Acısıyla tatlısıyla bir şarkıdır hayat… Kimi zaman hüzünlü
notalarını serpiştirir günün satır aralarına, kimi zamansa coşkulu bir
senfonidir. Hülya’nın heyecanı, Kerim’in olgunluğu, Hüseyin’in kendini arama
telaşı, Mahir’in dostluğu, Melek’in ne yapacağını bilememesi ve Cevher malikanesinin çerçeveletip
duvara asmak istenecek kadar güzel karmaşası… Her notası ayrı ayrı ve her notası
birlikte bir güzelliğin yansıması Hayat Şarkısı!
Hep böyle kalsanız, kimse size dokunmasa...
Hülya, minik Düğme’ye sadece ve sadece huzur aşılamak
isterken, içine gireceği kaotik ortamdan kaçarken adım adım kuyunun dibine
çekildiğinin farkında değil. ‘Düğme’ muazzam bir metafor. İncecik iplerle
bağlıdır düğmeler, hiç beklemediğin anda kayıp gidebilir takılı olduğu o ince
ipten. Hem kıyafetlerin olmazsa olmazıdır, hem de en hassas parçası. Bazen
sallansa da tek tarafıyla tutunur olduğu yere, bazense farkına bile varmadan
kaybedersiniz düğmenizi. Yedek düğmeler olur ama asla aslının yerini tutmazlar
düşününce.
Hülya, bebeğine ‘Düğme’ diye seslenirken Mahinur Ergun da
bize bunları hatırlatıyor belki de. Düğme, çok hassas. Bunu asla unutmamak
gerek.
10 Ağustos 2014...
Hülya, kafasındaki tüm soru işaretlerinden kaçıyor. Çünkü
Düğme’nin ona ihtiyacı var, Mehmet’in de… Peki nereye kadar kaçabilecek? Bu
sorunun cevabı Mahir’de gizli.
Mahir, çok zeki bir adam. Aynı zamanda düşünceli. Ortalığı karıştırmadan, sakin
sakin ilerliyor hedefine. Ne olduğunu anlamadan Hülya’yı da ayağa kaldırması
bir işlerine yaramayacaktı. Üstelik Mahir de dayı olacak. Daha da dikkatli
davranması şart. Fakat bu noktadan sonra ona çok iş düşüyor. Bir Hülya - Mahir
dargınlığı daha izlemek istemiyorum şahsen. Çünkü ikisinin de birbirinden daha
yakın dostu olamaz bu hayatta.
Bayram Bey, şu yemeklerden de biraz yeseydik.
Mahir, ne kadar Hülya’nın dostu olsa da hakkaniyetli bir
adam. Hülya için, Mehmet için neyin doğru olduğunu bilse de Filiz için neyin
doğru olmadığını da çok iyi biliyor. Nerede para için Hülya’yla iş birliğine
giren adam, nerede Bayram Bey’in teklifini reddeden adam değil mi? Hep diyorum,
bu hikayede en çok Mahir değişti. Kalbinin güzelliği ortaya çıktı, o yüzden
Mahir üzülmesin.
Ve nihayet Mahir, Cevher Malikanesi'nde!
Mahir ve Bayram Bey karşılaşmasını haftalardır iple
çekiyordum, Mahir’e büyük bir şok oldu Cevher malikanesinin atmosferi. Evde
normal tek bir insan yok tabii, haklı. Karnı da açtı aslında, ne güzel ev
yemeği yiyecekti, herkes üzerine gelince yemekten de oldu. Belkıs Akkale pardon
Süheyla Cevher masayı güzelce donatsın bir gün, Mahir’i de akşam yemeğine davet
etsin. Yoksa hatrım kalır bak Sülişcim.
Mahir’in karşılaştığı herkesle bir olabilmesine hayranım.
Kaya’yla Kaya, Melek’le Melek, Hülya’yla Hülya oluyor. O kadar güzel idare
ediyor ki girdiği ortamı, hayran kalmamak ne mümkün. Kaya’ya televizyon alıp
sarhoş etmesine mi gülsem, Haluk’a dersini vermesiyle gurur mu duysam, yoksa
Burçin’le bir araya gelmesine mi sevinsem…
Melek, bak bu kimlik; kimlik, bak bu Melek.
Mahir’in Melek’e bile yararının dokunması ise hikayenin ilk
zamanlarında hiç aklıma gelecek bir şey değildi.
Melek… Hala ne hissetsem, ne düşünsem bilemiyorum. Bahar’ı
hastaneden kaçırışı, Nilay’a anlattıkları içimi acıtıyorken sonrasında neler
yaşandı çok merak ediyorum. Melek’i biraz daha izlemeye ihtiyacım var. Fakat
Bahar’ı alıp da gittiği sahne öyle güzeldi ki. İçim ısındı. Ecem Özkaya’nın
gönlüne sağlık, Mahinur Ergun’un kalemine…
Melek bu saatten sonra ne yapacak? İnkar etmeye devam edecek gibi görünüyor ama yaşayabileceği tek bir şey bile fikrini değiştirebilir. Melek, fikrinin değişmesine izin verir mi? Artık ateşi daha harlanmış bir yangının içindeler, gerçekten bu yangından nasıl çıkacaklar?
Melek, ne zaman zoru görse kaçıyor. Fakat işler buraya gelmişken kaçması büyük hata. Kalsa, dirense, anlatsa daha çok inanmayacak mıyız anlattıklarına? Böyle kaçarak bu işin sonu nereye gidecek? Umarım çıktığı yoldan aynı hızla geri döner.
Melek'in odasındaki atmosfere bayılıyorum.
Hüseyin ve Melek ilk defa mutluluğa bu kadar yakınlaştı.
Gelecek hafta Melek gidiyor görünse de kaplumbağa hızında ilerleyen
ilişkileri için tavşan adımı gibi bir şey oldu bu hafta izlediklerimiz. Hüseyin
Cevher Bey’in en sonunda isyan etmesiyle ben de rahatladım. Adam biraz daha
içine atarsa hastalanacaktı, azıcık da o keyfine baksın. O konuda sonuna kadar
haklı. Fakat bir anda bu kadar değişince herkes gibi ben de şok oldum haliyle. Televizyon kumandasına sahip olmak da adamın içinde kalmış sanırım.
Hüseyin, evden ayrılmayı etraflıca düşündü mü? Onu çok merak
ediyorum. Bence bir daha düşünsün. Ben olsam o karmaşayı bırakıp da bir yere
gitmem.
Yazı devam ediyor...