Bazı geceler evime yakın, yokuşun tepesindeki bir parkta
oturup uzaktaki ışıkları seyre dalarım. Bunu sizle daha önce konuşmuştuk. Fakat
konuşmadığımız bir şey var. Benim bitmek tükenmek bilmeyen merakım... O evlerde
neler yaşandığını hep merak ettim. Şimdi bir baba işten dönmüş olmalı? Aldığı
iki çikolata sayesinde bütün gün evin kahrını yüklenen anneden rol çalmıştır.
Belki şu evde az önce şiddetli bir kavga patladı. Öyle büyüdü ki, ağızdan çıkan
sözler karşıdakine kılıç gibi saplandı. Belki de şu en uzaktaki ışığın
yayıldığı evde bir bebek doğdu. Belki adını Umut koydular, dünyaya en lazım
olanından.
Karagül'le büyüdüm desem yalan olmaz. Üniversiteli bir genç kızken şimdi Raninitv bünyesinde 1. yılını doldurmuş, başarıyı mum ışığıyla arayan ve dünyayı anlamaya çalışan biriyim. Arada geçen zamana çok acı sığdı. Ama Karagül'de yaşanan acılar, acının ne
demek olduğunu tanımlamamı sağladı. Belki de bu işi kadınlar için, kadınlara
özgü, kadınlara rağmen yaptıkları için sevdim. Kadınlara rağmen diyorum, çünkü
kadınları en çok da kadınların korkularından kurtarmalıyız. İnsan kader mahkumu
olur derler, kaderin suçu yok. İnsan kendini kaderin zincirlerine mahkum eder
ve sonra o zincirleri okşamaya, zamanla sevmeye yeltenir. Siz zincirlerinizi sevenlerden
olmayın.
Bu bölüm ne hissettim biliyor musunuz? Her şey usul usul
veda ediyor. Kastettiğim tam olarak ölümler olmasa da, onların da payı malum.
Sanki yavaşça çekilen bir nehir gibi kuruyor her şey. Bir burukluk bırakıyor
ardında ama yerinin doldurulamayacağını da pek bi' güzel hatırlatıyor. Belki artık
aşk uzaklaştı. Ama Şamverdi kardeşler birbirine daha yakın... Belki Narin yine
mutsuz. Ama biz onun anneliğinin gücüne en az Oğuz kadar inandık. Dramada
mesele inanmaksa eğer, biz Karagül'e gönülden inandık.
Bu karmaşanın arasında bir de kan davası eksikti, tam oldu.
Evin tarandığı sahneden öte, sonrasını oldukça özenli buldum. Duvarlardaki
izlerden Baran'ın Ada'ya olan ilgisine kadar olan her şey tertemizdi. Fakat
neylersin ki ben bu yeni konağa hiç ısınamadım. Alacaklılara verilmesinde beis
görmüyorum ama nerde kalacak bu koskoca aile? Varsa fikriniz, tükkana da
bekleriz...
Sibel karakterine dört sezon boyunca ruh üfleyen Ebru Ojen
Şahin, yüreğine sağlık! Ne yalan söyleyeyim, bu denli uzun ömre sahip bir
karakter olacağını kestirememiştim. O güzel oyunculukla karakterin içi doldu,
yüzündeki her çizgiye inandık. Sevda Erginci ile olan veda sahnelerinde de
kalbimi bir el sımsıkı tutup nefesimi kesti sanki. Tek kafama yatmayan ise veda
şekli oldu. Sanki daha farklı sözcükler, daha özel bir duygu hali bekledim o
an. Bizi çok kötü şımarttınız eyyyy sevgili senaristler!
Bu konak yıkılacak demişti size...
Özlem'in ikilemleri daima ilgimi çekti. Ve bugün anladım ki o ikilemler çok kıymetliydi. Evine, kocasına ortak olan gelen (daha doğrusu getirilen) kadın; bebeğini kaybetmesine neden olmuştu. Bugün aynı Özlem onu ve yavrusunu kurtarmak için, son umudunu riske attı. O riskle dövüştüğü ringden galip çıkar mı bilinmez... Ama Özlem'in Karagül evreninde en çok değişen ve dönüşen karakter olduğu aşikar. Annelik; rahminden öte, kalbinde bir yerde varsa, hayat seni bir gün mutlaka yakalıyormuş meğer.
Sonuç olarak buradan değerli yazar ekibine sesleniyorum. Siz
George R. R. Martin misiniz ki ciğerimize düşman oldunuz? Bu yaprak dökümüne
eyvallah ama Kadriye de son nefesini tüketirse ağaç devrildi demektir. Karagül
kadınları evden uzakta, bir kaya parçasının kıyısında ya da bir uçurumun sonsuzluğunda
hayatını kaybediyor. Gerçek hayata nasıl da uygun...
Gün günden iyi olacak derken yıl yıldan kötü geçiyor.
Dilerim bu zorlu dünyada, en büyük derdiniz dramalar olsun. Olacaksa bir
şikayet, sıcak yatağınızda gelen ölümden olsun.
Uzaklarda yanıp sönen ışıkları seyretmeye devam...
Güzel günler.