Kendi başımızın çaresine bakabilen insanlar olsak da zaman zaman bir
başkasının varlığına ihtiyaç duyarız. Kimi zaman yaslanacak bir omuz, kimi
zamansa alıştığımız koşulların devamını sağlayan bir dayanaktır bu. Kendi
ayakların üzerinde durmaya çalışmak güzeldir ama hayat sana ne getirecek
bilemezsin. Bir gün kapıdan bir girersin, karşında lohusa gecelikli bir kadın.
Kerim, hayatı boyunca babasının gölgesinde dinlenmemek için
ter dökmüş. Ama “Höt!” demiş Bayram, Kerim kafasını eğerek geri dönmüş. Ayak
diremiş, isyan etmiş, uzaklaşmış ama her defasında da bazı şeyler tatlı gelmiş,
istediği kadar yol alamamış. Kimi zaman rahat yaşamak, dilediğince harcamak;
kimi zamansa aile olmak döndürmüş onu yolundan. Bayram Bey, “Ben bilirim.”
demiş, “Ben karar veririm, sana laf düşmez.”
Hülya ise kendi ayakları üzerinde durmayı birinin gölgesine
sığınmak sanmış. Öyle görmüş, öyle inanmış, öyle kabullenmiş. Aklına bunu
kazımış, attığı her adımda bunu düşünmüş. Ve hayat, gölgelerden kaçan Kerim’le,
gölgelere hayran Hülya’yı bir araya getirmiş. Bize de onların hayatının
şarkısını dinlemek düşmüş…
O bavullar kaç kere taşındı, sayabilen?
Hayat Şarkısı, gönlüme güzellikler saçan diyalogları,
gözlerime bayram ettiren görüntüleri, enfes oyunculuklarıyla bir bölümü daha
geride bıraktı. Böyle güzel şeyler izlemek insanın ufkunu açıyor, öncelikle
bunu belirteyim. “Bak, ne güzel dizi yapmışlar. Bir iş yapacaksan böyle
yapmalısın, özenmelisin.” dedirtiyor. Kişisel hayatında, uğraşlarında,
mesleğinde daha iyisi olmak için çabalaman gerektiğini hatırlatıyor. Şahsen bu hissi
seviyorum.
Bir de güzel yürekli adamları seviyorum. Hüseyin gibileri…
Hayat Şarkısı, bu bölümünde babalar ve evlatlarını anlattı bize. Babaların hata
yapabileceğini, babaların kusursuz olmadığını ve babaların çok sevildiğini.
Babaların çok sevildiğini Hüseyin’in çırpınışında, babaların hata
yapabileceğini, kusursuz olmadıklarını ise Bayram’ın pişkinliğinde gördük.
Hüseyin, Cevher ailesinin dengesi. Güzel yürekli, güzel bir
adam Hüseyin; çok eksik, çok yarım... Kendi kalbi acırken, kendi hayallerinden
uzaktayken bile Kerim’i kaybetmemek için çırpınan şahane bir abi o. Tayanç
Ayaydın, bölüm boyunca bakışlarıyla kalbimi yerinden söktü aldı. O nasıl güzel
Hüseyin olmak? Gözümde birkaç damla yaş, yüreğimde hayranlıkla izledim.
“Kendine ait” o evde nasıl da gülüyordu yüzü. Uzun zamandır bu dünya üzerinde
kendine ait bir yer arayan Hüseyin, keşke yüzün hep gülse.
Can yakan sahne yapmışlar.
Hüseyin’in kalbi artık farklı heyecanlarla atıyor. Bir kere
o kalp çarpıntısının tadını aldı, daha da susturmaz sesini. Kendi gibi gönlü
güzel Melek’in de kalbinde tik tak’lar başladı başlamasına ama arada yüzük var.
Keşke Zeynep, bakan babasının yanına gitse de tek celsede bitse bu iş diye
düşünen tek insan değilim, değil mi? Hüseyin’ler, Melek’ler mutlu olsun, hep
gülsün güzel yüzleri…
Hüseyin’in kalbi özgürlüğü de tadacak elbet. Babasına karşı
gelmek, başına buyruk hareket etmek kanına işleyecek. Asıl o zaman seyreyleyin
yaşanacakları. Bugünkü konuşma küçük bir girişti sadece, oğullar babalarına
isyan etmeye devam edecek…
Babalar ise içinde bulundukları durumdan nasıl çıkacak, kim
bilir? Bayram karakteri, barındırdığı mizahi ögelerle yüzümüzü güldüren,
kendini sevdiren bir baba. Ve babaların da hata yapabileceğinin kanlı canlı bir
kanıtı. Bayram’ın varlığı, Kerim’in, Hüseyin’in yanlışlarını kabullenmeye aracı
aynı zamanda. Bayram’la beraber kusursuz bir adam portresi çizilse, ne Kerim’i,
ne Hüseyin’i kabullenirdik. Bu açıdan Bayram’a yazılan her kusur, her hata
senaryonun en büyük artılarındandır diye düşünüyorum. Ama bu Bayram’a
kızmadığım anlamına gelmesin. Elbette ki kızıyorum.
Bir tane de kız torun yapın da annemin adını koyayım hayırsız oğlum.
Bayram, bölümün başından sonuna Kerim’e söylenip, bağırıp
çağırıp, aile babası olmanın inceliklerini vurgularken, kendi iki farklı hayatı
idare etmiş bir adam. Önce kızı, sonra kızının annesi çıkageldi. Anladık ki,
kadınla sadece kızı için değil, kendi için de görüşmeye devam ediyor. Süheyla
Hanım, ayılıp bayılsa da bunu da kabullenir ama Zeynep’e verdiği ayar çok
güzeldi, burada bunu da belirtmeden geçemeyeceğim. Neyse, ne diyorduk? Bayram
ve hataları. Bayram, pişkinlikte son nokta değil miydi? Karnım ağrıyana kadar
gülsem de, bir yandan da sinirimi çok bozdun Bayram Bey. Ay, bir sus yani.
Neymiş, hayatta daha kötü şeyler de olabilirmiş. Neymiş, bundan da ne
olacakmış? Yahu daha ne olacaktı, pardon? Bunun bir adım ötesi yatakta
basılman. Bak, yine sinirim bozuldu.
Bayram Bey’le ilgili yazacaklarım elbette ki bitmedi. Şimdi
de biraz gözyaşı seansı. Zaten bir güldürüp, bir ağlattınız; dengem şaştı, sağ
olun. Bayram, torununun adını koydu, hediyesini verdi, şantajını yaptı. Ama o arada
öyle de güzel bir konuşma yaptı ki… Ahmet Mümtaz Taylan hep anlatsın, biz hep
dinleriz.