emekli olsam beni de buraya alırlar mı Akif?
Paraların
yarısı Brendan’ın, yarısı da Tilki’nindi. Paylar bölüşüldü ve Brendan payını
Sagir’e verdi. İşte bu noktadan sonra her şey karıştı. Tilki’nin parasını
taşıyan arabaya Siyah Sancak baskın yaptı ki arabayı nasıl tespit etti, nereden
buldu tam bir muamma. Bunu gelecek bölüm öğreneceğiz galiba. Bir de üstüne bu
sezon Vadi’de gördüğüm en kötü çatışmalardan biri yaşandı. Cahit’in
çatışmasıyla alakası yoktu. Yasin komutan her zamanki gibi askerlerinden farklı
bir yol izleyerek minibüse daha değişik bir noktadan yanaştı ve içeriye gaz
attı. Buraya kadar tamam da gazdan sonra o adamlar minibüsten neden indiler hiç
anlamadım. Genizleri tıkandı desem öksüren yoktu. Yüzü gözü yandı desem acı
çeken yoktu. Yasin Komutan da 90’lı yılların dandik atari oyunlarındaki gibi
önüne gelen düşmanları bir bir indirdi.
Sen de çok
oluyorsun diyeceksiniz ama neden indirdi onu da anlamadım. Birini bari sağ
bırak. Adama bir sor, bu işlere niye girdin diye sor, kime çalışıyorsun sen
diye sor, mekanınız nerde diye sor, senin anan baban yok mu diye sor. Hiçbir
şey sormadı. Hepsini öldürürse oyunda bir üst levele geçecekmiş gibi minibüsten
atlayanı indirdi. Ne diyelim Yasin Komutan’ın bir bildiği vardır herhalde...
Tilki’nin
paralarına kondular diye sevinirken iki dakikada Sagir de paralarla birlikte
paket oldu. Başta yine bizimkiler yaptı sandım ama “Polat Alemdar’ın Şedid’e
yolladığı paralar” denilince Brendan olduğu çıktı ortaya. Sagir’in geleceğini
gerçekten merak ediyorum. Bir şekilde Sagir’i oradan çıkartacağını sanmıyorum.
Zira bu sefer “param nerede” diye arıza çıkartacak. Telefonda Sagir’e “senin
için büyük planlarım var” derken yeni Mr. Key olduğunu düşünmüştüm ama
anlaşılan Britani’ye yapılan bombalamayı öğrendi ve biletini kesti. Hoş, Sagir
onu yapmasaydı da yine biletini keserdi. Neyse ki Sagir’in dışarıda bir adamı
var. Pala döneminde de dışarıda kalan adamlar fena arıza çıkartmıştı. Bu ne
yapacak kim bilir...
"Yok ya gece gelsem korkmam ben buradan"
Ben “Tilki
bu tongaya nasıl düştü?” diye kendime sorarken meğer onun keyfi epey
yerindeymiş. Bir yerlerden binaya sızdı, garaj girişi mi havalandırma boşluğu
mu belli olmayan bir yerlerden geçti ve kasaya ulaştı. Kasa girişinde eline bir
sprey alınca son dönemde gençler arasında moda olan #şiirsokakta tag’ini
yazacak sandım. Meğer kasa açıcıymış. Bi sıkıyorsun kasa açılıyor. Ocean’s Eleven,
Twelve, Thirteen topla gel 36, bir de Ocean var etti 37. Tilki 37 kişinin türlü
taklalarla uğraştığı işi tek başına yaptı.
Bir de sonunda arkaya altınları alarak
32 dişiyle selfie çekmesi tam bir bombaydı ve bölümün en güzel anıydı. Hem beni
gülmekten kırdı geçirdi hem de müthiş etkiledi. Brendan’a söylediği “hiçbir
şeyin yarısı yetmez” lafının altında bu yatıyormuş demek. Büyüksün Tilki! Belki
şiir sokağa inmedi ama sayende selfie rüzgarı Vadi’de de esti. Şapka
çıkartıyorum. Umarım Tilki’nin selfie’li cevabına da selfie’li bir cevap gelir.
Şu an bu satırları yazarken yine gülme geldi. Neyse ki yazı bitti. Hadi, ben
biraz daha güleyim ahahahahaha...
İşte Tilki'nin Selfie sahnesi