Bir evi “yuva” yapmakla başlar her şey. Masa sadece masa,
sandalye sadece sandalye diye kalmasın ister kadın. Oturduğu koltuklar,
dokunduğu yastıklar kalbindeki sevgiyle kuşansın ister. Dahası kendinden önce o
koltukta oturan, yastıklara dokunan kim varsa tek bir izi kalmasın ister. Çünkü
o kadın, yeni bir başlangıç yapmak istemektedir. Sevilmek, kabullenmek, yeni
bir hayat kurmak istemektedir. Belki planları yolunda gitmez, belki önüne büyük
engeller çıkar ama kadın bir yerden tutunmayı kafasına koymuştur.
Hülya, yoksullukla sınandığı çocukluğunda da, şimdi de
sevgiyle sınanıyor. Sanırım, ömür boyu en çok sınandığı şey de sevgi olacak.
Hülya yaralı bir çocuktan, yaralı bir yetişkine evrilirken, sevilme isteği hep taptaze. Kerim, kapıdan çıkarken dolan gözlerinin, Kerim’in eşyalarını
koklamanın sadece para aşkından kaynaklandığını söylemek ne mümkün. Ama buna
rağmen tek ayak üzerinde bin tane yalan söyleyebilecek kadar tehlikeli olduğunu
da görmezden gelemem.
Hülya zeki bir kadın. Ve bu zekası onu aynı zamanda
tehlikeli kılıyor. Kendini Cevher ailesine sevdirdiği yetmedi, oğullarını
kötülemeye de başladı. Ee, Bayram Bey de dünden hazır, “Benim hayırsız oğlum,
benim pasaklı oğlum.” demelere... Hayır, Kerim de işe yaramaz bir oğlan ama Bayram Bey’cim
lütfen o senin oğlun öyle hemen söylenmeye başlama.
Sen kalk ta Türkiye’den gel, ilk işin bavulundaki çerçeveyi
salona yerleştirmek olsun. Kerim’in yerinde olsam ben de kızardım, yalan değil.
Ha, bu Kerim’i haklı çıkarıyor mu? Hayır, ama ona birazdan geleceğim. Ne
diyordum? Hülya. Hülya'nın çerçeveyi yerleştirmesi de, evi temizlemesi de tek bir şeye hizmet ediyor. Evi "yuva" yapmak. Ve Hülya bir koldan Cevher ailesini işlerken, bir koldan da
Almanya ayağını organize ediyordu. Kerim'in evini çekip çevirmekle işi bitmeyeceğine göre Filiz'le ilgili bir şeyler de düşünmeliydi.
Olgun Toker'in Mahir'ine bir parantez açalım da.
Hülya'nın Filiz’in bebeğine annelik etmek isteyeceği de, Filiz’in önce
kabul edip sonra vazgeçeceği de belliydi. Güzeldi de. Filiz’in hikayesini yüzeysel olarak izlemektense, köklerine
inerek Mahir’le de tanışmak hoş bir hamle. Mahir karakteriyle yine kendine
has bir şekilde karşımıza çıkan Olgun Toker’in de hastasıyız. Kadroda adını
duyduğum andan beri heyecanlanıyorum doğrusu.
Valla gitti, cık cık cık...
Hayat hep üçgenler bütünü, Kerim de her yandan bir üçgenin
parçası olarak hikayemizin baş tacı. Kerim’cim yüksel, yüksel, yüksel;
karakterinin evrimini görmek çok keyifli olacak. Geçen hafta Kerim de kısıtlanan
biri demiştim, hala öyle olduğunu düşünüyorum ama bir farkla. Kerim kısıtlanan
biri olmanın yanında oldukça da kırıcı bir adam. Bu durum sadece Hülya’ya karşı
olsa, Hülya’dan kaynaklı diyeceğim de Filiz’e de demediğini bırakmadı. Yani
insanın ağzının da azıcık ayarı olur. Çalışmaların, okulun, başarıların çok
önemli ama hayatındaki kadınların da bir kalbi var Kerim. Senin kalbin
kırılıyor diye neden başkalarını da paramparça ediyorsun?
Kerim’in Filiz’le konuşurken yaptığı “aile” vurgusu ise hem
sinirlendirdi, hem sevindirdi. Geçen bölümde de Kerim’in tek derdinin para
olmadığını, ailesinin varlığından da güç aldığını söylemiştim. Bakın bu bence
önemli bir detay.