Dizi lanse edildiğinde
kafalarda oluşan “gerçeklere ne kadar yaklaşabilecek acaba” sorularını olumlu
cevaplayan bir bölüm geride kaldı. Finalden önceki bölüm, Anjelika’nın Hugh’a
verdiği adresteki yemekle başladı. Tabi randevu Hugh’un katılması için değil,
görmesi içindi. Anjelica buluştuğu bir adamla yemek yiyor, hayatına Hugh’suz
devam edeceğini belirtiyordu.
Saleh El-Zahed, geçen
bölümde, kaldığı evde yaşanan, talihsiz çocuk vurulma olayından sonra, kendini
bir otel odasına atmak durumunda kaldı. Resepsiyonist, adamın hangi tavrından
yüz bulup o kadar gevezelik yaptı anlamadım, o surat “iletişimi minimumda bırak”
diye bağırıyor. O otel odasında, Saleh’le buluşanın Monica Chatwin olmasına
şaşırdık mı? Hayır! Hugh, da Monica’nın peşine birilerini takmakla gayet iyi
yapmış, yoksa bu bağlantı çözülemeyecekti. Odaya, otel görevlisi kılığında bir
MI6 ajanı geldi. Monica, adam işini bitirip gittikten sonra, bunu hemen anladı
tabii. Otelden çıkıp izlerini kaybettirmeyi başardı, ama fotoğraflarının
çekilerek kayıtlara geçmesini engelleyemedi.
“Bendeki olayları çözme yeteneği Tanrı vergisi, ne
yaparsın!”
Hugh, artık tüm parçaları
birleştirdi. Sekiz yıl önceden bugüne yaşanan tüm olaylar, birbiriyle
bağlantılıydı. Yapılan anlaşmalar, Ephra’nın rolü, Monica’nın çevirdiği işler…
Hepsi gözünde belirginleşmiş, bir yere oturmuştu artık. Kasım’ın kaçırılışı
Nessa’yı tehdit etmek içindi. Bu sayede El-Amin’le ortak çalışması isteniyordu.
Bunu da çözmüştü.
Nessa yıllar sonra ilk kez, hayatını karartan adamı bu
fotoğrafta görünce, Hugh’a karşı sırrını daha fazla koruyamadı.
Zaferini bildirmek ve
ayrıntıları öğrenmek için Nessa’nın yanına gitti. Monica ve Saleh’in otelde
birlikte çekilen fotoğrafını göstererek adamı sordu. Hugh’un bilemediği bu tek
gerçeği, Nessa ona orada sözleri değil, tavırlarıyla verdi; Kasım Nessa’nın
çocuğuydu, fotoğraftaki adam da ona tecavüz eden kişi, dolayısıyla Kasım’ın
babasıydı. Nessa, geçen bölüm o sapkın muhasebecinin saldırısına uğradığı
gecede, perişan haldeyken bile, ona “Barones Stein” diye hitap eden Hugh’un,
yaşanan bu büyük dramı keşfettiğinde, ağzından yalnızca “Oh, Nessa, çok
üzgünüm” sözcükleri döküldü. İki başarılı oyuncunun bu sahnedeki performansları
harika bir seyirlikti, onu da söylemeden geçmeyelim.
Nessa, Hugh’dan merhameti
yerine, sapkın muhasebecinin yediği haltları, karısının önünde ortaya dökmek
için yardım istedi. Bunu gerçekleştirmesi hepimizin yüreğine biraz su
serpmiştir, değil mi…
Bu görüşme sonrası, iki zehir
hafiye, Hugh ile Nessa’nın İstihbarat Görevlisi, Nessa’nın tavsiyesiyle
buluştular. Bildiklerini bir araya getirip, Monica Chatwin’in çevirdiği işleri
anlamaya çalıştılar. Bu kadının yaptıkları, yanına kalmasın lütfen, kadın
resmen dünyaya hükmediyor.

Ephra’nın niyeti, buralarda artık duramam diyen
Atika’yla tamamen kaçmak mı, yoksa ufak bir kaçamak mıydı? Hiçbir zaman
bilemeyeceğiz.
Teşekkür edilmeyen kahraman
Ephra ise; başına geleceklerden habersiz, Atika’yla oynaşmaya devam ediyor.
Rachel’a Nessa ve Kasım hakkındaki gerçekleri açıkladıktan sonra, Atika
Ephra’nın evinde daha fazla kalamayacağını söyledi. Herkesin eleştiri oklarına
maruz kalan Ephra’ya şu an bir tek Atika yakınlık gösteriyor. Onun gidişine
Ephra da “ceketimi alır ben de seninle gelirim” fantezisiyle karşılık verdi.
Sonunu hazırladı.
Sürpriz sona geçmeden önce,
Nessa ve Atika’nın hazırlanmalarının senkronize kurgusundan da bahsedelim. Bu
senkronizasyonu bozan; birinin barışa, diğerinin ihanete hazırlanmasıydı.
Arabalar hareket ederken fonda çalan müzik de, bana Dexter’in cinayet sahnelerindeki fon müziğini hatırlattı.
Nessa ve Danışmanı Francis,
Filistin topraklarına geçti. Tören öncesi yapılan basın toplantısında Jalal
El-Amin’in besin zehirlenmesi sebebiyle katılamayacağı bilgisi geldi. Telefon
trafiği hemen işlemeye başladı. Bu sırada gördük ki adam gerçekten yataktaydı.
Bu arada temel atma töreninde
kullanılacak kürekler konusunda Nessa ve Francis ne kadar ayrıntıcı davrandılar
değil mi? “Ağzı Filistin, sopası İsrail yapımı olsun. Ya ortasından ikiye
ayrılırsa?” Zaten Nessa’nın bütün sorunları buradan çıkmıyor mu: Yapılan
aşılamanın tutmaması…
Nessa, El-Amin’in törene
katılımı konusunda çok ısrarcı olunca, adam kalktı geldi. Tören sırasında
korumalarda bir hareketlilik gördük. El-Amin kaçırılırcasına arabasına
bindirilince, Nessa bir terslik olduğunu fark etti ve koşmaya başladı. Ve bu sırada
bir patlama oldu.
Arkada bir dolap. Üzerinde
Arapça bir etiket de var, kontrol edildiğini mi gösteriyor yoksa başka bir şey
mi bilemiyoruz.
Belli ki Hebron’da tören
hazırlıklarında sıkça gösterilen, kırmızı kurdeleli, kabak gibi ortada duran o koskoca
dolap bomba doluymuş. Yalnız böyle hassas bir durumda, o dolap nasıl bir
güvenlik zafiyetiyle kontrol edilmedi, onu çözemedim. El-Amin’i de törene
katılamasın diye gerçekten zehirlemişler herhalde. Adamın bu bombadan haberi
yoktu sanki, korumalar son anda haberi aldı ve adamı götürdü gibi görünüyordu.
Nessa, adam götürülünce, orada bir suikast olacağını düşünerek mi koşmaya
başladı, yoksa amacı Kasım’ı ne zaman verecekler diye sormak için adamı
yakalamak mıydı, bu çok açık değildi, tıpkı Nessa’nın kurtulup kurtulmadığı
gibi…
Cevapsız kalan bir başka soru
ise; Ephra ve Atika’nın, kaçmak için, neden ailenin kır evini kullandıklarıydı.
Rachel gibi bir kadın, tabiî ki bunu fark edecekti, ne bekliyorlardı ki? Rachel
kocası ve hizmetçisini basmaya odaklanmış olarak çıkageldi. Onu, Ephra ve
Atika’yı orada beraber görmekten çok, Atika’nın “hemen burada gitmelisin”
sözleri şaşırttı. Tabi bizi de… Tam bu şaşkınlığı yaşarken, televizyonda
Hebron’daki patlamanın haberi geçiyordu. İki el silah sesinin ardından zavallı
Ephra’nın kanlar içinde yere yığıldığını gördük. Boğazından vurulmuştu. Bu
şekilde öldürülmesini sanırım hiçbirimiz beklemiyorduk. Yerde kanlar içindeki
Ephra’nın arkasındaki televizyonda, kız kardeşinin de bulunduğu Hebron’da
patlayan bombanın alevleri görünüyordu.
Zavallı Ephra!
Bu görüntüyle şoka giren
Rachel’ı tokatlama fırsatı yakalayan Atika, onu toparladı, evde silah olup
olmadığıyla ilgileniyormuş gerçi daha çok… Arka tarafa geçip tüfeği Rachel’a
tutuşturdu ve işini kontrole gelen Saleh’in yanına geçti. Atika’nınki de ne
büyük soğukkanlılık, ne büyük bir kin, ne büyük bir ihanetmiş arkadaş! Her
bölüm fragmanda duyduğumuz o “bir ulus için feda edilecekler” arasında, bu da
varmış! Bu cinayet ve bombalama işinin başında, kimlerin olduğunu hepimiz
tahmin ediyoruzdur da, Atika bu kumpasa ne zaman dahil oldu, umarım onu da
öğreniriz. Bu arada, yerdeki Ephra’nın kanından yansıyan Atika’nın silueti,
yine The Honourable Woman’da
görülebilecek, özel ayrıntılardandı.
Bu bakışı gördüğünüzde kaçın, sizin için de planları olabilir!
Atika, bu cinayeti
hazırlayanlardan biriyse, Nessa’nın başına geleceklerden de haberdardı o zaman.
Saleh’le beraber onun da öldüğünü televizyondan öğrendiğinde, gayet sakindi
çünkü... Bir de, Ephra’yla yaşadıklarına rağmen, gözünü bile kırpmadan onun
ölümünü planladı ama Rachel’ı harcamama konusunda neden bu kadar hassas
davrandı, onu da şaşkınlıkla karşıladıklarıma ekleyelim. Gerçi, Nessa’ya
tecavüz ettiği için, Saleh’e de kinlenmiş, sanırım amacı, Saleh’i öldürmek için
Rachel’ı kullanmaktı.
Yalnız, Saleh gibi bir
canavarı öldürmek de Rachel’a nasip olacakmış ya! Kadın şokta olmasına rağmen,
Atika’nın planını gayet başarıyla uyguladı, tek vuruşta Saleh’i yıktı. Tüfeği
Atika’ya doğrultunca bir an onu da vuracak sandım, ama şoku o anda geri geldi,
Atika da soğukkanlılıkla tüfeği elinden aldı. Rapor vermek Monica Chatwin’i
aradığını MI6’in takibinden öğrendik. Peki, ona söylediği, Rachel’ı da vurdum
yalanı nasıl ortaya çıkmayacak? Bunu şimdilik bilmiyoruz.
Bunu da mı görecekti bu
gözler!
Rachel’in tüm bu olanlar
sırasında sağlam kalması büyük başarıydı gerçekten. Her şey olup bittikten
sonra doğum işareti geldi. Sonrasında televizyon tarihinin görüp görebileceği
en abuk sahnelerden biri yaşandı. Dakikalar önce kocasının öldürülmesine tanık
olan, sonra da kocasının katilini öldüren Rachel, tüm bunları planlayan
Atika’nın yardımıyla doğum yapıyor, bir yandan “kocamı öldürdü” diye bağırıyor
ve MI6 yöneticileri de bunu, oraya operasyona giden polislerin kask
kameralarından izliyordu.
Monica’nın Hollanda’daki
tetikçisi Yaniv Levi’ye, dolasıyla İsrailli Samarian Örgütü’ne, Hebron’daki
patlamayı üstlenmesi için direktif verdi. Örgütün üstlendiği olayın
açıklamasında, Nessa’nın İsrail’e ihaneti gerekçe gösteriliyor ve ekleniyordu:
“Nessa Stein, Filistinlilerle yatağa girdi.” Tüm dünya Nessa’nın dramını bu
şekilde öğrendi.
Ağzı büzüşesice!
Monica Amerika’yı arayıp
raporunu verdi ve başta Beyaz Saray olmak üzere cinayetlere ortak olan, bu
planları yapan herkes, olaydan duyduğu üzüntüyü, kınama mesajlarını yayınladı.
Jalel El-Amin Nessa’yı kahraman ilan ederken, İsrail radikal örgütü kınıyor ve
o çok alıştığımız cümleyi sarf ediyordu: “Bu konularla en üst seviyede
ilgilenilecektir.” Dünya, üç maymuna dönmeden hemen önce, Hollanda polisi Yaniv
Levi’nin evine yaptığı baskında adamın cesedine ulaşıyor, hafıza kaybı
kolaylaşıyordu. Hugh da bu arada Monica’nın rapor verdiği kişiyi Amerikan
Dışişleri Bakanı’nın Özel Danışmanı Kate Larsson olarak belirliyor, kadının
Samir Meshal’in öldürüldüğü otelle bağlantısını kuruyordu. Gün içinde Kate
Larsson’un Beyaz Saray’dan yaptığı açıklamayı tekrar izlediğinde ise o meşhur
cümleye ulaştı. “She has agreed(O kabul etti). O “she” bu “she” miydi, onu henüz
bilmiyoruz ama bu yaşananlar gerçek dünyanın yaşadıklarına çok benziyor, artık
bunu biliyoruz.