Her şey ne kadar da güzel başlamıştı... Sakin sakin şükran
günü yemeği yiyip, Bonnie hakkında ipuçları arayacaklarını sanmıştım. Böylesi
dev bir karmaşayla karşılaşacağımı aklımın ucundan dahi geçirmiyordum. Sanırım
diziyi başından beri takip edenler için bile karmaşık bir bölümdü. Oturup güzel
güzel yemeklerinizi yiyemediniz dimi!
Sofraya oturmadan önce eller yıkandı mı bakalım!?
Kai’yi geçen bölüm sevmeye başladığımı söylemiştim. Meğer
sevilecek bir oğlan değilmiş. Evde resmen Shining
çekmiş. Geçen bölümde gördüğümüz yaradan sonra zaten Jo’nun Kai ile kardeş olduğunu
anlamıştık. Tabi ikiz olduklarını tahmin etmiyorduk. Orası sürpriz oldu. Bu
kadarı yeter mi peki? Asla yetmez. Bir de üstüne Jo, Caroline’nin yemeğe
çağırdığı Tyler’ın adı konmamış sevgilisi ve ikiz kardeşinin de ablası çıktı.
Birden ortam fazlasıyla Türk filmi kokmaya başladı. Hele Jo’nun, Bonnie’nin
ninesiyle olan ilişkisine hiç girmeyeceğim. Burada olanları Charlie Sheen bile
anlayamaz dostum.
Damon, Stefan ve hala ölümlü Alaric atlamışlar Portland,
Oregon’a gitmişler. Bonnie ve Kai de oraya gitmişler. Bir de üstüne üstlük
Bonnie Portland’a laf soktu. Tamam belki Portland küçük sıradan bir şehir ama
Oregon en güzel Amerikan eyaletlerinden biridir. Hakkını yedirtmem! Neyse... Damon
tayfasının amacı o yanarlı dönerli aletten bir tane daha bulmak ama önce evi
bulmaları gerekti tabi. Burada da Stefan’ın İtalyan tarafı ağır bastı ve
bebekle futbol oynamaya kalktı diyelim... Zira koca adamın bir oyuncak bebeğe
tekme atması tek kelimeyle rezillik. Bakın burada Stefan’ı eleştirmiyorum.
Sözüm senaryo ekibine! 150 yaşını aşmış bir adama bebek tekmeletmekten daha iyi
bir çözüm bulabilirdiniz.
Neyse ki işe yaradı da ev ortaya çıktı. Tabi ortaya çıkan
tek şey ev değildi. Kai’nin babası da evle beraber geldi diyebiliriz. Önce
Damon’u esir aldı ve ondan Kai’nin durumunu öğrenince Jo’yu öldürmeye çalıştı.
Adam tanıyor evladını. Oradan çıkar diyor ki, Kai çıkış yolunu buldu bile.
Aslında buradaki Kai çözümü de zorlamaydı. Bonnie oyuncak ayısına saklamış, o
zaman Jo da bıçağa saklamıştır mantığı biraz zorlama bir mantık.
Ben ekonomi sınıfında uçmam abi...
Sonuç olarak olaylara bakacak olursak ’94 yılında kalmış Kai
çıkış yolunu bulduğu anda, Jo can çekişiyordu ve Damon günümüzde Kai’nin
babasıyla aynı evde kavga ediyordu. Neyse ki iletişim en iyi çözüm oldu.
Günümüzdeki büyülü bıçağın yerini Stefan ve Alaric aldıkları tarifle buldular
ve Stefan kardeşinin hayatını belki de 173938. kez kurtarmış oldu. Elena ise
bir an tereddüt etse de Jo’yu kanıyla ölümden kurtardı. Zavallım Liam ise
şoklardan şoklara koştu.
Şimdi bütün sevdiklerimiz ve az sevdiklerimiz hayatta ama
Kai geliyor arkadaşlar. Elinde hem büyü, hem o alet hem de Bennet kanı var.
Jo’nun hayatta olduğu günümüze geliyor! Ne aile ama! Ben de Mikaelson’ları
problemli aile sanırdım. Onlar Parker’ler yanında gayet düzgün bir aile olarak
kaldılar. Ha bir de unutmadan Alaric’lerin aradığı alet meğer Josette’deymiş.
Kai buraya gelirken onlar oraya giderse sağlam gülerim.
Duygusal ilişkilere bakmadan olmaz... Bunların hepsi çözülür de
duygusal ilişkiler bir türlü yerine oturmuyor. Geçen bölüm Damon geri
çekilmişti. Doğal olarak bu sefer Elena üzerine gitti. Stefan ona “kendimle
ilgili gerçeği rahatça söyledim çünkü sana aşıktım” dediğinde Elena’nın Liam’a
vampir olduğunu söyleyemeceğini anladık zaten. Yine de söyledi ama unutturdu.
Çok romantikler ve bir o kadar hüzünlü...
Damon ve Elena arasında inanılmaz güçlü bir bağ var. Ben
onları ikiz yıldızlara benzetiyorum. İkiz yıldızlar evrende birbirinin çekim
alanında neredeyse sonsuza dek dönüp dururlar. Dans ederler de diyebiliriz
fakat bir noktadan sonra ya bir yıldız diğerinin enerjisini tamamen çekerek
karşısındakini yok eder ya da yıldızlardan biri dev bir kara delikte kaybolarak
yok olur. Her iki durumda da diğer yıldız kopmanın, serbest kalmanın etkisiyle
inanılmaz bir hızla evrende adeta kurşun gibi hareket etmeye başlar. Ta ki
rastgele bir gezegene çarpıp kendisi de yok olana kadar. Elena ve Damon’un aşkı
böyle bir aşk işte.
Caroline ve Stefan... Bölümün başında Alaric ve
Damon’un Stefan’a takılmaları gerçekten eğlenceliydi ama belli ki Stefan biraz
fazla etkilenmiş. Eve dönünce ilk işi Caroline’ye gitmek oldu. Güzelce
konuştular ta ki Stefan “bak...” diyene kadar. Orada içimden bir “eyvah” koptu
işte. Neyse ki Caroline durumu anladı ve konuşturmadı. Orada Stefan konuşsa,
bir denemek istese ikilinin arası çok daha kötüye gidecekti. Çok cin bu
Caroline!
Bunların hepsini içsem seni unutur muyum acaba?
Gelelim Liam’a... Bu ringdeki boksörler senin sikletin değil
be dostum. Hadi Alaric alıştı bunlara da seni fena harcarlar. Elena sana büyük
iyilik yaptı. Var git yoluna kurtul bunlardan. Bunların hepsi problemli. Arkana
bakmadan topuk topuk topuk!..
Bölümde o kadar çok şey oldu ki tamamını burada yorumlamam
imkansızdı. Herhalde bu kadar fazla bilgi bombardımanını bir kaç haftada anca
sindiririz. Gelecek hafta görüşürüz.