Paramparça'nın mekanlarına aşırılı kişisel bir yolculuk

Detaylar, detaylar...

Camın ardında misafir bekleyen kristaller.. Her evin en güzide köşesine kurulan, bütçeye münhasır bir eşyadır adına büfe ya da vitrin dediğimiz bu süslü ahşap muhafaza.. İçinde envai çeşit kristal bardak, porselen tabak sıralıdır. Nadide biblolar eşliğinde sıralanan bu kıymetli eşyalar, el emeği dantel örtüler üzerinde sergilenir. Ebadı ile ona sahip olan ailenin maddi çapını ispatlayan vitrinlerin içine tıkılmış, bir yudum su içmediğin kat kat dizili bardak ve tabakları yıkamak da ayrı meseledir. Kristaller sirke ile silinir sonra sirke efekti kaybolsun diye saatlerce akan suda çalkalanırdı. Her gün ev, haftada bir dip köşe, 15 günde bir de cam çerçeve silinir. Sadece bayramdam bayrama vitrine girilirdi. Üstelik bu eşyalar sadece misafir geldiğinde kullanılırlardı. Hatta bazıları misafire bile hizmet etmeden sadece iyi niyetli bir gösterişe ortak olur, çürür giderler. Bizdekileri genelde babam kırardı. Kavganın en başında önce itina ile etraftaki eşyalara zarar verir; kırar döker, yakar yıkardı. Sonra yenileri alınır ve bu biteviye döngü her kavgada yeniden tekrarlanırdı.

Özkan ve Gülseren'in belki de tek mutlu gününden yani nikah anından kalma bir fotoğrafı muhafaza eden büfe de dahil olmak üzere Keriman Ev'deki bütün eşyalar Çukurcuma'daki eskicilerden toplamış. Tek tek.. Her biri ait oldukları yuvalardan yüklendikleri kişisel hatıralarla sessizce duruyorlar evin dört bir yanında. Eskicileri gezerken hissettiğim ince tedirginlikle dolaştım bu evi. Her an çocukluğumdan bir anı yakalama tedirginliği ile. Bu evde doğrudan tanıdık, ait olduğum bir eşya bulamadım çok şükür, çocukluğumu anımsatacak. Ancak benzerlerine rastladım. Arka odanın kırılan camına takılı o kontraplak parçası mesela.. Kapıya takılı buzlu cam kırılınca Keriman'ın çözüm olarak bulduğu kontraplak takma işini o dönem bizim sokaklarda yaşayan herkes en az bir kez denemiştir. Neden dersen, önceliklerin telaşıyla hızla büyüyen, hiç kapanmayan bir yokluktan elbette..




Antrede, telefonun durduğu sehpanın dayalı olduğu duvara asılı bu fotoğraf Keriman ve Özkan'ın atalarını temsil ediyor. Eskici gezerken en çok eski aile fotoğraflarımıza rastlamaktan korkarım. Annemin bir manik kriz esnasında kaybettiği fotoğraflardan birini görmek; babam evden gittikten hemen sonra topluca eskiciye verip yüz binlerce mandal, leğen, maşrapa aldığı kitaplardan birine rastlamak en büyük kabusumdur. Babam her bir kitabının ilk sayfasına adını soyadını yazar, başlama tarihini eklerdi. Son sayfasına da tahmin edeceğiniz üzere kitabı bitiriş tarihini..

Fotoğraflar ise ev içi iletişim aracı olarak kullanılırdı bizde. Gece çalışıp gündüz uyuyan ve nadiren bir araya gelen annem ve babam; kavga edemediklerinde birbirlerine mektup yazarlardı. Dahası annem mektup yazardı uzun uzun ama babam eline geçen ilk fotoğrafın arkasını çevirip cevaplardı annemi. En unutulmazlarından biri, tabakasına dadanıp Gitanes tırtıklayan anneme, imzalı Zeki Müren fotoğrafının arkasına bıraktığı keskin not: "Maruşka, sigaralarımı elleme, ecdadını siktirme!!" olmuştu. Bir tek o fotoğraf her nasılsa hâlâ bende..




Özkan'ın yalan hayatının ispatı ise salonun duvarına kurulmuş. Özkan'a ücreti mukabili eşlik eden hanım kızımız da Paramparça ekibinin bir parçasıymış. Funda Durmuş, Paramparça'nın rejisinde time code asistanı. Profesyonel oyuncu değil anlayacağınız fakat bu bilgiyi öğrenince çok şaşırdım. Benim diyen oyuncuya taş döktürecek kadar gerçek oynamıyor mu sizce de? Bence öyle!





Bunlar da bildiğiniz üzere Özkan ve Keriman'ın anne ve babasının fotoğrafları. Onlar da birilerinin aile yadigarı.. Şimdi hüzünden uzak, işe yaramanın neşesiyle asılı duruyorlar kurgusal bir hayatın kenarında köşesinde işte..
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER