"Değişmem." dersin, bir bakmışsın değişmişsin.
Yapmam dersin, yaparsın. Olmaz dersin, olur. Hayat sana bir sürpriz hazırlar ve
yaşamayacağını sandıklarını bile bir bir yaşarsın... Hiç ummadığın bir anda
değişen kalp çarpıntının nedeninin peşine düşer ve bırakmazsın. Sevmişsen bir
kere her şeye rağmen yoluna devam edersin. Küssen de, kızsan da bulursun birkaç
bahane, sevgin tükenmesin, tüketilmesin diye çırpınırsın... Kaçarsa kovalarsın.
Vazgeçmemeyi öğrenirsin. Güvenmeyi öğrenirsin. Affetmeyi öğrenirsin. Aşk işte,
evirir çevirir bir değiştirir insanı... Sen "O!"olursun. O
"Sen!" olur. Dizlerinin bağı çözülür, ruhun da bedeninle eşlik eder o
ahenge.
Bazen siyahla ile beyaz gibi zıt, ama çok uyumlu olursunuz.
Bazen biriniz yükseklerde kuş olur uçar, diğeri sakin bir denizde kendi halinde
bir balık olmayı tercih eder. Bazen de biri dalga olur öbürü de rüzgar!
Savrulsalar da farklı diyarlara yine de bulurlar birbirlerini. Bir gün gelir,
hava ile su olurlar. Ne havasız, ne susuz yaşayabilir insan. Hep birbirlerini
ararlar, bulurlar ve tamamlarlar. Biri nefes almalara doyamaz, diğeri su
içmelere. Aşk, yaşanılası güzellikte büyülü bir eşsizliktir. Aklını ele
geçiren, tüm benliğini sarmalayan ve hep kendini yürek hoplamalarıyla
hissettiren, cayır cayır yanmanıza neden olan bir duygudur.
İşte böylesine büyük bir aşkla yanan, kavrulan Defne ve
Ömer'in uyumuna tutulmadık mı bizler de? Tutulduk! Hem de çok!
Bu hafta "Onu korumam lazım, Defne bunları hak
etmiyor." diye çırpınan Ömer ve onun canla başla koşuşturmalarına kayıtsız
kalamayan bizler. Sessizliğine gömülmeyen, kenara çekilmeyen, vazgeçmeyen,
Defne'sine doğruları anlatabilmek için çırpınan Ömer'i izlemek beni mutlu etti.
Defne'nin kendisiyle konuşmama, bir araya gelmeme inadına rağmen yıkılmadı,
yılmadı, sıkılmadı ve her türlü yolu denedi. Ömer değişiyordu ve bu değişimden
tek habersiz yine Defo'ciğimizdi.
Seversen kolay vazgeçmezsin, Defne'm. İso kabul etmiyor diye
aşkına sahip çıkamamak ve kafa karışıklığının İso yüzünden olmasına izin
vermeni, anlamakta zorlanıyorum. İstediğin her şeyi kabullenen bir adama karşı
tavrını anlayamıyorum. Senin kurallarınla yaşamayı seve seve kabul eden, seni
deliler gibi seven adamla konuşmamak, anlaşılır gibi değildi Defne'm! Bu aşk
size ait. Bu aşkı koruyacak, yaşayacak kişi sen ve Ömer. Bu sevda sizin
sevdanız. Kabul etmekte zorlananlar yüzünden aşkınızı sorgulama Defne'm. Yaşa
doya doya aşkınızı! Korkmadan, çekinmeden teslim ol ona... Ömer, sana çoktan
geri dönerek teslim oldu. Sana ve anlattıklarına inandığı için geri dönebildi.
Senin aşkına inandığı için burada. Sana ve aşkınıza karşı ümidi olduğu için
geldi. Yoksa küçücük bir şüphesi olsa bin tane Sinan gelse yine ikna edemezdi
onu. Senin olmak için geldi. Senin de onunla olma umuduna inandığı için döndü.
Birbirine sahip kalpler ayrı ayrı atmaz Defne'm bilir misin?
Kalp kalbe alışmak ister ilk önce. Tanımak, kaynaşmak, sevmek ister. Sonra
ısısına alışmak ister. Atış hızına alışmak ister. Sonra bir bakarlar aynı anda atmaya başlamış kalpleri,
ayırt edemezler hangi kalp kime ait diye. Çift kalp, tek atmaya başlar ve
sonsuza değin de böyle atmak ister. Kalp kalbi sevince ayrı düşmek istemez
Defne'm! Kalp sevdiğini ister hep... Kalp sevdiğini hep özler, Defne'm...
Aynı acıdan aynı sevgiden, aynı mutluluktan geçer yolları
sevenlerin. Biri diğerinin üzüntülerini almak ister, diğeri de onun tüm
acılarını. İşte böyle muhteşem severler, kalbi aşk diye atanlar birbirlerini
böyle ister. İyileştirebilmek için sevdiği kadını -Defne'sini- kendini bir
saniye bile düşünmeden feda edecek, o acıyı kendine almak isteyecek kadar çok
seviyor Ömer. Dayanamadı sevdiği kadının acı çekmesine... Yüce gönüllü adam
şefkatle kavradı aşık olduğu kadının elini ve tüm acılarını almaya talip oldu.
Ömer, öyle özene bezene seviyor ki Defne'sini. Defne hayranlıkla baka kaldı,
dizleri üstüne çökmüş Ömer'ine. Defne'nin acısı Ömer'in sevgisinin tılsımıyla
bir anda azaldı.
Ama kıyamamak var ya, işte sevginin en güzel halidir.
Seversin ama kıyamadan, koklaya koklaya, üstüne titreyerek, gönlünün tam
ortasında kuruludur tahtı. Ömer ve Defne'nin aşkını izlemek her şeye değerdi.
Yine kalplerimizi ısıttılar. Her ne kadar ne konuştuklarını duyamasak da az çok
hayal ederek yine tamamladık.
Ben en çok aşklarının çekirdekli, çaylı, kurabiyeli kısmında
takılı kaldım. Bir çekirdeğin bile bir kadını mutlu edebilecek kadar gücü
olduğunu gördük mesela. Defne'nin gönlünün ne kadar kolay kazanılabildiğinin
ufak bir göstergesiydi. Gözü yükseklerde asla olmayan saf, temiz güzelin
mutluluğu ve sevdiği adama kıyamayacak kadar çok sevmesini izlemek harikaydı.
Tavşan kanı içilen çayların, yenilen kurabiyelerin neşeli ve cilveleşmeli
geçmesi de aşka dairdi. Ömer Defne'nin her sevdiği şeyi sever hale gelmiş ve
benimsemişti. Hiçbir detayı atlamamıştı. Defne'm farkettin değil mi? Senin için
değişen Ömer'ini gördün değil mi?
Yine bir kalem, muzur Ömer tarafından Defne'nin saçından
alındı. İtişmeler, boğuşmalar, kahkahalar arasında yaşanan aşk görülmeye
değerdi. İçimiz ısındı pek sevdik. Birlikte olmalarını, kaynaşmalarını...
Birbirinden güzel çözümler üreten iş kadını Defne de sonuca çabucacık ulaşmış,
problemi çözebilmişti. Hala kendine güvenmekte zorlanan Defne'nin, Ömer'in
aklında kendisini nereye koyduğunun peşindeydi. Ah Defne'm! Hala anlayamadın
Ömer'in tam da başının üstünde bir taçsın. Kalbinin en dokunulmaz, en erişilmez
yerinde sen varsın. Kendi değerini bilmen gerektiğini söyleyen Ömer'i artık
dinleme zamanı. Bir silkelensen, kendine güvensen, azıcık büyüsen, herkesi
nasıl etkilediğini ve gücünü bir bilsen. Umarım kendini fark edersin. En çok da
senin için gümbür gümbür çarpan Ömer'in kalbini fark et ve anla. Defne'sini
izlemelere doyamayan Ömer, Defne'sinin kafası karışsın modunda ve kıpır
kıpırdı. O bakışlar altında sıcaklayan, eli ayağına dolaşan, su içmelere
doyamayan Defne'yi izlemek pek keyifliydi.
Yazı devam ediyor..