#LittleFish: Aşkı unutmak

#LittleFish: Aşkı unutmak
Yavaşça unutmaya başladığınızı düşünün. Önce onunla ilk öpüştüğünüz yeri, ardından onu ilk gördüğünüz günü, ona nasıl evleneme teklifi ettiğinizi, düğün elbisesinin rengini, evlendiğiniz mevsimi, neden ikinizin de ayak bileğinde küçük bir balık dövmesi olduğunu… son olarak da aşkın kendisini, kendinizi.

Hayatı anlamlı kılan, hatırladığımız küçük detaylardır. Jude bir akvaryumun önünde küçük bir balığı izlerken Emma’ya yanındayken kendisini özgür bir balık gibi hissettiğini söylemeseydi yaptırdıkları küçük balık dövmesinin hiçbir anlamı olmazdı.
 
“Şu ufaklığa baksana, neler olduğunun farkında değil; NIA yok, kanser yok, savaşlar yok. Sadece yüzüyor ve iyi vakit geçiriyor. Ben de senin yanında öyle hissediyorum.”

“Bir balık gibi mi? Bu bana söylediğin en güzel şey.”
 
Bir pandeminin patlak verdiği “Little Fish” evreninde insanlar sebepsiz bir şekilde hafıza kaybına uğruyorlar. Bu NIA (Nöro-İnflamatuvar Hastalık) adı verilen bir unutkanlık hastalığı. Bu hastalığa sebep olan virüs kimi insana yavaş yavaş, kimine ise aniden sirayet ediyor ve insanın tüm benliğini unutmasına sebep oluyor. Kısa bir süre öncesinde yakın arkadaşlarının yok olmasına şahit olan Emma ve Jude, Jude’un NIA belirtisi göstermeye başlamasıyla kendilerini bir kâbusun içinde buluyorlar.
Tıpkı yakın zamanda yaşadığımız pandemide olduğu gibi filmde de sürekli bir kaos hâkim. Arka plandaki pek değişmeyen fon müziği ile kendinizi filmin evrenindeki herhangi  bir karakter gibi hafızanızı kaybetmemeye çalışırken buluyorsunuz.
 
“Senin felaketin herkesin felaketiyse nasıl üzülürsün?”
 
Bana göre filmin en acı repliklerinden biriydi. Hiçbir çaresi olmayan (olsa bile herkesin yararlanamadığı, yararlananların bile iyileşmesinin kesin olmadığı) tüm dünyayı sarmış bir unutkanlık hastalığı ile baş başasınız. Bilim insanları iyileşme için bir çözüm bulsalar bile kesin değil çünkü onlar da unutabilir. Sizi ameliyata alan doktor aniden doktorluk yapmayı unutabilir. Otobüsü süren şoförün otobüs kullanmayı, pilotun uçmayı unuttuğu gibi… Filmin evreninde kim olursanız olun, mesleğiniz ne olursa olsun unutmaya mahkumsunuz.
 
“Her şeyi o kadar berbat ettik ki kurtulmanın tek yolu unutmak.”
 
Little Fish ile benzer konulara sahip olan Eternal Sunshine Of The Spotless Mind” filminden çok sevdiğim bir alıntı var. “Birini aklınızdan silebilirsiniz ama onu kalbinizden atmak başka bir hikayedir.” Bir makine olsaydı ve onu aklınızdan silebilseydiniz kalbinizdeki yerinde derin bir boşluk olurdu. O boşluk ise başlı başına yeni bir hikâye yazmaya yeterdi.
Filmde de sürekli üzerinde durulan hislerin unutulmaması konusuna katılıyorum. Anılarımızı duygularımızdan ayıramayız. Hafızamızın, anılarımız ve deneyimlerimiz gibi yalnızca başımıza gelenlerden oluştuğunu düşünebilirsiniz ancak duygusal hafızamız bunun çok ötesine geçer. Biz unutsak bile o hatırlamaya devam eder.
 
“Verdiğin hissi unutmadım.”
“Hisleri unutamazsın diyorlar. Buna hala inanıyorum.”
 
Eternal Sunshine ve Little Fish’in vermek istediği ortak mesaj birinin hafızamızdan silinse bile onun bize hissettirdiklerini unutmayacak, unutamayacak olmamız.
 
