Ulan İstanbul!. Dipsiz bir kuyusun sen aslında. Her şeyin
sorumlusu da sensin. “Hepsi senin yüzünden!” Estaban'dan tut, Vahit Akça’ya smach; Vedat’tan Şadan Helvacıgil’e kadar tüm tezgâhlar, tüm emekler, tüm
hayaller, umutlar... Kaptan’a da parayı bulduk seni kurtarıyoruz, az kaldı demişken
kara delik gibi yuttun her şeyi. Domino taşları gibi. O taşlar bir bir, inci
gibi dizildi sonra bir “Dayı” geldi, tüm taşları devirdi. Ama vazgeçmek yok. #yenidenbaşlamak
var.
“Kaybettiğinde değil vazgeçtiğinde yenilirsin.” “Daha iyi yenilmek” için
yine deneyecek Nevizadeler. Tezgâhlar, adı üstünde tezgâh; bir var, bir yok da şu
gönül işlerini ne yaparız, onu kestiremedim işte. Derya’yı Allah’ın emri
peygamberin kavliyle istediler biz de verdik gitti. Ferdi’nin Ceyhun’a şeref
golü olacaktı. Olmadı. Ama olacak. O duvara son sözü yine Nevizadeler yazacak.
En azından beklentimiz bu yönde.
Otel Lobisinde
Büyük Derbi
Ekonomik konjonktürde bakıldığında Arap sermayesinin ülke
ekonomisindeki yeri yadsınamaz. Gerek portföy yatırımları gerekse doğrudan
yatırımlar sayesinde sıcak paranın ülkeye girişi ülke ekonomisi için yabancı
sermayeyi çekmek adına olumlu. (?!) Herkes
gibi Nevizadeler de yatırımlardan paylarına düşeni almak için tezgâhlarını
hazırladı. Hatırlarsanız, Dubai Prensi ile Katar Prensi bizim Mahmutcan’ın
okuldan çok yakın arkadaşıydı. Misal gidip Dubai Prensi'nin yanına selamın
aleyküm desek ilk cevabı ne olacak? Aleyküm selam! İşte bu kadar iyi tanıyorlar birbirlerini.
Şimdi sıra Mahmood Acency’de. Sadece selamla sabahla olmaz daha fazlası lazım.
Nezivadelerin yeni hedefinde El Zeker adında Arap mücevher
kaçakçısı var. Eşlerinin üzerinde taşıdığı altınları şahsi eşyaları gibi ülkeye
sokup, okutuyor. Amaç; El Zeker’den ödemediği vergileri tahsil etmek, hepsi bu.
Ama kolay lokma değiller. Arapların malı Nevizadeleri epeyce yoruyor. Çünkü
sadece Nevizadeler değil, polis de El Zeker’in peşinde.
“Dünyanın bütün
meşhurları bu mücevverleri kullanıyor. İngiltere kralı, rahmetli başkan
Kennedy, taçsız kral Pele, bakenbayuer, biricit bardo, nadya gomanaçi, kaleci
mayer, Fenerbahçeli Cemil, Kandemir Nevizade ve evlatları.”
Nevizadeler, El Zeker ve ekibine Turan Taktiği ile
saldırıya geçti. Yaren, Arapça yardıra yardıra mücevherlerin peşinde koşup
dururken, Yaren feat. Rachid Taha-Kezzap-ül Mayonez performansı beni benden
aldı. Neyse tezgâha dönecek olursak: Yani adamlar da o kadar değerli malı
valizlerde taşıyacak değil ya. Sadece mücevheri koruyacak bir elemana ihtiyaç
var. O konuda hemfikiriz. Ne yapıp edip, mücevherleri canlı canlı görmeyi başaran
Yaren resimlerini çekmeyi başardı. Çıtçıtçılık sonuçta. Ama yetmedi. Daha korumanın
odasını keşfetmek var. Derya da korumaya “bana bakma beni gör derken” koruma
Leyla çıkmasın mı?” Romantik anlamda değil, isim anlamında.
(Her seferinde tezgâhın kralını yapan Nevizadelerin ilk
bakışta korumada bir tuhaflık olduğunu anlamamalarına da şaşırdım doğrusu. Bu
bölümde en çok rahatsız eden bu oldu. )
Bizimkiler emanetler odadayken, odaya girmenin yolunu buldu. Biz
o dizileri hayrına satmıyoruz ya Ortadoğu’ya. Düşün ki baklava denildiğinde El
Zeker’in karılarının akıllarına Antep değil, El Kıvanç bin Behlül geliyor. Ama
Behlül’ü bulmak zor. Bihter ve Sülüyman iyidir. “Beni! Beni! Bihter’ini!” mi bulamayacaklar? Ajanstan
çakma Bihter ve Süleyman ayarlandı ve şakacılık ayağına yedirdiler.
“Ulan, hepiniz
oradaydınız be!”
Yaren’im de odayı temizledi. Mücevherleri alıp tam kaçarken Şehribanlara
yakalanması yetmezmiş gibi bir de Erol Egemen çıktı başımıza. Kim ulan bu Erol
Egemen? Ne yapacak altınları? El Zeker çakma olduğunu bilmediği Erol Egemen’e
altınları okuturken yine silahlar çekildi. Bir Türk dizi izleyicisi atasözü der ki: Sahnede silah göründüyse patlamadan yerine girmez. Ama patlamasına fırsat
kalmadan polisler oteli bastı. El Zeker mücevherlere hurma hurma diyip
duruyordu zaten. El Zeker'ciğim bak bu paragraftaki ikinci atasözünü de sana
armağan ediyorum: Bugün yediğin hurmalar, yarın seni tırmalar. Otelin lobisi adeta bir derbiye tanıklık ediyordu Sayın Seyirciler! Kalede Karlos, savunmada
Maşuka, Ceyhun ve Şehriban, orta sahada Derya, Ferdi, Bahadır, Kandemir ve
ileride El Zeker, Yaren ve mücevherler. Rakip ise polisler. Bakalım gölü kim
kime atacak?
"Sen Bihter Ziyagilsin aptallık etme!"
Maşuka, Şehriban Abla, bir durun ortalık zaten karışık!
Bir Müzik Grubu Olarak Bıyıklıoğlu Ailesi!Malum bıyık hepimizin problemi. Ama bahsedeceğim bıyığın sonunda bir de oğlu var. Ceyhun Bıyıkoğlu. Davulda Maşuka, gitarda Şehriban ve vokalde Ceyhun stereo hoparlör gibi... Başta Derya olmak üzere Nevizadelerin tepesinde dıptıs dıptıs. Karlos, oturma grubu dedi ama bunlar bildiğiniz kapı kolu. Her tezgâhın altında da yırtık çamaşırdan çıkar gibi, tövbe... Ama Ceyhun’un da işi zor. Evde Şehriban-Maşuka ikilisi, ofiste Esra. Çocuk yerinde duruyor. Niye kafa karıştırıyorsunuz ki?
Bana kalırsa Hayati ve Esra beraber çalışmalı. Kandemiiiir, Kandemiiiir diye diye çok verimli bir ekip olabilirler. Hatta Kıbrıs sorununu bile çözerler.
Maşuka’ya özel not: “Maşuka rulez”in ilk kuralı der ki: “Laf atan erkeği, o lafı attığına pişman ettir ve gönder.” Helal sana kız Maşuka. Ama bu demek değildir ki Şehriban, Maşuka’nı yemeğine şap atmasın. Çünkü bu çatlak ar damarını ancak avuç dolusu şap kapatabilir. Zira Maşuka’nın, Şehriban’a bağladığı hallerine bayıldım. Pek yakışmıştı.
KarYar vs FerDer
KarYar çifti birbirine koşmaya devam ederken FerDer de durumlar biraz karışık. Kızı da verdik zaten Ceyhun’a. Ferdi krizlerde. Doluyor da doluyor. Aile sevgisiyle... Derya’ya da bir olgunluk gelmiş. Adeta günah çıkarttı. Ada, Ferdi’ye o halde bile yazmaya devam etti. Ya kızım, babanın durumu bi yandan, senin durumun diğer yandan. Hâlâ Ferdi’ye yürüyorsun. Ne yapalım, senin de yemeğine Maşuka gibi şap atma planları mı yapalım?
Ada, Ferdi’den bir veda busesi isterken Ferdi frene iyi bastı da sabaha kadar 'Ada'larda kalmış olması inceden bir huzursuz etti beni. Umarım Derya’nın olgunluğunu ve güvenini boşa çıkartmazsın tatlım yoksa işin zor. Bu dizinin yorumu var, sosyal medyası var. Uğraş Güneş yazdı demez gömerler adamı. Hem Ada da kendi ağzıyla söyledi. Ferdi’nin kalbindeki aşkın gözlerinden aktığını göre göre… Yok, yok sanmam.
Servet Abi Rocks!
Tuncer’in o ses tonu, o bıyıkları… Neyse.
Sıcak aile özlemi çeken Tuncer ile canımız Servet Abimiz “Kadınlar ne ister?” sorunsalıyla tanıştı.
Tuncer: Aşk, ele geçirmez yetiştirir.
Servet: Bravo çok güzel laf ettin delikanlı.
Tuncer: Benim lafım değil Alman yazar Goethe yazmış.
Servet: Niye kâğıt bulamamış mı?
Kelime esprisi öyle herkesin ağzına yakışmaz. Güldürmezse, rezil olursun. Bir, mekânı cennet olsun Nejat Uygur’un ağzına yakışırdı, güldürürdü; bir de yaşayan efsane Zihni Göktay’a yakışıyor bence. Kurban olurum ben onun alçısına, Allah uzun ömürler versin. Adı üstünde Servet Abi o, gerçek bir servet. Toplumun vicdanı. Hani bağıra bağıra bir şeyler söylemek isteriz ama dilimiz tutulur ya Servet Abi takır takır söylüyor.
Paçalarından baldız balları akan Nevizadeler bakalım bu sefer nasıl yırtacak?
Tezgâhıyla, goygoyuyla, duygusalıyla, selam çakışlarıyla güzel bir bölümdü.
Dodo’nun acısıyla başladık Servet Abi'nin güzel bir sözü ile bitiriyoruz o halde:
Gözümüzde iki damla yaş; nur içinde yat Neşet Ertaş!.