İlk ve Son: Keşke kalp de kusabilse

İlk ve Son: Keşke kalp de kusabilse
“Âşık olmakla sarhoş olmak beyinde aynı etkiyi yaratıyormuş. Gerçi insan kusunca rahatlıyor da. Keşke kalp de kusabilse.”

İlk sezonunda “İki iyi insan birbirine cehennemi yaşatıyorsa bunlar hâlâ iki iyi insan mıdır?" sözüyle bize iki iyi insanın birbirine cehennemi yaşattığı hâlde hâlâ iki iyi insan olarak kalabildiğini çünkü iyiden ve kötüden önce yalnızca insan olduklarını anlatan İlk ve Son, ikinci sezonunda bir başka cehennemi Nilüfer ve Cihan ikilisinin ekseninde ele alıyor.
 
“Sen aynı benim aptala benziyorsun. Cihan. Onun da bir Nilüfer’i vardı. Deli gibi aşıklardı. Gerçi hala aşıklar da işte, böyle oturup konuşamadıkları için vedalaşamadılar da. Veda vakti gelince yapılacak tek bir şey var. Vedalaşmak.”

Peki veda vakti geldiğinde veda vaktinin geldiğini nasıl anlayacağız?

Bazen sanki ilahi bir güç bizi birbirimizden ayırmamak için çabalar. Bize birini gönderir, bir tesadüf yaratır, bir eşyayı hatırlatır. Biz de zaten vedalaşmamaya gönüllüyüzdür. Zaten kendimize bir sebep aramaktayızdır ve evren bize onu verir. Buna kader mi denir, tesadüf mü? Yoksa aklımızın bize oynadığı bir oyun mu bilemiyorum. Co tam da bu sebepti işte. Vedayı geciktirmek için tutunulan bir varlık. Her iki hikâyenin de kesişim noktası.

İki çiftin de Co’yu sahiplenmesinin, onu sevmesinin dışında köpeklerine kattıkları anlam bir evcil hayvanın ötesinde. Nilüfer ve Cihan birbirlerine yeni bir şans vermişlerdi.
 
“Colombo o gün gelmeseydi bir şans daha vermezdik herhalde bize, değil mi?
 
 Co onlar için bir şanstı. Her ne olursa olsun ne yaşanırsa yaşansın geri dönülecek noktaydı. İlk sezondaki “Benim Co’yu bulmam lazım. Bizim köpeğimiz kaçtı da. Onu bulursam her şeyi düzeltebilirim belki.” repliği köpeğin senaryodaki yerini oldukça netleştiriyor. Co, Nilüfer ve Cihan’ın olduğu gibi Deniz ve Barış’ın da şansıydı.

İlk ve Son bir seri olduğu için çiftlerin birbirinden farklı hikayeleri olsa da ilk sezonda kaçan köpeği ikinci sezondaki çiftin sahiplenmesi, iki çiftin de aynı evrende yer alma ihtimalleri çok hoşuma gitti. Hikayeler farklı olsa da iki sezonun izleyicinin gözünde bütünlük sağlamasına sebep oldu.

Colombo’nun bütün sırtını kaplayan kanser gibi düşünebiliriz Nilüfer ve Cihan’ın aşkını. “Görmüyor, duymuyor. İnleyip duruyor en iyisi bu dedi kadın.” Demişti Nilüfer Cihan’a Co uyutulmadan önce. Görmüyor, duymuyor. Henüz iki bölüm izlemiş olsak da görebiliyoruz ki yıllar geçtikçe Cihan ve Nilüfer eskisi gibi birbirlerini görüp, duyamıyorlar. Cihan Nilüfer’in annesine Nilüfer’den bir peri kızı gibi bahsediyordu oysa:
 
“Nilüfer tuhaf biri aslında. Ben üzgün olduğumda işaret parmaklarımızı birbirine öpüştürüyor mesela. Ya da ne biliyim hala sevgiye, iyiliğe, güzelliğe, dostluğa falan inanıyor. Dokunduğu her şeyi güzelleştiriyor… Benimle gülüyor. Bana gülüyor. Öyle böyle değil, kızınız çok güzel gülüyor. Nesli tükenmekte olan çok nadir bir canlı olarak görüyorum kızınızı. Nilüfer beni hep evimdeymişim gibi hissettiriyor. Ne tuhaftır ki benim hiçbir zaman evim olmadı.”
 
