Dün bir şey oldu. Bugün bir şey olabilir. Yarın ise mutlaka
bir şey olacak. Hayatın yükü üstümüzde birikene kadar, bir yerlerde hep bir şeyler
yaşanacak. Bardak taşacak hâle gelene dek, kimse hiçbir şey görmeyecek. Belki
delirenler olacak aramızda. Diğerleri nasıl delirdiğini merak etmeden
''Çıldırmış işte canım'' diyecek. Evet, bazıları delirecek. Bazıları fotoğrafları
yakacak, bazıları ağlayacak, bazıları Afrika'da yardım kamplarına katılacak.
Herkes kendince baş edecek kendiyle. Kimileri ayakkabılarını bile
bağlayamayacak hâle gelecek. Peki ya siz?
Narin, Karagül tarihinde annelik kavramını yeniden ısıtıp
önümüze süren bir karakter oldu. Anneliğin ne olduğunu sorgularken bazı şeyleri
ışığa çıkardı, bazılarını ise karanlığa
boğdu. Ben bir çocuğu kalbinde büyüten bir anne tanıyorum. Belki de bu yüzden,
Narin'in kalbinde büyüttüğü sevgiye ısındım. Ortak anıların, birlikte geçirilen
uzun kış gecelerinin ve yedirilen her lokmanın anlamını bilmek şart. Doğurmak
önemli, bir insana hayat veriyorsun. Ama büyütmek bence bir tık daha önemli.
Çünkü ona yaşamayı öğretiyorsun. Hayatta kalmakla yaşamak arasında ne ince bir
çizgi varmış meğer.
Karagül azıcık zorlasa bir sezon daha gidermiş, bunu
anladım. Çünkü ölümün olduğu yerde daha ciddi ne olabilir ki? Ölüm nasıl ki
yaşamda büyük bir çukur açıyorsa, dramada da derin bir boşluğu kapatıyor.
Çekilen acıyı, dökülen gözyaşını ve toprağa kapanan avuçları seyrederken insan
zamanın varlığını unutuyor. Buraya kadar her şey güzel...
Fakat bu bölümde beni arada bir silkeleyen bir şey oldu.
Adını bir türlü koyamıyorum. Narin'in kıyıya vuran bedeni öylesine muntazamdı
ki, beni acıdan kopardı. Arada bir titreyen çenesi ve kıpırdayan
gözkapakları... Keza Mert Yazıcıoğlu da annesinin Ebru olduğunu öğrendiğinde
çıtayı öyle arşa çaktı ki, bu bölümde doyamadım gitti. Bazen bomboş gözlerle
bakmak ağlamaktan daha değerlidir. Sanırım bu anlamda gönül rahatlığıyla Oğuz
Komutan'ın adını verebiliriz. Mavi gözleri siyaha bulanınca biz de acımıza
koyulduk.
Annen olarak ölüyorum.
Demek ki neymiş? Bir sarhoşu bir de ölüyü oynamak zormuş.
Çok zor... Çünkü oyunculuk zaten kendin olmaktan çıktığın bir şey. Bir de üstüne
iki kez kabuğunu soyunman bekleniyor. Bunca bölüm ikna olduk, bu bölümdeki de
nazar boncuğu olsun.
Aslında fragman bize her şeyi anlatmıştı. Bu bölüm fragmanın
genleşmiş halini seyrettik. Fakat neden ekranın böğrüne finale bilmem kaç kala
yazısı gömülüyor? Haftalardır yapılıyor ve haftalarca da yapılacak. Son üç olsa
makul sayılabilir ama bu şekilde final beklentimi bulutlara çıkarmaktan başka
bir anlam ifade etmiyor.
Bölümde bir Baran'ın Narin'in yatağına uzandığı bir de
Oğuz'un telsizle ölüm haberi verdiği an beni çok yıprattı. Başıma ağrılar
girdi, ama Karagül seyircileri buna her daim şerbetlidir. Aynı şekilde konak
halkının sanki manava gidip dönmüşçesine tavırları da beni şaşırttı. Çok mu
alıştık ölmeye ne?
Finale 5 kala Şamverdi konağında 5 kişi bile kalırsa
şanslıyız. Türkiye'nin fenomen seri katili Kendal, Halfeti'nin nüfusunu
düşürmekte ustalaştı. Baran ise hem babasını hem de annesini öncesinde kırarak
uğurladı. Galiba en korktuğum şey. Özlem, Kasım ve Ayşe mi? Bu konuyu düşünmeye
bile dermanım yok. Sinir krizlerimi haftaya saklıyorum.
Bugün bir şeyler oldu. Yarın mutlaka bir şeyler olacak. Sevdiklerinize iyi davranın. Fotoğraflarınıza sahip çıkın.
Sinirlenip küle çevirdiğiniz albümlerdeki bir tek kareye bile muhtaç
kalabilirsiniz.
Güzel günler.