Yonca’nın
saçma sapan sorumsuz hareketleri kardeşini ve patronunu çıkmaza soktu. Mert’in
uyarısından sonra Gülru’nun en son isteyeceği şey Ömer Hekimoğlu ile
paparazilere yakalanmaktı. Amaçları belliydi. Kurulması mümkün olmayacak
ilişkiyi engellemek için oradalardı. Magazin muhabirlerinin fil hafızalarını
burada kutluyorum (!) Her zamanki gibi skandal yaratmada bir numaralar. Gülru
şaşkına döndü. Panikledi. Birkaç gece kulübünü daha tavaf ettikten sonra, skandal
çiftimizi Taner Hekimoğlu’nun residence’ında
buldular. Bastı demek daha doğru olur.

Kimi,
neye göre kıyas ediyorsun? Para, mal, mülk ve şöhret gibi arzular ancak gözü aç
olanlarda bakidir.
Gece
gördüğü tablo Gülfem’in aklından bir an olsun çıkmıyor. İçine işledi. Birkaç
gün önce …sana mı yakıştıracağım, derken ciddi değildi. Küçük görüyordu. Fakat
o küçük gördüğü kız, bugün kıskançlık sebebi oldu. Tabletinde sörf yaparken rastladığı haber de
eklenince. Gördüğü şey belgelenmişti. Soluğu
Sipahi Hastanesinde aldı. O sıra hastane çalkanıyordu. Gündem belliydi.
Dedikodular bire bin kattı. Sosyetik güzel mi, manken mi? Manken olsa vücudu
fit olur. Kesin sosyetik güzel! Torba değil ki büzesin ağızlarını.
Beyinlerinden geçen her şey dillerinde fütursuzca etrafa saçılı-veriyordu.

Yatağımı
topla. Elbiselerimi havalandır, emirlerini yağdırırken Gülru’yu gözleriyle
yemekle meşguldü.
Ömer’in
odasına geldiğinde hiçbir şey yokmuş gibi davrandı. Kıskançlık, Gülfem’in
içindeki kilitli bir odanın daha açılmasını sağladı. Kadınların baş düşmanı
kıskançlıktır. Kıskanç bir kadının yapamayacağı şey yoktur. Gayet relaks gözükse
bile içinde kasırgalar kopuyor. İğnelemeyi unutmuyor. Yüzünün aldığı ifade, ses
tonlaması ve jestleri açıkça Gülfem’in duygularını ele veriyor.

İçindeki
kıskançlık hırsı gözlerine vurdu.
Her
canlının dünyaya geliş sebebi farklıdır. Amacı vardır. Mine’nin amacı ise
ortalığı karıştırmak. Bir tutam ondan, iki tutam bundan koyup mikserimde
karıştırayım. Karıştırdıkça zevkten dört köşe olayım. Evet, kesinlikle Mine’nin
dünyaya geliş sebebi bu. Mert için yapmayacağı ucuzluk yok. Mert’in çalıştığı
mekâna da sırf bu nedenle geldi. Gazeteyi bıraktı ve ortalığın toz duman
olmasını sessizce köşesinde izledi. Böylelerine içten pazarlıklı denilir. Zaten
Mert’e erkek sinek de, yeter. Üstelik bu kişi Ömer Hekimoğlu olunca olacakları
tahmin edersiniz. Mert’in haddini ve seviyesini bilmemezlik başına dert
açtı. Hak da etti. Öfkeyle kalkıp
nezarete oturdu. Beklesin şimdi sabah olmasını.

Kırmızı, tutkunun ve aşkın rengi olarak
bilinir. Cazibeyi ve dikkat çekmeyi seven kadınların ortak noktasıdır kırmızı.
Malum, Mine de bu aralar Mert’in ekseninden hiç çıkmıyor.
İlk
bölümden beri 'hizmetçi' tanımını vurgulamaktan bıkmadılar. Burjuva tabakasının
hizmet sektörüyle ne alıp veremediğini anlamış değilim. Alınlarının teriyle
işlerini yapıyorlar. Babadan kalma mirasla değil. Zamanında fırsat verilseydi,
onlar da bu konumda olmayı istemezdi. Kimse başkalarının pisliklerini toplamak,
eziyetini çekmek zorunda değil. İyi okullarda okumamış olmaları insan yerine
konulmasını engellemiyor. Sonuç olarak herkes bir şeylere hizmet ediyor.
Öğretmenlik geleceğe, doktorluk sağlığa, avukatlık hukuka hizmet etmiyor mu?
Umarım bundan sonra dertleri sadece karınlarını doyurmak ve namusları için
yaşamak olan insanları, bir nebze olsun anlamaya çalışılar.

"Aşkın mapusahane içinde ben mahkûm, saçların parmaklık gözlerin gardiyan oldu. İçinde ben
ziyan oldum."
Gülru,
yılların vermiş olduğu öfkeyle Halide Hanıma payını bildirdi. O, artık sekiz
yaşında bebeklerle oynayan küçük kız değildi. Hayatı nefret içinde,
yalnızlıklarla dolu olan kadına başka ne söylenebilirdi? Söylenebilecek en
güzel temenniyi iletti. Anlayana. Başkalarının hayatına burnunu sokmaktan kendi
dünyasını unutana az bile dedi. Kin
ve nefret tehlikeli unsurlardır. Yakar. Hiç beklemediğin anda yanmaya
başlarsın. Gülfem, Gülru’dan beklemediği sözleri duyduğu için olanları hayret
dolu bakışlarla izledi.

Recep
Efendi haklı çıkmanın gururunu yaşıyor.
Hak
etmiyor ki seni. Hak etmiyor. Mert, Gülru’yu hak etmiyor. Birini tanımak,
güvenmektir. Ona inanmaktır. Her ne koşulda olursa olsun inanmaktır.
Yapmayacağını, ihanet etmeyeceğini bilmektir. Bu nedenle tanımak zordur.
Tanıman için inanman ve güvenmen gerekir. İnanmıyorsa seni tanımamıştır. Cihan
bir kez daha doğruyu söyledi. Sevseydi tanımak isterdi. İnanırdı.

Hoş
geldin Arsen Gürzap! En başından bu yana Cahide karakterini canlandırmasını
arzuladım. Bir şeyler eksikti. Kısmet altıncı bölüme imiş.
Taner
Hekimoğlu, babaannesinin tavırlarından dolayı Yonca’ya gittikçe sarmaya
başladı. Sırf inadından 70 bin dolar değerinde kolye aldı. Yonca’nın gözleri her
zamanki gibi açıldı. Yemedi, içmedi tek solukta fiyatını bile sorup
soruşturdu. Cahide Hanım, Mebrure’ye
her aşağılayıcı davranışında Taner, Yonca’ya bir adım daha yaklaşıyor. Canını
yakmak pahasına har vurup harman savuruyor. Üzerine gittiğinde anti-sonuç doğuracağını geç kalınmadan öğrenseler iyi olur.

Cihan, Gülru’nun üzülmesine daha fazla dayanamadı.
Dört duvarının arasından çıkmaya karar verdi. Bu gelişme en çok Gülfem’in
şaşırmasına ve sevinmesine neden oldu.
Beklenen
oldu. Mert, karakolun kapısından çıkar çıkmaz nişanı attı. Hem de yazıklar
olsun emeklerime, geçen yıllarıma diyerek. Kaybolan kimin emeği idi? Giden
kimin zamanıydı? Ne hayallerle, ne zorluklarla bu güne gelmişlerdi. Sevmiş
olsaydı Gülru’ya inanırdı. Böyle bir şey yapmayacağını, ondan başkasına gözünün
ucuyla bile bakmayacağını bilmeliydi. Asarım, keserim, döverim demekle
sevmek olmaz Mert Efendi! Mert’le bir ilişkinin yürüyemeyeceğini
biliyorduk. En başından olması bir
bakıma iyi oldu. Bakalım bundan sonra Mert ve Gülru cephesinde olaylar ne şekilde
cereyan edecek?