İnleyip duruyor en iyisi bu dedi kadın. Bazen bir ilişkinin bitmesine izin vermek devam ettirmekten daha iyidir.
İlk ve Son çocukluk travmalarımızın gelecekteki ilişkilerimize, özellikle romantik ilişkilerimize nasıl yansıdığını çok acı bir şekilde gözler önüne seren bir proje bana kalırsa. Geçmişte yaşadığımız acıları tüm yaşantımız boyunca bir sır gibi saklıyor büyüdüğümüzde ise bu sırları birbirimizin yüzüne vurmaktan çekinmiyoruz. Nilüfer ve Cihan da birbirlerine tam olarak bunu yapıyor.

Nilüfer’in annesinin üzerinde kurduğu baskıdan asla memnun olmamasına rağmen anne oluğunda kızına annesinin ona davrandığı gibi davranması, babasına davranışlarından dolayı annesini suçlayan Nilüfer’in Cihan ile aynı yerden vurulması, Cihan’ın büyüdüğü evdeki erkek egemenliği, dışlanmışlık ve işe yaramaz bir varlıkmış gibi görülmenin bir baba ve eş olduğunda karakterine yansımaları oldukça dikkat çekici. Herkes olmaktan korktuğu kişiye dönüşür derler. Belki gerçekten de öyledir.

İkinci sezonun açılış sahnesinde gördüğümüz tokatlama sahnesinden ve gelen fragmanlardan anladığım üzere küçükken, büyürken ve büyüdüğünde işe yaramaz bir varlık olarak görülen Cihan’ın yetişkin bir birey olarak cinselliğine yansımasını da göreceğiz. Cinsellik sahneleri Nilüfer ve Cihan’ın ilişki dinamiğine paralel bir şekilde işleniyor ve izlerken aa evet bu karaktere sahip iki kişi kesin şimdi sevişirdi diyerek sahnelere hak verirken buluyorsunuz kendinizi.

Nilüfer ve Cihan’ın ilişkisinin en önemli yapı taşı birbirlerine duydukları cinsel arzu ve haz. Yine açılış sekansında boşanma tutanağı imzalama (imzalayamama) sahnesinde (ki burada da Co’nun ilişkinin bitmemesi için son hamlelerini kullandığı mesajı var) Cihan’ın Nilüfer’in bacağını kavrayışı, Nilüferin lavaboya gidip mastürbasyon yapması aradan seneler geçmesine onca acı yaşanmasına rağmen özellikle Nilüferin hislerinde hiçbir kaybın olmadığını ortaya koyuyor.

Bu sahneden sonra ve genel olarak ilk iki bölümü izlediğimde Cihan’ın manipülatif bir kişiliği olduğunu düşünüyorum. Gelecek bölümleri izledikten sonra kararım değişir mi bilemiyorum ancak Nilüfer’in üzerinde kurduğu egemenlik oldukça yüksek. Belki bu da Cihan’ın babasından kaynaklı bir özelliği olabilir.

Saf kötü veya saf iyi karakter izlemeyi sevmem. İnsan olan karakterleri izlemeyi severim ve İlk ve Son bana bunu fazlasıyla veriyor. Bazen Cihan’a kızıyorum bazen Nilüfer’e bazen ikisine birden bazen ise ikisine de kızamıyorum. Çünkü yaptıkları hatları kötü oldukları veya kötü olmayı seçtikleri için değil de insan oldukları için yapıyorlar. Biz toplum olarak dram severiz. Keşke bu tarz salt dramlar, aşırıya kaçmadan normal yaşantıların konu alındığı, izleyenlerin kendilerinden ve ilişkilerinden bir parça bulabilecekleri işlerimiz daha fazla olsa.

İlk sezon Cem Karcı’nın başarıyla üstlendiği yönetmenliği ikinci sezonda Devrim Yalçın aynı başarıyla devam ettiriyor. Çiftlerin sanki karşı komşumuzun hayatını seyrediyormuşuz gibi samimi gelen doğal alanlarını onların rejisine borçlu olduğumuzu düşünüyorum. İlişki dinamiklerini oldukça gerçekçi yansıtan senaryosuyla Hakan Bonomo da bir kez daha kendisine hayran bırakmayı başarıyor. Ulaş Tuna Astepe ve Hazal Subaşı ise Cihan ve Nilüfer’i tam anlamıyla üzerlerine giymişler. Ortaya da tüm emeklerin karşılığı ir iş çıkmış böylece.

Sanırım yaş aldıkça ilişkileri nasıl mahvedebileceğinizi daha iyi anlıyorsunuz. Küçükken insanların birbirlerini nasıl böylesine kırıp, incittiklerine anlam veremezdim. Artık maalesef anlıyorum. Nilüfer ve Cihan nasıl birbirlerine öylesine aşıkken yıllar sonra nasıl birbirlerini mahvetmeyi başarmışlar maalesef ki anlayabiliyorum.


Eda Akça



BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER