Paramparça'nın mekanlarına aşırılı kişisel bir yolculuk
12 Temmuz 2015
Keriman Ev- AynalıÇeşme
İlk cümleden uyarıyorum. Bu yolculuk Paramparça mekanlarını geziyormuşum gibi görünse de aslında kendi geçmişime yapılmıştır. Aşırılı kişisel hikayeler içerir. Okumaya başlamadan uyararım da sonra neden söylemedin deme. Anekdot sevmem diyenler hemen ilk cümleden ayrılıp, 7. sayfaya atlayıp fotoğraflara bakabilirler. Kalanlara selam olsun diyerek, başlayalım bakalım!
AynalıÇeşme'den, Ömer Hayyam'ın kalbine inen yokuşu takip ederseniz; tam Emin Camii'nin karşısına denk geliyor bu sokak. Yani Keriman Ev olarak kullanılan apartmanın kurulduğu sokak. AynalıÇeşme'de büyümüş biri olarak hiç bilmediğim üç beş sokaktan birinde bulunuyor Keriman Ev. Hatta sokağı kolay bulabilmek için Ömer Hayyam Yokuşu'ndan yürüyerek geldim. Bir üstünü, bir altını avcumun içi gibi bilirim ama bu sokaktan mecbur kalmadıkça asla geçmezdim. Çünkü Orhan'ın anlattığına göre o sokağın delikanlıları ile bizim sokağın delikanlıları arasında iflah olmaz bir husumet vardı. 'Çingene' çocukları oturuyordu ve onlarda da her yol vardı Alimallah!
Orhan.. Çocukluk aşkım. Hani yazlık sinema'da yan yana oturmak için ışıkların kararmasını beklediğiniz, bakkala gitme yalanıyla evden çıkıp köşe başlarında saatlerce hayal kurduğunuz; aranızdaki bütün konuşmaların sadece gelecekte kuracağınız mes'ud yuvanızın detaylarından ibaret olduğu o ilk aşkın bendeki karşılığı olan Orhan! "Madam'a sipariş teslim edeceğim, gelsene" yalanıyla elimden tutup o kuytu sokağa sürükleyerek ilk öpücüğü gün ışığında piç eden ilk aşk. 80'lerde, AynalıÇeşme'de ve 14 yaşındayken öpüşmek hiç de Uğur'un anlattığı ya da filmlerde gördüğümüz gibi romantik bir eylem değildi üstelik. Aksine ıslak, acele, korkulu yani anlayacağınız aşırılı iğrenç bir eylemdi!
Beni o sokaktan uzak tutan görünmez, fiziki kavgaya asla dökülmemiş, karakolluk olmamış, kan akıtmamış tuhaf husumet konusunda Orhan'ın yalan söylediğini;
aslında o sokakta oturan çipil gözlü, iri memeli, yellozun biriyle çıktığını, yalanı
patlamasın diye de beni uzak tutmaya çalıştığını yıllar sonra
öğrendim. Mahalleden de ayrıldıktan çok yıllar sonra.. Babamın son günleriydi. Trombosit arıyorduk yana yakıla. Aniden hastanede belirivermişti Orhan. Amerikan Hastanesi'nin duvara sıralı çirkin bej koltuklarında oturup laflamıştık. Üzüntümü hafifletmek için olsa gerek eskiyi, kalanları, mahalleyi ve aşkımız konuşmaya başlamıştık. Sırf güleyim diye.. O zaman itiraf etti bütün yalanlarını. Deli gibi güldük. Ağlamaklı da olsa güldüm.. Bir ıslık çalardı Orhan. Melodisi ona özel. Bu cümleyi
kurarken bile kulağımda tınlayan. O ıslık, "çık gel" çağrısıydı.
Yalanlarından çok o ıslıkla sokağa dökülen başka kızlar olduğu gerçeğini öğrenmek babamın ölüme yürüme
acısını bile unutturdu. Yeminle..
İşte, Gülseren'in defalarca çöküverdiği, şimdi çekirdek kabuklarının istila ettiği o mermer basamaklarını çıkıp, ağır demir kapısından içeri girip dört kat tırmanacağım apartmanın tam köşesine kurulduğu Harman Sokak'ı hiç bilmiyorsam ve bu gün yabancı gözlerle bakınıyorsam etrafa, sebebi ve tek sorumlusu vallahi Orhan'dır.
(İntikamım acı olur demiştim!)