İlk kısa filmi The Lift’i mezun olur olmaz, 1972 yılında çeken Robert Zemeckis 70’lerden beri tek bir türe saplanmayıp birbirinden farklı tür ve konularda üreten, bazı filmleri çoktan klasikleşmiş, usta bir senarist-yönetmen-yapımcı. Sinema tarihine giren pek çok sahnenin, anın, karakterin yaratıcısı olan Zemeckis çıkışını bir diğer usta yönetmen Steven Spielberg sayesinde sağlayabilmişti (deyim yerindeyse Spielberg’in paltosundan çıkan yönetmenlerden). Yeni mezunken I Wanna Hold Your Hand ve Used Cars adlı filmleri okul arkadaşı senarist Bob Gale’le birlikte hazırlayan Zemeckis ilk uzun metrajlısı I Wanna...’yı Spielberg’in stüdyoyu ikna etmesi sayesinde çekebildi. Zemeckis öğrenci filmini Spielberg’e gösterdikten sonra usta yönetmen onda ışık görür ve stüdyoyu bütçe (2 milyon dolar) vermeye ikna eder. Stüdyoya gidip Zemeckis’in kötü bir film çekmesi halinde filmi devralıp tamamlayacağını belirtir. Böylelikle Zemeckis ilk filmlerini çeker.
Komedi türündeki iki küçük bütçeli film ne yazık ki beklenen gişeleri elde edemez ve batar. Bu iki çabanın ardından komediye aksiyonu da dahil eder, bütçeyi de 2’den 10’a çıkararak 1984’te Romancing the Stone’u çeker. Indiana Jones tarzı filmlerden olan Romancing the Stone, Michael Douglas ve Kathleen Turner’lı kadrosuyla ABD/Kanada’da çok sevilir. 10 milyon dolarlık bütçesine karşılık globalde 86 M kazandırır. ...Stone’un başarısı beklenmedikti. Zira 20th Century Fox’un yapımcıları filmin son kurgusunu izleyince batacağını düşündükleri için Zemeckis’in bir yıldır senaryosu üstünde çalıştığı Cocoon adlı filmi kendisinden alıp Ron Howard’a paslarlar.
Cocoon’u Howard’a kaptıran Zemeckis diğer filmi Back to the Future için stüdyo turuna çıkar. Ama pek çok stüdyodan ret yanıtını alır durur. En son Disney’e gider, o da filmi niyeyse ırkçı bulur. Zemeckis bir değil, iki değil, yirmi hiç değil, kırk dört kez reddedilir. En sonunda Universal filme yeşil ışık yakar. Spielberg filmin yapımcıları arasında yer alır. 19 milyon dolarlık bütçeyle çekilen film 384 M kazandırır. Bu başarının ardından Zemeckis çok sevdiği TV’ye geçip Amazing Stories’in bazı bölümlerini yönetir. Bu diziden sonraysa ‘88’de setlere dönüp Disney/Touchstone/Amblin şirketlerinin yapımcılığını üstlendiği ısmarlama film diyebileceğimiz Who Framed Roger Rabbit’i çeker. Film, Disney ve Warner stüdyolarının ünlü çizgi karakterlerini (Mickey Mouse, Daffy Duck, Donald Duck, Bugs Bunny) buluşturur. Zemeckis’in senaryosuna dokunmadığı ilk filmdir aynı zamanda.
70 milyon dolar bütçeyle çekilen film 329 M kazandırarak Zemeckis’in başarısını devam ettirir. Sonrasında yola Back to the Future filmleriyle devam eder yönetmen. Aslında ilk film devam filmi düşünülmeden çekilir, VHS kasette filmin “to be continued” (devam edecek) yazısıyla bitmesi tamamen şakasına yapılmış bir şeydi. Fakat film çok sevilince devamı biraz gecikmeli de olsa çekildi. Üçlemenin diğer filmleri üst üste çekilip birer yıl arayla vizyona girdi. Zemeckis’in başarısı bunlarla devam etti. Filmler izlendi, çok da sevildi, Back to the Future üçlemesi kısa sürede kültleşti. Bu başarıları ortalama filmler takipledikten sonra ‘94’te Forrest Gump’ı çekip vizyona çıkarır Zemeckis.
Forrest Gump, Back to the Future’dan fazla olay yaratır. 75 IQ’lu Alabamalı bir adamı konu alan film o kadar sevilir ki Tom Hanks en iyi erkek oyuncu, Zemeckis en iyi yönetmen, film en iyi görsel efekt, kurgu ve film dallarında Oscar kazanır. Back to the Future’dan kısa bir süre sonra Zemeckis’in klasikleşen diğer filmi olur. Bu başarılardan sonra çektiği Contact da çok sevilir. Akademi’nin dikkatini çekemez bu film ama yine de kendisine bir kitle oluşturur. Bunu aynı yıl iki farklı film takip eder: What Lies Beneath ve Cast Away.
What Lies Beneath’e dek Zemeckis komedi, bilimkurgu ve aksiyon komedisi türlerinde filmlere imza atarken bu filmle ilk kez gerilim, korku ve polisiyeyi işledi. Sonuç önceki işleri kadar dört dörtlük olmasa da bu türlerin de altından kalkabileceğini, izleyicileri güldürebildiği kadar gerebileceğini de kanıtladı. Bir adamın bir adada mahsur kalıp buradan kurtulmaya çalışmasını konu alan drama da (Cast Away) pek sevilip Hanks’e Oscar adaylığı getirdi.
Usta yönetmen Zemeckis kariyerine başladığı ‘72 yılından 2000 yılına dek birbirinden keyifli, kaliteli, etkileyici pek çok filme imzasını attı. Özellikle komedi türüne ve görsel efektlere hâkimiyetiyle öne çıksa da korkunun da aksiyonun da altından kalkabildi. Üstelik bu zamana kadarki filmlerinde mahir bir yönetmenliğe imza attı. Özellikle ayna sahneleri (What Lies Beneath, Contact) kurgu olarak inanılmazdı. Öte yandan Gump, Marty McFly, Dr. Emmett Brown gibi unutulmaz karakterlerle sinema tarihine girdi.
Ne yazık ki bundan sonrasını Fetret Devri ve Çöküş Devri olarak ikiye ayırabilir. Cast Away gibi etkileyici bir dramanın ardından Zemeckis sinemanın animasyon/teknik (hareket yakalama teknolojisi) tarafına daha fazla eğilmeye başladı. İşin teknik tarafına o kadar çok bağlandı ki The Polar Express, Beowulf ve A Christmas Carol’ı üst üste çekti. 2004-2009 yılları arasına sığdırdığı bu animasyon filmleriyle ne yazık ki hiçbir şekilde bekleneni veremedi. Ne senaryo olarak ne de animasyon olarak öne çıkabildi bu üç film de. Şüphesiz o dönemlerde hareket (duygu) yakalama teknolojisi hızla ünlendiğinden Zemeckis de bu teknolojiye vuruldu. Ama sonuç her seferinde vasat oluyordu.
...Carol’ın bekleneni verememesinin ardından bir süre kabuğuna çekildi Zemeckis. Derken 2012’de Flight’la karşımıza çıktı. Alkolik bir pilotun yolcuların hayatını kurtarmasına rağmen bağımlılığı sebebiyle soruşturma geçirmesini konu alan bu film, üç animasyonun ardından Zemeckis’e olumlu eleştiriler getirdi. Fakat bu drama 2000 öncesi filmleri kadar iyi olamasa da sonrasında tecrübe edeceğimiz filmlerden katbekat iyidir. Başrolde yer alan Denzel Washington’ın şahane performansıyla Oscar’a aday olduğunu da hatırlatalım.
Ardından The Walk’u çeker Zemeckis. Philippe Petit adlı Fransız performans sanatçısının İkiz Kuleler’in arasına halat çekip halatın üstünde saatlerce yürümesini konu alan gösteriden ve Man on Wire adlı belgeselden uyarlanır bu film. Zemeckis’in ilgisi tamamen bu “yürüyüş” üzerinde olduğu için filmin öncesi vasatı aşamaz, son derece sıradandır. Başarılı bir belgesel dururken kurmaca filmin tek artısı ip üzerindeki sahneler olur ama bu sahneler de filmi kurtaramaz. Bu başarısızlığı bir diğer başarısızlık, Allied takip eder. Brad Pitt ve Marion Cotillard gibi iki büyük yıldızı buluşturan bu casus draması, Zemeckis’in yaptığı filmlerden farklı olsa da ne yazık ki Steven Knight imzalı senaryonun vasatlığı sebebiyle bekleneni veremez. Mr. & Mrs. Smith’le Casablanca’yı harmanlayan Knight oldukça demode bir senaryoya imza atmış. Zemeckis sadece bir iki sahnede kalburüstü yönetmenliğini sergileyebilmişti.
Tarihler 2018’i gösterdiğinde Zemeckis, hem The Walk hem de 2000’lerdeki animasyonlarının sularına geri döndü. The Walk gibi yine bir belgeselden uyarladığı Welcome to the Marwen filminin önemli bir kısmında animasyon sahnelerine yer verdi. Yine yeni yeniden belgeseli aşamaz Zemeckis. Steve Carrel’ın başarılı performansı dışında filmin iyi sayılabilecek bir tarafı yoktu. Bunca başarısızlıktan sonra ne çekeceği merak edilen (aslında edilmeyen) Zemeckis, Guillermo del Toro’nun fantastik bir projesini, The Witches’ı çeker.
del Toro’nun çekemediği bu film, Roald Dahl’ın aynı adlı kitabından uyarlanır. Anne Hathaway’li bu film de Zemeckis’e beklediği eleştirileri, başarıyı getiremedi ne yazık ki. Allied ve The Walk yönetmenin son dönem filmleri arasında vasat sularda yüzerken, The Witches yönetmenin en kötü filmlerinden olup çıkar. Bunu takipleyen Pinocchio ise bundan da kötü çıkar. Üstelik Zemeckis’le aynı zamanda del Toro’nun uyarlaması da vizyona çıkar, ki ikisini üst üste izleyince kimin hayalhânesinin daha iyi çalıştığı, kimin daha vizyoner olduğu, yüzlerce kez uyarlanmış olmasına rağmen kimin yeni uyarlamada döktürdüğü ayan beyan ortadaydı. Zemeckis’in bir filmi daha izleyicileri salondan kekremsi bir tatla göndermişti.
Ve geldik son filme, Here’e. Flight’tan sonra hiçbir şekilde tatmin eder filme imza atamayan, çektiği filmleri gişede de batıp izleyicileri salona çekmeyi başaramayan Zemeckis bu talihsiz döngüyü Forrest Gump ekibiyle yeniden bir araya gelerek kırmak ister. ...Gump’ın senaristi Eric Roth’un Zemeckis’le birlikte kaleme aldığı, ...Gump’ın başrolleri Hanks’le Robin Wright’ın yeniden bir araya geldiği, ...Gump’ın müzisyeni Alan Silvestri’nin müziklerini bestelediği Here tek mekânda geçen, fikir olarak ilginç olsa da senaryo olarak bekleneni veremediği söylenen (izleme şansına erişemedik henüz) bir filmmiş.
Here de gişede batmış olup hızla salonlardan kaldırılıyor. Hareket/duygu yakalama teknolojisine kafayı takan Zemeckis bu filmindeki karakterlerin gençliği için oyuncularla anlaşmak yerine halen vasat sularda yüzen de-age (gençleştirme) teknolojisini denemek istedi, ki sadece fotolardan bile Hanks ve Wright’ın de-age teknolojili halleri kötü duruyor. Ne yazık ki ve ne kötü ki Zemeckis’in C. Away sonrası tür fark etmeksizin her çabası, her filmi bekleneni vermekten uzak kaldı. Animasyonları deneyselliği aşamadı, belgesel uyarlamaları belgesellerin epey gerisinde kaldı. Bir döneme damgasını vuran, klasik üstüne klasiğe imza atan 72 yaşındaki Zemeckis artık tükenmiş durumda. Buradan bir çıkış olacak mı, iyi bir filme imzasını atabilecek mi zaman gösterir ama beklentiler düşük.