“Seninle tanıştığım gün çok üzgündüm. Nedenini hatırlamıyorum.” repliği filmde Emma tarafından üç kez söyleniyor. Başlangıçtaki plaj sahnesi sırasında, sondaki plaj sahnesi sırasında ve çiftin su parkında oldukları sahnede. Repliği ilk duyduğunuzda size çok önemli bir replik olduğunu hissettirmiyor. Çünkü çok sıradan. Yıllar önce bir çiftin tanıştığı herhangi bir günde, karakterin neden üzgün olduğunu hatırlayamaması olası bir şey. Tabi unutkanlık virüsünün tüm dünyayı ele geçirdiği bir evrende yaşamıyorsanız.

Film bizi şüphe içinde algılamaya çalıştığımız bir ilişkinin ortasına bırakıyor. Başta bir sahilde tanıştıklarını düşündüğümüz Emma ve Jude’u son gördüğümüz sahne de benzer bir sahne. Filmin sahil sekansının iki ayrı parçaya bölünerek başta ve sonda kullanılması izleyici olarak bizim de hafızamızı zorluyor. Little Fish’in jeneriği siyah ekranın üzerinde akarken hafızamda bir problem olup olmadığı tereddüdüne kapıldım ki bence ekibin de izleyici yaratmak istediği etki de tam olarak buydu. Jude ve Emma’nın aşkı başlangıcını veya sonunu hatırlamadığınız bir rüya gibi.

Jude’un eski evinin önünden geçerken “Buraya daha önce geldik mi?” sorusuna Emma’nın emin bir şekilde “Hayır gelmedik.” yanıtı ve ardından gelen “Çünkü onun kayıpları benim de kayıplarım.” repliği bana ilk başta Emma’nın sevdiği adamın unuttuğu anıları kendisinin de yok saydığını düşündürmüştü ancak filmin sonunu izledikten sonra aslında Emma’nın da hafızasının en az Jude kadar silinik olduğunu algıladım. Aslında hikâye boyunca bize anlatılan hiçbir şey bir netlik taşımıyordu. Çükü hikâye Emma tarafından anlatıyordu. Emma ise ilk buluşmalarının gerçekleştiği evi bile hatırlamıyordu.

Jude yazdığı mektupta unutkanlığı başladığında onu yalnız bırakmadığı ve yanında olduğu için Emma’ya teşekkür ediyor ve ekliyor: “Umarım ben de aynısını yapmışımdır ya da umarım ben de aynısını bir şekilde senin için yapabilirim.” Jude ne kadar hatırlamasa da aslında Emma’nın da hafızası en az onun kadar şüpheli ve ikisi de unutkanlıklarına rağmen hisleriyle birbirlerine destek oluyorlar.

Zaman çizelgesi oldukça karışık bir film. Hatta içinde birden çok zaman çizelgesi bile barındırıyor olabilir. Filmin ilerleyen sahnelerinde Emma’nın farkına varabileceğinden daha uzun süredir detayları unuttuğunu görüyoruz. Bu da sadece Jude’dan değil Emma’dan da şüphe duymaya başlamamıza sebep oluyor.

Little Fish bir “son” ile başlıyor ve “son”un öncesinde bitiyor. Jenerikten önceki plaj sahnesinde Jude, Emma’yı tamamen unutuyor. Emma ise yaşadığı travma sonrası aniden Jude’u unutuyor. Filmin ilk sahnesi olan plaj sekansı kesimini düşündüğümüzde ise Emma, Jude’la plajda yeni tanışmış olmasına rağmen çok üzgün hissediyordur, çünkü onu birkaç dakika önce kaybetmiştir.

Eğer birini bir zamanlar gerçekten sevmişsek beynimiz onu unutmamıza sebep olacak bir virüse kapılmış olsak da kalbimiz onu hatırlar. Bize dokunduğunu, bizi öptüğünü, bize yaklaştığında nasıl hissettiğimizi hatırlar. Onu tamamen unuttuğumuzda beynimiz karşımızda yabancı bir insan olduğunu sansa da kalpte hatırlanan tüm güzel hisler hikayemizin başının ve sonunun nasıl olduğunu önemsizleştirir.

Onunla ilk kez bir su parkında tanışmak veya bir sahil kenarında tanışmak arasında hiçbir fark yoktur. Çünkü nerede ve hangi zamanda tanışırsak tanışalım aynı hisleri hissederiz.
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER