Geçtiğimiz haftayı Neşet’in Poyraz’a adeta “karşındakini o
kadar hafife alma” dediği bir final ile bitirmiştik. Karayel kardeşlerin pek
sağlıklı bireyler olmadığı her geçen bölüm yüzümüze tekrar vuruluyor. Ancak bu
haftaki diplomasi krizi ile elimize bayrağı alıp, arşa dikmiş olduk.
61. bölüm son birkaç hafta içinde en keyif aldığım bölüm
oldu diyebilirim gönül rahatlığı ile. Ancak buna rağmen “Yok artııık ya, keşke
bu kadar abartmasaydınız” ya da “Böyle iş mi olur gözünü seveyim’ ler” açısından yeterince doyurucu bir bölüm oldu.
Bunlardan bir kaçına örnek vereyim hemen. Misal bu bölüm Neşet’in üstüne sadece
meteor yağmadığı kaldı. Neşetçe (Ona çok yakıştığını ve izlerken çok keyif
aldığımı belirtmezsem, olmaz) verdiği tepki ile elini kurşunladı bu biiir,
poyraz üstünden oklava ile hamur açan teyze edasıyla ezim ezim ezim geçti bu da
iki. Üstelik yediği onca dayaktan bahsetmiyorum. Fakat buna rağmen oldukça
sağlıklı görünerek, son uyarısını yaptı ‘sevgili’ kardeşine. Sıradaki “böyle iş
mi olur gözünüzü seveyim” haykırışım ise Sergei için geliyor. Kendisi
geçtiğimiz hafta İngilizce konuşmayı tercih etmişti, meğer “kendimi idare
edecek” kadardan hallice bir Türkçesi varmış. Poyraz Karayel, bugüne kadar beni
etkileyen çok zekice olduğuna inandığım bir dizi olduğu için böyle hataları göremeden
edemiyorum. Son olarak Rus Konsolosluğu basma hikayesi, biraz daha gerçekçi
hale getirilebilirdi diye düşünüyorum. Burada bize verilmek istenen mesaj, Poyraz’ın
Ayşegül söz konusu olduğunda ne kadar gözü kara olduğu. Ancak bunun için Poyraz’ı
süper kahramanlara benzetmeye gerek yok. Biraz daha gerçekçi olsaydı eminim o
anın heyecanı ile bu kadar gözümü tırmalamazdı.

Her şeye rağmen bağırıyorum "İYİ Kİ VARSIN NEŞET"
Küçük isyanlarıma rağmen, “Acaba şimdi ne olacak?” sorusunu
çok sık sorduğum bir hafta oldu. Ve bu soru şu an herkes için geçerli. Sema
Bahri Baba’yı kurtarabilecek mi?, Sefer’in yaşıyor olma ihtimali var mı?, Begüm
neye karar verecek? Ve en önemlisi Neşet’ten
bile daha tehlikeli olan Rus krizi nasıl halledilecek? Sanırım aklımda
bu soruları uyandırması nede ile sevdim bu bölümü.
Sefer’in ölümü ile ilgili hepimizin ortak bir cümlesi var: “Çok
özledim” Gerçekten Sefer’in eksikliğini sık sık hissedecek kadar özlüyorum ben
de. Ancak, tam da bu nokta hikayeye
nasıl bir katkısı olabilir kestiremiyorum doğrusu. Sema-Savcı-Sefer üçlüsünün
çatışmasını izlemekten keyif alır mıyım o konuda da ön yargılıyım. Peki
geçtiğimiz hafta arkasında durduğum Sema bu hafta neler hissettirdi bana? Haddini
aşan bir fedakarlık olduğunu düşünüyorum. Sema da aslında kaybedecek bir şey
kalmadı, kafası ile hareket ediyor. Ancak Sefer olayını tam kapatalım, cenazesini
görelim tadında olursa o da kabulüm. Çünkü zamanlamasını manidar buldum.
Sizi çok özledim <3
Aslında değinmek istediğim bir yer var ki, tüm bu bölüm için
de bana gerçekten düşünme fırsatı tanıdı. Meltem ve Despina’nın konuşmasını ve
endişe ile ilgili cümleleri çok sevdim. Meltem’in dediği gibi endişe insanın
ham maddesi gibi bir şey ve yine Meltem’in dediği gibi insana çok fazla katkısı
da yok. Tek bir faydası var, belki de iyi insan olmanın şartı içinde ufacık da
olsa endişe taşımaktır. Tıpkı Meltem’in dediği gibi, ağaç için, sevgilin için,
ailen için, barış için, evcil hayvanın için…
Bu cümleler birkaç dakika da olsa beni düşündürdü, o nedenle bölümden
bana kalan en iz bırakıcı sahne oldu.
Sezon sonuna doğru olabildiğince aksiyon, merak ve gerilim
dolu bölümlerle ilerliyoruz. Haftaya Poyraz Karayel/Rus Krizi adı ile karşımıza
çıkarsa ona dahi şaşırmam. Sezon sonuna doğru, gelecek dönemde neler olacak
sorusu beynime hücum ediyor. Dileğim bizi şaşırtmalara doyamadığı, o efsane
bölümlerle dıpçik gibi geri dönmesi. Herkese mutlu haftalar..