Araya giren
bir haftalık boşluğun ardından karlı bir Minnesota sabahını hepimiz özledik
değil mi? Biraz daha özleyeceğe benziyoruz. Sam Hess olayından sonra Malvo’nun
peşine düşen ikiliyi kimin gönderdiğini gördük. Yani Fargo’yu görmüş olduk.
Sıfır imaj, sıfır tarz bir adam. Daha fazla görmesek de olur.
Sabah olduğunda
Malvo, Gym Hocası'nı kilitlediği yerden çıkardı. Stavros’u telefonla aratıp buluşma mekanı
olan Gustafson Otoparkı'nı söyletti ve telefon konuşması bitince bir blenderle
kafasına vurarak Gym Hocası'nı bayılttı. Malvo’nun yaptığı hiçbir eylemde en
ufak tereddüt yaşamaması harika bir karakter özelliği.
Oğlum bak git!..
Lester ise
sabah tamamen kendine gelmiş bir haldeydi. Hemşireye taburcu olmak istediğini
söyledi ama kapıda onu bekleyen polisi görünce bunun zor olacağını anladı. O
sırada günün ilk ziyaretçisi de geldi. Kardeşi Chazz, Lester’e kızdığını
sanırken o baygınken yaşanan tüm gelişmeleri ona bir bir döktü ve sonra da
gerekli tavsiyeyi verdi “bu işten paçayı kurtarmak istiyorsan onlara birini
vermelisin.” Buraya kadar her şey iyiydi de Lester desteğini istediğinde
sırtını dönmesi ve aşağılaması hiç olmadı. Lester kendisini aşağılayanları
artık hiç sevmiyor!
10 saniye
kadar yatakta bekledi. Önce kızgın bir ifadeyle ve sonra hemen tanıdığımız o
tehlikeli ifadeye geçti. Önce panik, sonra hemen inanılmaz bir hayatta kalma
refleksi. Kapana kısılmıştı ve yine kurtulması gerekiyordu. Planı yapması belki iki saniyesini bile almadı. Planın tüm adımları kafasında net olarak işte bu
kadar kısa bir sürede oturdu.
Baban da mı pansumancıydı Lester?
Hemşire
biraz sonra diğer yatakta yatan yarı baygın hastayı muayeneye götürecekti.
Hemen onu kendi yatağına taşıyıp üstünü bir güzel örttü. Giysilerini yatağa
koydu, ardından yüzünü tıpkı diğer yatakta yatan hasta gibi bandajla sardı. Yatağa yattı. Bemidji’de yüzyılın fırtınası yaklaşırken sıradan bir
hastanedeyiz. Ne kadar yoğun olabilir ki? Tabi ki ortalıkta kimse yoktu.
Hemşire geldi. Lesteri aldı ve muayene yerine götürerek bir koridorda bıraktı.
“Sizi almaya gelecekler” dedi, gitti. Önceki dizi-yorumlarda da dediğim gibi
Allah da koruyor bu adamı. Üstünü değiştirdi. Hemşire odasından bir arabanın
anahtarını aldı ve kaçtı. Basit ve kusursuz bir kaçış. Malvo görse gururdan
gözleri yaşarırdı.
Stavros
çeşitli düşüncelerle Gustafson Otoparkı'nın en üst katına kadar çıktı. Yıllar
önce bulduğu bir çanta dolusu parayı düşünüyordu. Birden telefon çaldı. Arayan
sağ koluydu. Çocuğunun rahat durmadığını söylüyordu. Stavros kehanetlerin
sırasına göre çocuğunun başına bir şey gelmemesi için onu bir dağ kulübesine
yollamıştı. Telefonda konuşurlarken birden bir aydınlanma yaşadı. Çantayı daha
önce parayı bulduğu o yol kenarına bırakmalıydı. Adamına,birsaat bekleyip sonra
oradan dönmelerini söyledi ve tekrar yola çıktı.
Gym Hocası
uyandığında evinin koridorunda elleri ve ağzı bantlı bir şekilde egzersiz aletinin
üstünde duruyordu. Malvo pompalı tüfeği adamın bantlı ellerine yerleştirdi.
Kapıdan girecek biri silahın kendisine doğrultulduğunu sanırdı. Ardından
gazeteyle kaplanmış camların arkasından parkedilmiş arabalara doğru başka bir
tüfekle ateş etmeye başladı. Telsizden kendi olayının anonsunu duyması pek uzun
sürmedi. Polisler geliyordu... Gerekli şeyleri yanına aldı ve evin arka
kapısından olay mahalini terketti. Gym hocası ellerine tutturulmuş pompalı bir
tüfekle polisle başbaşa kalmıştı.
Bir dizide çekiç varsa, çakılmayı bekleyen çivi de vardır.
Lester ilk
iş olarak evine gitti. Bodruma indiğinde çamaşır makinasının yerinden
oynatılmış olduğunu gördü. Biraz korkuyla malum posteri indirdi ve Pearl’i
öldüren çekicin nerede olduğunu görmüş olduk. Duvarın içine saklamış. Çekici,
karısının bir kaç müstehcen fotoğrafını ve kirli bir iç çamaşırını alıp evden
ayrıldı. Ayrılırken karıştırdığı kirli sepetini düzeltmeyi de unutmadı. Artık
geride en ufak iz bırakmak istemiyordu. Sonraki durak kardeşinin evi! Çabuk!
Çabuk! Çabuk!
Eve garaj
kapısından gizlice girdi. Önce kardeşinin evvelce yerini gösterdiği silah
dolabının gizli bölmesine fotoğrafları, kirli iç çamaşırını ve çekici bıraktı. Ona
destek olmadığı için bütün suçu resmen kardeşinin üstüne yıkıyordu. Bir eşi,
bir işi ve bir çocuğu olan kardeşinin üstüne...
İşlerim bu kadar mı yolunda gider acaba ne sevap işledim?
Silah
dolabını kapatırken bir anda kardeşinin ailesinin bir fotoğrafıyla göz göze geldi. Duraksadı. Bir an, “Lester sırf kendi hayatı için bu kadar büyük bir kötülüğü yapamayacak
herhalde” diye düşünmedim değil. O ise dolaptan bir tabanca aldı ve üst kata
çıkıp kardeşinin çocuğunun okul çantasına silahı koydu! Kendi hayatı tehlikede
olunca Malvo’dan bile acımasız ve kötüsün Lester! Yine saniyeler içinde spontane
oluşturulmuş harika bir plan! Çocuk okulda silahı çıkartacak ve böylece polis
evi aramaya gelip kanıtları bulacak. Çocuk, olur da okulda kazara birkaç arkadaşını da vurursa
artık onlar da öngörülmemiş kayıplar olur. Ayağını bastığın yerde karlar
eriyor Lester!
Polisler
kısa sürede Gym Hocası'nın evini sarmıştı bile. Önce anonsla teslim olması
istendi sonra da SWAT takımı adım adım eve doğru ilerlemeye başladı. O
anda bubi tuzağının ipini gördük. Polislerden biri hafifçe dokununca cama
yerleştirilmiş tüfek ateş etmeye başladı. Polisler de karşılık verdi. Evi
resmen delik deşik ettiler ama Gym Hocası şanslıydı. Ona tek bir kurşun dahi
isabet etmedi. Şans da bir yere kadar. SWAT ekibi eve girip elinde silahla görünce pompalı tüfeklerle defalarca vurdular. Bir aptalın hazin sonu
böyle geldi işte...
Minnesota'nın ortasında Türkiş Dilayt senin neyine?
Malvo bütün
olanları arabada giderken telsizden dinledi. Şüpheli düştü dendiğinde bile
kurduğu planın tıkır tıkır işlemesinin verdiği keyif bir an için dahi
mimiklerine yansımadı. Şimdi gidip parasını alacaktı. Daha önceleri demiştik ya
işler tam de her şey mükemmel gitmeye başladığında bozulur diye... Malvo için
de aynısı geçerli oldu.
Göz gözü
görmeyen tipili bir havada önce bir araba süratle önüne geçti ve aniden frene
bastı. Malvo durmaya çalıştı ama öndeki arabaya vurdu ve telsizin yanına
koyduğu silahını koltuğun altına düşürmüş oldu. Arkadaki arabadan Fargo’nun
yolladığı işitme engelli adam, öndeki arabadan da ortağı indi ve arabayı
taramaya başladılar. Malvo’yu öyle kolayca öldüremezsiniz.
Arabadan bir
şekilde çıkmayı başardı ve resmen tipinin içine saklandı. Bu sırada olay
mahaline yakın olan Molly ve tırsak polisimiz de çatışmaya mecburen dahil oldu.
Aslında Molly gayet istekliydi ama tırsak polisin ayakları o yöne zor
gidiyordu. Yine de Molly dalınca o da dalmak zorunda kaldı.
Kurt puslu
havayı sever. Malvo yine tereddütsüz kimliğine bürünmüştü. Malvo gayet sakin
bir şekilde planını yaptı. Ava gitmeyecek avı kendi ayağına getirecekti. Eline
geniş bir kesik attı ve karde kan izlerini damlata damlata sote bir yere kadar
gitti. Artık kim av olmak isterse...
Racon kesmiyor, kafa kesiyor ulen!
Oltaya Mr.
Numbers denilen Fargo’nun yolladığı işitme engelli olmayan adam takıldı. Tam
yakaladığını düşünürken Malvo arkadan geldi ve Mr. Numbers’ı etkisiz hale
getirdi. Tek bir soru sordu, “kim?” 5-10 saniyelik uğraştan sonra tek bir cevap
aldı, “Fargo!” Bir an bile tereddüt etmeden Mr. Numbers’in boğazını kesti ve
tipiye saklanarak uzaklaşmak için tekrar yola koyuldu.
Molly’nin
Mr. Numbers’i bulması uzun sürmedi ve tam da o anda büyük bir hata yaptılar.
Tırsak polisle birbirlerinden ayrıldılar. Tırsak polis hemen silahını çekti.
Göz gözü görmeyen tipide ilerlemeye başladı. Biraz ilerde iki el silah sesi ve
namludan çıkan anlık ateşi gördü ve sonrasında bir karaltının ona doğru
koştuğunu fark etti. “Dur!” dedi ama karşılık şansı tanımadan silahını ateşledi.
Bir şey yere düştü. Düşen Molly’di...
Tüm bunlar
olurken Stavros yıllar önce parayı bulduğu yere gitmişti. Bir çanta dolusu
parayı bulduğu yere, bulduğu şekilde gömdü, üstüne işaret koymayı da
ihmal etmedi. Stavros’un adamı ise onun oğlunu yanına alıp yola çıkmıştı bile.
Tipide ilerleyeme çalışırlarken birden tipi kesildi. Bir an mutlu oldular bu
durumdan. Sonrasında ise gökten balık yağmaya başladı. Evet balık! Araba
kontrolünü kaybetti ve kaza yaptı.
Kibrin sonu felakettir temalı çalışma.
Stavros
üstünden attığı büyük yükün ve sona eren bunaltıcı tipinin verdiği keyifle yüzü
gülerek evine doğru gidiyordu. Birden arabası kaydı. Sonra yolda ölü balıklar
gördü, ardından kaza yapmış arabayı... İlk sağ kolunun cesedine rastladı ama o
önemli değildi. Kazaya yaklaştı ve oğlunun cansız bedenini gördü. Bir baba için
hayattaki belki de en zor anı yaşıyordu ve nedenini anlamıyordu. Ağlarken
durmadan aynı şeyi söylüyordu “Geri verdim ama... Geri verdim ama... Geri
verdim ama... Geri verdim ama...”