Kuyruklu yalanların
ucunda bir yığın telaş ve bu uğurda ziyan olan bir sürü emek. Kapılan, takılan
herkes oradan oraya sürükleniyor ve dertleri, tasaları bitmek nedir bilmiyor.
Aşk şehri terketmez.
Gidersen arka fon hep flu
kalacak.
Derdin
içinde kaybolmaktansa, şehri terketmek, başka bir yerde yeniden başlamak,
genelde ilk akla gelen çözümlerden biridir. Fakat biliriz ki, biz nereye
gidersek gidelim, unutmak istediğimiz her ne ise, o da bizimle beraber gelir.
Valize tıkıştırır gibi yüreğini tıka basa unutman gerekenlerle doldurursun.
Biletin hazırdır. Koltuğun cam kenarıdır. Lakin ayakların aksak, kalbinin ritmi
bozuktur. Bahar bu şekilde derdinin matematiğini çözmeye çalışsa da, fragmandan
anlıyoruz ki, şimdilik falında uzun yol gözükmüyor. Bahar’ı biraz tanıdıysak
onun elinden başka türlüsünün gelmeyeceğini de biliriz. Çünkü Bahar merhametli,
kırılgan ve naif biri.
“Şehri terkediyorum da ne
demek?”
Bahar’ı yolundan çeviremeyen Ateş ise bence büyük bir
yalnızlığın ortasında. Kalbinde kocaman bir aşk ile sendelememeye çalışıyor. Elinden
geleni, ellerinden kayıp giden Bahar için yapıyor. Belki şimdilik ne yapsa
nafile ama Ateş bizim için kanaat notu yüksek bir aşık. Bedel ödemeye razı ve
acı içindeyken tutunduğu tek şey Bahar’a olan aşkı.
Yabancı lezzetlere
mesafeli bakış!
Bazı heveslerin ömrü kısa
ve çetindir. Tıpkı mevsiminin yolunu şaşıran çiçekler gibi. Bu hevesler önce insanın
ayaklarını yerden keser ve sonra çıkardığı en yüksek yerden pat diye
bırakıverir yere. Efsun’dan söz ediyorum evet. Söz mü nişan mı ne olduğunu
kendisinin bile anlamadığı bir telaşın içine balıklama daldı ve kendini epey
kaptırdı. Nuran’ı da tutup çekti bu işin içine haliyle. Nişan (söz) gecesi için
Nuran “ateş” kırmızısı elbisesini inci
küpeler ile Efsun ise pudra rengi elbisesini birazdan kanepede kullanılan
malzemede rastlayacağı “somon” rengi küpelerle kombinledi! Atahanlılar, zenginliğin
kırbacını, Gelincik ahalisi üzerinde şaklatırsa, hizmetçisi de geri kalmaz
tabi. Avakadoyu gördüğümüzde tanımakta zorlanan bizler, Beyza’nın Nuran’ı küçümsemesine o an üzülmediysek vah
bize!
Kriz “geliyorum” diyor şu
an.
Nişan(söz) gecesinin seyri, beklenen kişinin, yani Ateş’in gelmesiyle değişti.
Ateş, insanda alkışlama hissi uyandıran bir konuşma yaptı. Aslına bakarsanız
orada olan herkes söylenenleri biliyordu ya da az çok tahmin ediyordu ama biz yine
de o konuşmayı çok sevdik. Bahar da orada olsaydı, bu konuşmanın sonunda eminim
konfeti bile kullanırdık.
Neye ağladığını hepimiz
biliyoruz!
Bilmiyorum farkında mısınız ama Efsun’un durumu hep
hazin. Gelincik’in is kokusu kürküne sinecek diye endişelendiğinde de,
hastanede Mehmet Emir’e “Baba” diyerek
sarıldığında da aynı şeyleri
hissediyorum.
Hülya’yı kızdırmayın
derim.
Hülya tıpkı ilk
bölümlerdeki gibi. Yani “Haddini bilmeyen
insanlar” ın korkulu rüyası! Tavrı, edası ve bakış açısı başından beri böyleydi.
Asım da yuvasına döndüğüne göre, Hülya artık annesinin dizinde, şirket için
gözyaşı dökebilir! Efsun onun uslubundaki seviyeyi biraz zorluyor ama ben
Hülya’nın bu şekilde davranmasını, senaryo açısından renkli buluyorum.
Fulya’nın bu halini
özlemişim.
Kocasına
aşık bir kadın olan Fulya, Hasret’in ortaya çıkışıyla ne yapacağını bir süre
bilemedi. Ama o da, tıpkı onu ilk tanıdığımız zamanlardaki gibi rotasını “Aşk”a
çevirince Mehmet Emir’e kendini dinlettirdi. Duygularını izah ederken de
oldukça romantikti. Fakat geçmişte Hasret’in yaşadığını bilmesi durumu beni
epey geriyor. Mehmet Emir bunu öğrendiğinde çok üzülecekler çok.
Hasret, ben senden
korktum!
Kızına nişan
(söz) hediyesi olarak, Mehmet Emir’in kendisine evlenme teklif ederken hediye
ettiği kolyeyi veren Hasret, beni oldukça şaşırttı. Yaptığı hareketi pek
manidar buldum. Fulya’nın ipliğini pazara çıkarır gibi gözüktü bir an gözüme.
Hasret rekabeti seviyor mu ne? Şimdi ben 28. Bölümü yorumluyorum ama bence
sizin aklınız, dizi sonunda yayınlanan 29.Bölüm’ün fragmanında. Bahar’ın
Efsun’a tokat attığı sahneyi başa sarıp,tekrar tekrar izlemediğinizi söyleyin
bana!