Turgay Atalay tam
bir çakal. Kendisinin o romantik kareye istemsizce daldığını fark edip
Azize'nin bunu Ulaş'a açıklayamayacağını düşünmesi sadece birkaç saniyesini
aldı. Muhabbetin içine daldığı gibi hop diye dalıverdi sahnenin de içine. Güya
kaybettiği asistanının peşindeymiş… Üstelik bu küçük yalan, hangarda
yakalandığında da kurtuluş yolu olacaktı Turgay'ın.
Turgay rolünde
Gürgen Öz'ün çok güzel iş çıkardığını söylemek malumu ilam etmek olur. Fakat
Azize'yi kandırmak için oynadığı yerlerin daha bir güzel olduğunu söylemeden
geçmek olmaz artık. Azize'nin kendisine ilgi duyduğunu öğrendiğinden beri ona
abartılı davranmasını, sanki ona ilgisi varmış da saklamak istiyormuş gibi bir
jestle oynamasını izlemek çok keyifli. Aynı şekilde, Ulaş'ın karşısında da
Azize'den hoşlanıyormuş ama çaktırmamak için yalnızca asistanını geri
istiyormuş gibi oynaması da şahane. Rol içinde rol yapabilen bir oyuncunun
yeteneğini daha geniş alanlarda kullandığını görebilmek dileğiyle…

Hikâyenin aşırı
hızlı akmaması adına böyle manevralar sıkça yapılır, esas oğlan esas kıza tam
açılacakken biri dalıverir sahnenin içine ve seyirci bölümlerce daha
kıvrandırılır… Turgay'ın o sahneye dalışı o kadar tutarlı bir akışla oldu ki,
ziyan olan o yakınlaşma sahnesine üzülememiştim. Ve dediğim gibi, Ulaş-Azize
yakınlaşmasının zamana yayılmasını
beklediğimden, Turgay gelince konu kapandı sanmıştım. Ama hayır! Hayır!
HAYIRRR!
Ulaş kaldığı yerden
devam etti sahneye, sonuçta "devamlılık önemli"! (Ama ben de bunu
yazdım bir kenara, ben de devamlılığın peşine düşerim bundan sonra; hele bir
telefon çalsın müstakbel yakınlaşma anlarından birinde, hemen bu kozumu sürerim
ortaya!^^)
Sahnenin kaldığı
yerden devam etmesinin şahaneliği bir yana, Ulaş'ın aslında hiçbir şey sormadan
kocaman bir soru yığınını Azize'nin yollarına sermesi çok hoşuma gitti: "Hadi bana 'evet' de…" Çünkü bazen
o tek cümleye bile ihtiyaç yoktur, her şey apaçık ortadadır. Yine de esas kızın
rızasını almak isteyen esas oğlanları pamuklara sarmalıyız, rıza önemli…
Ulaş ve Temmuz'un
arkadaşlığı çok iyi yazılmış ve çok iyi işleniyor. "Sırtımda bir cesetle kapına dayansam n'aparsın?" diye
soran Temmuz'a, "Mezar kazmaya başlarım
herhalde" yanıtını veren Ulaş'ı da not ettim bir kenara. Gelecek
bölümlerde bu arkadaşlık bağını çözmeye falan kalkışırsanız asla ve kat'â kabul
etmem. Elbette arkadaşlar birbirine kızabilir, küsebilir, kırılabilir ve hatta
uzak durmak isteyebilirler birbirlerinden. Ama böyle bir durumda birbirlerine
zarar verecek bir şeyler yapmalarını kesinlikle kabul edemem. Şimdiden
söylüyorum.