Uzak Şehirlerin kalbe dokunan ve fakat kalplerden uzak kalmak zorunda olduğu
hikayeleri...
Bazı hikayeler vardır, anlatıldıkça derinleşir, kalplere işler. Uzak Şehirler’in hikayeleri de
tam olarak böyledir… Her biri ayrı bir yarayı, ayrı bir sevdayı taşır; ancak ortak bir
duyguyla birleşir: Kavuşamama...
Bu hikayelerde aşk, yalnızca bir duygu değil, imkânsızlıklara meydan okuyan bir sınavdır.
Kalpler ne kadar yakın olsa da, yollar bir türlü kesişmez. Sanki kader, onları birbirlerinden
uzak tutmaya yemin etmiş gibidir. Yine de bu sevgiler, acının ve özlemin büyüttüğü birer
hazineye dönüşür.
Her karakterin hikayesi, farklı bir ayrılık hikayesinin izlerini taşır. Alya ve Cihan’ın
mecburiyetlerle başlayan zoraki yolculuğu, Şahin ve Nare’nin yarım kalmış ama hiç
sönmeyen sevdaya tutunmaları, Zerrin ve Kaya’nın cesaretle korku arasında sıkışıp
kalmış aşkı ve hatta Kadir’in sessizce içinde büyüttüğü imkânsız sevgisi... Her biri, uzak
şehirlerin imkansızlıkla yoğrulmuş öykülerine yeni bir parça ekler.
Uzak şehirler, coğrafi olarak uzak değil, kalpler birbirinden uzak kaldığı için uzak
şehirlerdir. Ancak, bu mesafeler, her hikayenin özündeki duygunun gücünü asla silemez.
Çünkü bazen en uzak mesafeler, en derin duyguları besler; en imkansız aşklar, en büyük
kalp yaralarını oluşturur. Ve işte bu nedenle, uzak şehirlerin hikayeleri, insanın kalbinde
en derinden yankı uyandıranlardır.
Kavuşmayı en çok hak eden ancak kavuşmak için imkansızı zorlayan sevdalar, sevgiler
ve hayatlar... Bunlar, sevdanın en derin haliyle var olmasına rağmen, her adımda bir
engelle karşılaşan kalplerdir. Her biri, sevgisinin en saf ve en gerçek olduğunu bilerek,
yolunda karanlıklar olsa da ilerlemeye çalışır. Ancak, bazen kalpten kalbe giden yol, en
imkansız görünen engellerle kapanır. Oysa o sevgiler, tüm zorluklara rağmen var olmayı
hak eder. Çünkü bazen en büyük aşk, en zor olanı aşmakla büyür.
Her bir çiftin hikayesi, kaderin ince ince işlediği düğümlerden oluşuyor. Kimi
mecburiyetlerin gölgesinde, kimi yarım kalmışlıkların acısında, kimi de karşılıksız
sevdaların sessiz haykırışında var oluyor...

Alya ve Cihan, duygusal bağları henüz oluşmamış iki yabancı gibi görünüyor, ancak bu
yabancılığın ardında saklı bir güven ve zorunluluk var. Alya’nın çaresizce attığı adımlar
sadece oğlu Deniz için değil, aynı zamanda kendi ayakta kalma mücadelesi için de
büyük bir sınav. Cihan ise kendi kayıplarının ağırlığıyla Alya’yı bir “emanet” gibi görse de,
bu zoraki evliliğin içinde filizlenecek bir güvenin ve sonunda doğacak büyük bir aşkın ilk
kıvılcımlarını barındırıyor içinde bir yerlerde. Bu iki yaralı ruhun, aynı çatının altında
birbirlerini iyileştirmeleri kaçınılmaz bir son.

Nare ve Şahin, geçmişte yaşanmış ama tamamlanamamış bir sevdanın hikayesi. Şahin,
Nare’ye duyduğu sevgiyi sadakatle taşırken, onun mutluluğunu kendi mutluluğu,
hüznünü ise kendi hüznü sayan bir kalbe sahip. Nare ise Şahin’i kalbine mühürlemiş,
geçmişte yaşadığı mutluluğu her şeye rağmen yüreğinde saklıyor. Ayrılıkları ve
imkansızlıkları birbirlerine olan sevdalarını tüketmek bir yana, daha da derinleştiriyor.
Onların sevgisi, sessiz ama güçlü; imkansızlıkların içinde filizlenen bir umut gibi.
Kalplerindeki bağ, tüm zorluklara rağmen sarsılmıyor, aksine her adımda yeniden
güçleniyor.

Zerrin ve Kaya, bir yanda cesaretin, diğer yanda korkunun imtihan verdiği bir aşkın içinde
kaybolmuş iki ruh. Kaya, sevgisiyle dağları devirmeye hazır, inancını her fırsatta
kanıtlayan bir âşık. Ancak Zerrin, korkularının ve ailesinin baskısının gölgesinde, bu
büyük sevdaya bir adım daha yaklaşamıyor... Onların hikayesi, birinin vazgeçemediği,
diğerinin ise cesaret edemediği bir sevdanın tam kalbinde duruyor. Her uzaklık, her
engel, onları biraz daha yaralasa da, bu bağın izlerini silmeye yetmiyor. Zerrin ve Kaya’nın
aşkı, hayal kırıklıklarıyla dolu bir umut şarkısı gibi, sessiz ama hep hissedilir.
Her bir öykü, uzak şehirlerin insanları gibi birbirlerinden kopuk ama aynı acının, aynı
sevdanın farklı yüzlerini taşıyor. Her biri kavuşmayı hak ediyor, ama her biri kavuşmanın
imkansızlığında kayboluyor. Belki de bu yüzden bu hikayeler bizi en derinden yakalıyor;
çünkü hayat da böyle değil mi? Sevgi, umut ve imkansızlıkların ince çizgisinde yürümek
ve her zaman o kadar yakınken, bir o kadar uzak kalmak…
Bazen en derin sevgiler, en imkansız mesafelerde büyür; vazgeçmeden, kalbinizi
dinleyin.
Sevgiyle kalın...