Terör neydi? Terör Frank’tı.
Bu kadar soğukkanlı, ama bir o kadar da gözünü kan bürümüş bir ekip olabilir mi? Şimdiye kadar yaptıkları gelecek sezonda yapacaklarının teminatı adeta.

House of Cards’ın dördüncü sezonu onüçüncü bölümüyle nefesleri kesen, kanımızı donduran bir şekilde veda etti bizlere. Geçen sezonun fiyaskosunun ardından bu sezon hepimiz seçimin sonuçlanacağını bekliyorduk ama işte bu sezon da seçime üç hafta kala bitti. Neyse ki bu sezon özünde ilk iki sezonu aratmadığı için bu durum pek de göze batmadı.

Son bölümü ne kadar anlatsam az herhalde. Bize biraz sıradan gelse de, politik hayatı en fazla Meksika sınırına duvar öreceğini vaat eden bir deliden ibaret olan Amerikan halkı için son derece vurucu olduğuna eminim bu bölümün.

Silahlı korumaların tuttuğu kapalı kapılar ardında Amerikan devleti ve ICO arasındaki pazarlıklar devam ediyordu... Claire Kösem Sultan gibi maaşallah, karışmadığı devlet işi yok.

House of Cards hiçbir zaman boş bir politik entrika dizisi olmadı. Amerikan gündemine ve dünya siyasetine yaptığı göndermeler ile her zaman eleştirel bir duruş da sergiledi. Geçtiğimiz sezon Rusya’nın eşcinsel aktivistlere yaptığı zulümden dem vurmuştu örneğin; hatta işi bir adım daha ileri götürüp gerçek bir eylemci gruba dizide yer verdiler. Bu sene ise konu IŞİD terörüydü. Dizide ICO olarak geçen örgüt bol Amerikan propagandası sosuyla alt edilmiş durumda tabii; bu bölümde örgütün elebaşı Yusuf Ahmadi’yi yakalayıp Guantanamo hapishanesine koyduklarını gördük. Gerçek hayat bu kadar tozpembe değil elbette… ama burada verdikleri mesaj oldukça iyiydi. Dizi bir komplo teorisini ekrana taşımış adeta; ICO’lular Suriyeli değil, Iraklı. Amerika Irak’ı işgal edip oradaki Baas rejimini yok ettikten sonra bunlar da dini kullanarak kendilerine yeni bir devlet kurma çabasına girişmişler. Yakalanan elebaşı da aslında köktendinci falan değilmiş. Claire adamı dini kendi amaçları için kullanmakla suçlarken adamın da Claire’yi ve Amerikalıları demokrasi ve özgürlüğü kendi çıkarları için kullanmakla suçlaması enfesti. Bir bölüm içerisinde hem dünyadaki politik gelişmelere hem de Amerikan politikalarına bu kadar net ve eleştirel dokunabilmek House of Cards’ı bu kadar önemli bir dizi yapan unsurların başında geliyor.

Gerçek hayatta IŞİD’e diş geçiremeyen Amerika, ancak dizilerde geçiriyor işte o çuvalı adamların başına.

Yine de Yusuf Ahmadi son anda bir hain olmadığına kanaat getirip rehineyi öldürmelerini salık verdi müritlerine. Siyasetin en ilginç yanı, genelde olan bütün olayların muktedirin işine yaraması. Frank bu rehine krizini öyle yönetti ki, beyni reality show’lardan erimiş Amerikan halkı bu hamleyle hizaya geldi adeta. Canlı yayında gösterilen bu terör olayı Frank’ın tam da ihtiyacı olduğu şeydi. Tam da bir diktatöre yakışan şekilde, aleyhinde çıkan ve bütün kariyerini yerle bir edecek skandal haberler medyada kol gezerken, terörü artırıp, halkı korkutup sindirdi. Bir de utanmadan “bu kadar önemli bir terör olayı varken bunları konuşmak sana yakışıyor mu,” diye insanları fırçalamaz mı? İşte tarihin başından beri kötü niyetli iktidar sahiplerinin bir numaralı silahı bu iki yüzlülük oldu. Frank önündeki seçimleri kazanırsa Amerika’yı bir korku imparatorluğuna çevirmeye çalışacak gibi. Yaptığı kanunsuzlukların üzerini örtmek için savaş ilan etti adam yahu!

FBI’nin korkudan tir tir titreyen, dişine kadar silahlı bu ekibi yanlış ihbar üzerine boş bir evde arama yapıyorlar... boş bir eve girmek için bu kadar tırsan bir ekip daha görmedim. Gördüm mü? Görmedim herhalde.

Yazı devam ediyor...

BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER