Nasıl başlasam, hangi cümleyi kursam yavan ve eksik gelecek
diye düşünüp ekrana bakakaldığım bir bölüm oldu yine. Ancak kavuşmanın
mutluluğu ile bir yerden başlamak en iyisi olacak.
"Poyraz öldü mü?" sorusu ile karşı karşıya
kaldığımız o andan itibaren, sorunun cevabından çok ihtimalleri bize nasıl anlatacakları
üzerine düşündüm. Poyraz Karayel’in
dünyasına adım attığım andan itibaren Poyraz’ın mutlu bir sona sahip
olmayacağını ve hatta mutlu olmasının eşyanın tabiatına aykırı olduğunu
söyleyip durdum. Ama bu şekilde gitmesi, Poyraz’a yakışmayacak şekilde basit
olurdu. Pek tabii, kefenini açıp bembeyaz yüzünü gördüğümüz Poyraz ölmüş olabilirdi.
Ve ben "en beklediği misafiri
ziyaretine gelmemiş" ev sahibi gibi bu bölümü izleyerek, Poyraz’sızlığın bünyemde yol açtığı zararları anlatabilirdim.
Ama söz konusu Poyraz ve "Allah belanı versin"
demelik tavırları olunca öldüğüne inanmak.. Ne bileyim fazla "normal"
olacaktı. Yine de büyük lokmamı bir güzel yedim, ama büyük konuşmadım. Bu
satırları yazarken bile hala "Acaba Ayşegül'ün hayali olarak mı göreceğiz
?" diye düşünüyorum. Ama dürüst olmam gerekirse, Poyraz’ı hayal ya da
gerçek, ölü ya da diri fark etmeden, yalnızca görmek benim için yeterli .
Poyraz'ın varlığına bir şekilde şahit olmak paha biçilemez. Son sahnede kamera
bir an dönmeyi hiç bırakmayacak ve sonsuzluğa uzanacağız diye düşündüm. Tam da
o anda Poyrazcım Karayel, varlığın yeniden umut doldurdu içime. "Bizle ne
işi olur ya?" dediğim mucizelerin hala bir nefeslik de olsa canı kaldığına
inandım.
Canım Poyrazcım Karayel, şimdi de “beklediği misafiri son
dakikada çat kapı gelen ev sahibi” heyecanındayım. Neden bu saate kadar
gelmediğini, gerçekten gelip gelmediğini, nasıl geldiğini, iki yıl boyunca
nerede olduğunu elbette ki merak ediyorum. Ama şu an önemli olan tek şey
gelmen. Gelmen diyorum, sadece çıkagelmen bile, tüm saçmalıkları ileri bir
zamana öteleyebilir. Eğer gelmeseydin hep yarım hep eksik kalacaktı. Ama ben
senin yokluğuna şahit olan, geride bıraktıklarını da sevdim.
Bir devir kapanıyor.. Mu acaba?
Ayşegül mesela.. Birazcık bile olsa yargılamadım, kızmadım.
Hatta hak verdim, yaşamak için yeni bir nefes bulsun istedim. Toprağa girmeden
ölmesini yediremedim ne kendime ne de ona. Eğer yaşaması için Poyraz'ın
Ayşegül'ünü öldürmesi gerekiyorsa ve buna ihtiyacı varsa yapsın istedim.Bahri
Baba'yı da çok özlemişim. Acılar karşısında yaşadığı bu değişimden de oldukça
da memnunum. Ancak bu konuda kimse Despina'nın eline su dökemeyecek halde. Şu
geçen iki yılda yeraltı dünyasına alışması ve hatta işi abartarak baş
kaldırması uzun zamandır istediğim bir şeydi, çok daha izlenilesi oldu. Albayım,
Zülfikar-Meltem, Taş Kafa-Ümran- İsa, Sinan ve tabii ki Songül- Sadrettin.. Hem
bıraktığım hem de umduğum hallerde gördüm sizleri. Çok çok özlemişim, giderilen
özlemlerin ardından daha detaylı bakarız hal ve gidişata..Bu bölüm itibari ile
tanıştığımız isimleri de şimdilik geçici hafızaya alıyor, haftaya daha da
derinleşmeyi umuyorum. Ancak Çınar içim birkaç kelam etmek durumundayım.
Annesinin pençeleri altında büyüyen bu adamın, tez zamanda "gerçek"
yüzünü göstermesi en büyük dileğim.
Poyrazcım Karayel; varlığın,
yaşamanın fevkalade güzel bir şey olduğunu tekrar hatırlattı, sonsuz
teşekkürler. Aramıza hoş geldin..