Geçtiğimiz aylarda yeni bir internet fenomeninin doğuşuna
tanıklık ettik: Hasçelikler and the City. Belki birçok kişinin haberinin
olmadığı bu internet dizisi sessiz sedasız popülaritesini arttırmaya devam ediyor.
Yaratıcılığını BelkısTv kanalının sahibi Sude Belkıs Akgün'ün yaptığı,
arkadaşlar arasında eğlenceli bir Vlog çekme fikri ile başlayan hikaye,
Youtube'da her bölümü ortalama bir milyon izlenme alan bir internet dizisine
dönüşmüş durumda. Sadece bir internet dizisi demek de yanlış olur. Sude Belkıs
yarattığı karakterler ile adeta bir evren oluşturmuş. Dizi karakterleri için
açılmış Instagram hesapları yüzbinlerce takipçiye ulaşmış. Dizi için yapılmış
olan Caka-Nesly parçası Spotify Türkiye viral listesinde ikinci sırada
bulunmakta. Yine dizi karakteri olarak hayatımıza giren Dj Fatoş gece
kulüplerinde yüzlerce kişiye hitap ediyor. İletişim Tasarımcısı olan Sude
Belkıs mesleğinin getirdiği yetkinliği de kullanarak bir diziden bir evren
yaratmış bulunmakta.
Peki diziyi bir fenomene dönüştüren şey ne oldu? Normalde niş bir kitleye hitap
eden BelkısTv kanalının bu içeriği nasıl bir anda milyon izlenmelere ulaştı? Bu
başarıya giden yolu birkaç maddede irdelemeye çalışacağım.
1-) Yapan Kazanır: Sude Belkıs internete içerik üretmeye 5 yıl önce
pandemi döneminde başlamış. İçerik üretmenin kendisi için bir tutku olduğu her
halinden anlaşılmakta. Kendisi bu süreci ergen Sude'nin hayallerini
gerçekleştirmek, ona olan borcunu ödemek olarak ifade ediyor. Bu aşamada içerik
üretme mantalitesi olarak kendisine düstur edindiği ilke "yapan
kazanır". Kendisi, bir içeriği üretmek için şartların olgunlaşması, bütün
gerekliliklerin bir araya gelmesini beklemeden, elindeki imkanları en iyi
şekilde kullanarak içerik ürettiğini belirtiyor. Bu yönüyle birçok gence ilham
olduğunu düşünüyorum. En azından benim için ilham verici bir iş Hasçelikler and
The City.
2-) Bilmediğin bir dünyayı anlatma: Senaryo yazımındaki en temel
kurallardan biridir. Bilmediğin bir dünyanın içine dalmak yazar için çok zorlu
bir yolculuk ve emek gerektirir. O yüzden başlangıçta bütün senaryo yazarları
kendine en yakın hissettiği dünyayı anlatır. Hasçelikler and the City, Sude
Belkıs ve diğer oyuncuların çok iyi bildikleri bir evrende geçiyor. Bu da dizinin
organik olmasını sağlıyor. Sahnelerin tamamen doğaçlama olarak çekildiği dizide
bütün karakterlerin o dünyaya ait olduğunu hissediyorsunuz ve siz de bir
izleyici olarak o dünyanın bir parçası oluyorsunuz.
3-) Anlatılan Senin Hikayendir: Dizinin başarısının altında yatan en
büyük etken ise hikayenin tamamen kültürel kodlarımızın bir yansıması olarak
inşa edilmesi. Öncelikle dizi genç kadınların günlük dünyasına ışık tutuyor.
Dizinin büyük bir kısmı neredeyse gerçek zamanlı sahnelerden oluşuyor. Bazen karakterlerin
makyaj yapma sürecindeki günlük muhabbetlerine dahil olurken başka bir sahnede
onlar ile alışverişe çıkıyorsunuz. Bazen Nesly'nin çıldırışlarına şahit
olurken, bazen de onunla sahil kenarında efkarlanabiliyorsunuz. Bütün bunlar
olup biterken derinlerde bir yerde sizi saran bir duygu oluşuyor: Bu benim
hikayem ya da ben bu hikayeyi çok iyi biliyorum duygusu.
Dizinin bölümleri altına yapılan yorumlara biraz göz attığınızda göreceğiniz
şey kadınların bölüm içinde geçen olayların gerçekliğini tasdik edici yüzlerce
yorumu olacaktır. Dizi daha önce görmediğimiz bir şekilde sizi bu günlük
hayatın içindeki önemsiz görünen ama çatıma dolu anların içine sokuyor. Birçok
kadın bu dünyada kendini bir aynada görür gibi, yaşadığı o küçük kırılmaların
hayatlarında ne kadar yer edindiği gerçeği ile yüzleşiyor. Olaylar geliştikçe
bu küçük anların içine yerleştirilmiş heveslerin karakterler için ne kadar
önemli olduğunu anlıyor ve aynı şeyleri yaşamasanız da karakterler ile izleyici
olarak bağ kuruyorsunuz. Zaten yaşanan şeylerin çoğu 2000'lerde gençliğini
yaşamış çoğu kişinin uzaktan ya da yakından şahit olduğu şeyler. Bu yönüyle de dizide yakın geçmişe bir atıf yapıldığı düşünülebilir. Bu atıf çoğu kişide
nostalji duygusunu tetikleyip o dünyanın içine girme isteği oluşturuyor. Çoğu
kadının ilk sahneden itibaren bağ kurduğu dizi birkaç sahnede seyircisini
avuçları içine alıyor ve karakterleri ile empati kurmasını sağlıyor.
4-) Komedi Unsuru: Dizinin başarısının önemli etkenlerinden biri de
komik olması. Sude Belkıs dizinin karakterlerini arkadaş çevresinden seçmiş
olduğu için kendi aralarındaki enerji seyirciye de geçiyor. Dizinin ana
çatışması insan ilişkileri üzerine kurulu olduğundan herkesin komedi anlayışına
hitap eden bir yönü bulunuyor. Akraba ve komşuluk üzerine kurulu çatışma
sahneleri bazı anlarda gerçek hayat ile kurmaca arasındaki çizginin
kaybolmasına sebep oluyor. Bu ilişkilerin bizleri içine soktuğu absürt durumlar
tecrübelerimizin ekrana yansıması gibi bir hal alıyor. Komedinin içine
yedirilmiş hüzün dikkatli izleyicilerin yaralarına dokunup onları duygudan
duyguya sokuyor.
Sonuç olarak Hasçelikler and the City hikaye olarak kısır bir döngüde debelenip
duran dizi sektörüne yeni bir soluk kazandırıyor. Dizinin en orijinal yönü
kadınlar üzerine kurulu olması. Diğer kadın hikayelerinden ayrılan en büyük
özelliği ise kurmacadan ziyade tamamen gerçeklikten besleniyor oluşu. Bu
yönüyle dizi sektörü için bir ilk olduğunu da söyleyebiliriz. Sevgilisi için
kredi çeken sözleşmeli bir işte hayata tutunmaya çalışan Sude, DGS sınavı için
dershaneye giden (türlü baskılarla) yetişkin olmasına rağmen hayatını istediği
gibi yaşamaktan mahrum bir Neslihan, erken yaşta boşanmış sürekli iş
değiştirerek hayata tutunmaya çalışan Fatoş, yırtma hayali ile farklı farklı işler
peşinde koşan henüz yetişkin olamamış Uğur gibi günümüz dizilerinde
bulamayacağımız ama günümüzden gerçek karakterler barındırıyor dizi. Günümüz
dünyasının dertlerini bu kadar iyi yansıttığı için seyircinin dizi ile bağ
kurmasını kolaylaştırıyor.
Hasçelikler and the City son zamanlarda hayatımıza giren fenomen dizileri
yeniden düşünmeme de sebep oldu. Fark ettiğim bir şey var ki fenomene dönüşmüş
dizilerimizin hemen hepsinin yapımcıların keşfi ile ortaya çıkmamış olması.
Çoğunluğu yaratıcılarının o fikre tutku ile bağlı olması sonucu ortaya çıkıyor.
Kendi imkanları ile orijinal fikirlerini hayata geçiren genç yetenekler ancak
belli bir başarı sonrası yapımcıların dikkatini çekiyorlar. Bu da bize
dizi-film sektörümüzün yeni yetenekler ile arasındaki mesafeyi görmemizi
sağlıyor. Sosyal medya vasıtası ile hayatımıza giren birçok genç yetenek,
üretim imkanlarının çok zor olduğu geçmiş dönemlerde yüzlerce fikrin
seyircisine ulaşmadan yok olduğu intibasını oluşturuyor. Yapımcıların genç
yetenekleri bünyesine katma noktasında bu kadar gönülsüz davranması, üretimin
bu kadar tabana indiği bir dünyada onlar için tehlike çanlarının çaldığını
gösterir. İzleme alışkanlıklarının değiştiği dünyamızda genç yeteneklere destek
olmayan her yapımcı kendi ayağına bir kurşun sıkmış oluyor. Üretimin
kolaylaşması, yapımcılar için bünyelerine katmak istediği gençlerin onlara
ihtiyaç duymayacağı bir dünyanın kapılarını aralıyor. Hasçelikler and the City
örneğinde olduğu gibi. Bu yeni dünyada yapan kazanırken geç kalan kaybedecek gibi
gözüküyor. Özellikle çağı yakalayamayan yapımcılar.
Ustasını
Arayan Çırak