Kirpiklerinin gölgesi*..
Çetin mi Recep'in canını almaya niyet etti, Recep mi Çetin'i bu bakışıyla müebbet vicdana mahkum etti, bilemedim dün gece.. Beni sorarsan, çakıldım kaldım Recep'in "yakma.." dediği bakışa.. Recep (Cansu Fırıncı) böyle gölgeli baktıkça da inanamayacağım tetiği onun çektiğine, Halil'in canını taammüden aldığına. Zorlamayalım. Konu kilit. Urfalıyam Ezelden'e hikayesi ve yarattığı karakterler açısından bakınca peşine düşüp meftunu olacağım bir ordu ile muhatap gibi hissediyorum kendimi. Buradan yürüsem, Fizan'a kalemimi çakarım Recep'in bu bakışına cümle dizerken ama, kapılmayacağım bu rüzgara ve bölümü yorumlayacağım.

Hayat dediğin bu kadar, o poşete ne sığdırdıysan..

Cemal, hastaneye yetiştirdi Recep'i, çok şükür. Recep ölmeyecek çok şükür.. Kan gitti geldisi şimdilik sadece ince bir telaş olarak önümüzde duruyor, çok şükür. Dün geceki bölümün 'gözyaşı' çıtası yüksek, nefes delikleri az ama çok çok sağlamdı. Hayat hep acıdan mütevellid değil. Allah'ın senaryosunda kul daima bir nefes deliği bulur. Yoksa dayanmak mümkün mü? Bu sebeple pür acı yazan, umud içermeyen kurgusal hikaye yürüyüşleri önünde sonunda seyirci tarafından terk edilmeye mahkumdur. Urfalıyam Ezelden'i bana yakın kılan da hikayenin bu insani hali hiç es geçmeden izleyene nefes aldırmasıdır. Bu umud velevki o esnada kağıt üzerinde yoksa bile seyirciye oyuncunun bir muzip bakışından, Selahattin'in dudağının kenarından, duvardaki bir fotoğraftan mola verdiren rejinin ölümüne hastasıyım. Ancak... Bazı oyunlardan ve karakter devamlılıklarından birazcık şikayetçiyim ve dün geceki bölümden alacağım katmerli keyife bu şikayetlerim haciz koydu.

Neeey? Kılıçdaroğlu mu istifa etti?

Misal... Ceylan, Kadir'in karşısında oturuyor ve Cemal'in, düğün gecesi öldürülen ağabeyinin katilinin canını kurtarmak için kendini paraladığını öğreniyor. Tamam. Güzel sahne. Peki neden o Ceylan'daki şaşırma hali? O gözleri belerterek hayretlere gark olmalar? Biri çıksın bana "o oyun yanlış değil, yanılıyorsun" desin isterim. Bana göre o sahnede Ceylan'ın ruh hali, "bir hayran eda" olabilir, "Vay be.." dedirtecek bir ince dudak bükme olabilir. "Ulan hayatta ne adamlar var, bu Cemal nasıl bir adammış" tepkisi olabilir ama o, "Neeey Kılıçdaroğlu istifa mı etti??" şaşkın bakışı ve tonlama olamaz. Zaten de Ceylan ne zaman İnci ve Türkan'ın yanına geliyor bambaşka bir kız oluyor. Karakteri değişiyor. Aynı şekilde Cemal ile sabahlayan Ceylan, o kapıdan bambaşka bir kız olarak çıktı mesela... Cemal, kapı ağzında da Ceylan'a içeride beklerken söylediklerinin temelde aynısını tekrar ettiği halde, kızın ilk kez duyuyor gibi kabından taşan hallerini sorgulamayayım da, "ölümle yüzyüze gelmenin travması herhal" diyerek geçeyim mi? Peki..

Selva rolünü Dolunay Soysert oynuyor

Selva'nın kayınpederine kırgınlığını söylediği sahnedeki tepkisi de bence yüksekti. Selva, Yanık Mehmed'in gözüne dik dik bakarak o cevabı, o tonlama ve o isyankarlıkta verebiliyorsa ne ala.. Her ataerkil ailede Selva'nın bu şekil cevap vermesi saygısızlık demektir. Hoş, bana kalsa odadan çıkarken de sehpaya sağlam bir tekme atardım ama kadının sosyal rakımı sıfır olan mahallerde hayat böyle işlemiyor. Ben de öküz değilim, hikayede Selva'yı bir kırılma anına hazırladıklarını fark ediyorum ama, o zaman hemen devamında da bir ruh hali bekliyorum. Çünkü o başkaldırı anı Selva için derin bir kırılma noktası gibi yüksek veriliyorsa artık başka bir Selva izleyeceğim demektir. İzledim mi? Hayır.

Selva, odada Cemal'e "Bir sen misin Halil'i özleyen?" dedi ve yılanı çuvaldan çıkardı. Cemal'in bu ağır lafa da bir tepkisini gördüm ama lafın ondaki etkisini göremedim. Selva'da da ağzından çıkan lafın devam eden anlardaki etkisini göremediğim gibi.. Bunu HEMEN o an görmeyince ve karakterler bir sonraki sahnede sanki hiç bunlar olmamış gibi bir havada ortalıkta gezinince, benim de dayandığım zemin sallanıyor. Dur dur, daha Cemal ile işim bitmedi. Yatak odasında Selva'nın çektiği acıyı, ruh halini görmezden, anlamazdan gelen, boşluk buldu mu kadına "sizinkilerin sağı solu belli olmaz" diye laf sokan DANA Cemal'e ne oldu da, babasının ayarına dayanamadı ve "yazıktır okkadar gitme üzerine" dedi acaba? Lafı uzatmayayım da, karakterler hakkında kafamı karıştıran tek tük de olsa ince ilmek kaçıkları vardı bölümde. Aman diyeyim.

Makine işi mi o?

Cemal'in, "Misafirdir, ciğer yedirip salarlar bakışı"

The hero is born!

Dün geceki bölümde huysuz ve dahi arsız bir hikaye sapkını olarak takıldığım anları kenara alırsak, mükemmel yazılmış, çekilmiş ve oynanmış sahneler vardı. Benim serzenişlerim devede bir sağır kulak kalır aslında... Örneğin Otopark'taki sahnenin "Bir karakterden nasıl kahraman yaratılır?" dersi olarak okutulması gerekir ki ba-yıl-dım! Bağ evinde duvarda Halil'in fotoğrafını örten dantel örtü, Recep'in ameliyat sahneleri, Duran ve küçük Halil'in (Burak Sevindik cin gibi valla yanaklarından öperim aslan parçası!) sohbeti, Selahattin'in az daha yeri genişlese tarih yazacak muzip halleri ve çekingen cümleleri, Çetin'in ölümle bulanan göynü ve ille de Selva'nın babacığına baktığı o an.. Gözlerim doldu. Sahnenin mizanseninde Mehmed- Duran gerginliği ve Selva'nın o hali lök diye içime oturdu. Babasız serpildim, zaafım var baba- kız hikayelerine ve dün gece ilk defa Dolunay Soysert'i izlerken içime işleyen bakışlarına hayran oldum. Bu anlar çoğalırsa sanırım tez vakitte ettiğim lafı yutup, bir özür yazısı da kaleme alacağım. Dur bakalım! ^.^

Üçüncü bölümden sonra oyunculukları karakterlerin hikayede kapladığı yere göre oranladığımda hâlâ en sağlam halka Settar Tanrıöğer... Emeği geçen herkese teşekkür ederim. Yolunuz uzun ve bereketli olsun..

Böyle işte..
R.

* Efendim, bölümdeki enfes türkülere cevaben başlık seçmeye devam edeceğim: Bu hafta
Kirpiklerinin Gölgesi dedim. Nihâvet eser, bir Sâdettin Kaynak bestesidir.

Çetin'e inat, Kamyonda yarım kalan Erol Budan'ın Küserim şarkısını ekledim, dinleyin.


BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER