Aslında “Dağ dağa kavuşmaz,
insan insana kavuşur.” derler çünkü insanlar dağlar gibi yerlerinden
kımıldamayan cansızlar değildir. Birbirlerinden ne kadar uzak düşmüş olurlarsa
olsunlar, buluşmaları ne kadar güçleşmiş olursa olsun, günün birinde
kavuşurlar. Ancak Uzak Şehir’de dağın dağa
kavuşması, insanın insana; Şahin’in Nare’ye kavuşmasından daha olası.
Dünyadaki en güzel şeyin birini sevmek olduğuna
inandım hep. Bir bitkiyi, hayvanı… bir insanı. Ve sevginin her şeyin üstesinden
gelebileceğine... Albora’da ise birini sevmek, birine nefret duymaktan daha
kötü bir duygu. Bir kuşu bile sevemezsin çünkü vururlar.
Seneler öncesinde Ecmel ve Sadakat arasında yaşanan
mazinin tüm karakterlerin hayatını etkilemesi ve bir bakıma değiştirmesi bu
hayattaki her şeyin sevgiden doğdunu kanıtlar nitelikte. Bazen sevgi o kadar
büyüktür ki yerini nefrete bıraktığında enkazını toparlamak artık imkansızdır.
Geride kalan enkazın yeni yüzleri yani bir tarafta Şahin ve Zerrin, diğer
tarafta Cihan, Nare ve Kaya… Henüz onlar doğmadan önce kaderlerine işlemiş bir
lanet, onlar sevgiyi ne kadar bulmaya çabalasalar da bir şekilde tüm kapıları
kapatmayı başarıyor.
“Gördün Nare… Bu işte senin ailen. Sizin
vicdanınız bu kadar işte.”
Kendinden bir bebeğe hamile olan sevdiğini yüzüstü
bırakan Ecmel’in, kendinden dahi olmayan bir bebeğin hayatını kurtarmak için
Nare’sini kollarında hastaneye taşıyan oğlu Şahin. İşte tam da bu yüzden
Şahin’i hiçbir zaman sevmeyi bırakamayan Nare. Sadakat her defasında Nare’yi,
Şahin’in babası Ecmel gibi olduğundan vursa da Nare, Şahin’in kalbini
gördüğünden onun yalnızca Şahin olduğunu, başka kimseden hiçbir zerre
taşımadığını bilen tek kişi. Bu yüzdendir ki ona kim silah çekse o silahın
önüne atlayıp hâlâ bir yerlerde sevdiği Şahin’e siper olma cesareti gösteriyor,
hatta Şahin için ailesinden kimsenin daha önce sözle bile karşı gelemediği
annesine silah çekebiliyor.
Bölümün
kesinlikle en iyi sekanslarından biriydi; Şahin’in kapıya dayanmasının ardından
burukça gidişini kaldıramayan Nare’nin eline silahı alıp annesine doğrultması. Nare’nin
bölümlerdir annesine beslediği öfke birikti birikti ve Şahin’in gözlerindeki
hayal kırıklığı ile bardak taştı. Nare karakterini sürekli en güzel
kıyafetleri, şıkır şıkır takıları ve özenli dış görünüşüyle izlediğimizden
aniden korumanın cebindeki silaha davranıp annesinin üzerine yürümesi, üstelik
bir yandan Şahin için, arkaya koyulan fon müziği ve çekim açıları ile
birleşince inanılmaz bir seyir zevki yarattı ekranda. Daha önce hep annesinin
kızı Nare’yi, abisinin kardeşi Nare’yi ve de Şahin’in Nare’sini izlemiştik.
Oysa bu defa bir aşiretin kızı olan Nare’yi salt olarak izledik. Bu sahneyle
birlikte Şahin ve Nare’nin neden birbirlerine âşık olduklarını daha iyi
anladım. Bazen ikisinin de gözü öfkeden dönebiliyor ve o an onları yalnızca
birbirleri dizginleyebiliyor.
“Sen bizim hepimizin hayatını mahvettin!”
Nare ve Şahin doğdukları günden bu yana o kadar
fazla zorlukla baş etmiş, o kadar fazla zulme maruz kalmışlar ki ikisinin de
kalbi taşlaşmış artık. Bu yüzden Şahin, Kaya ile konuşmak isteyen Zerrin’in
elinden telefonu kolaylıkla alabiliyor, Nare ise Kaya’nın karşısına geçip
kolayca vazgeç diyebiliyor. Onlara zorla
vazgeçirtmişler çünkü. Zorla birbirlerini unutturmaya çalışmışlar. Ve ikisi de
rollerini o kadar güzel oynamış, tüm duygularını o kader güzel kalplerine
saklamışlar ki geri çıkarması bir o kadar zor.
Ne birbirlerini sevebiliyorlar artık ne kendilerini…
Nare kendini biraz seviyor olsa ne yapar eder bir şekilde Özkan’a mahkûm olmaz,
Şahin kendini biraz seviyor olsa hiçbir şeyi hak etmeyen babası uğruna kendini
feda etmezdi.
İkisi de onlar için yazılmış bir hayatı yaşıyorlar
sanki. Tıpkı bir oyuncu gibi. Bu hayatta kendilerinden bile önce yalnızca
birbirlerini sevmişler, sonra o sevgiyi almışlar onlardan. Böylelikle onları
var eden tek duygu da solmuş ve kendilerinden iyice nefret eder olmuşlar.
Kaya’nın bölüm boyunca replikleri oldukça iyiydi.
Her ne olursa olsun Zerrin’den ve kardeşim dediği Şahin’den vazgeçmemesi ilk
bölümden bu yana tek tutarlı yazılan karakter yapıyor onu. Bunun sebeplerinden
biri de ablası Nare’nin ve abisi olarak gördüğü Şahin’in geçmişte neler
yaşadığını biliyor olması. Ne kendisine ne de Zerrin’e aynı acıları yaşatmak
istemiyor belli ki. Ancak Kaya’nın bu sert kaya
halinin ve cesaretinin bir diğer sebebi de evin küçük oğlu olması. Şahin her
adımını hesaplayarak atmak zorundayken Kaya’nın aynı adımları düşünmeden atmak
gibi bir avantajı var bu avantajın ismi de Cihan.
“O haklıydı, bizim birbirimize yaklaşmamamız
gerekirdi.”
Her seferinde birbirlerine yaklaşmayı lanet olarak
betimleyen Nare ve Şahin’in inadına yazılmış Özkan ve Nare sahneleri… Özkan’ın
takıntılı bir ruh hastası olduğunu düşünüyorum. Nare ona açıkça konuşmasına
rağmen hâlâ bir şekilde ona dokunmaya çalışıyor ve başarıyor da. Nare de buna
izin veriyor. Amacı Şahin’i kendinden uzaklaştırmak, ona kendi lanetini
bulaştırmamak aklınca. Ancak bana kalırsa Şahin’in asıl laneti Nare’nin ona bu
yalattığı; Nare’sinin elini bir başka adamın tutması, bir başka adamın onu öpmesi,
bir başka adamın ona dokunması…
Nare ve Şahin birbirlerine ne zaman acı çektirmeyi
bırakırlar bilmiyorum. Birbirlerinden daha kaç defa ayrılabilirler onu da
tahmin edemiyorum. Ancak kafamdaki senaryoda onların yıllarca acı çekmesine
sebep olan herkesin karşısına el ele çıkan bir Şahin ve Nare var.
Oysa Albora’da heyelan olur, topraklar kayar bir
şekilde dağ dağa kavuşur ancak insan insana kavuşamaz.
Eda
Akça