Rüzgârlı Tepe hikayesiyle birlikte biz izleyiciler için
kurgudan ziyade gerçek bir peri masalı haline geldiğini söyleyerek başlamak
istiyorum yazıma. Acısıyla, savaşıyla ve yürek burkan duygularıyla her bölüm
bizleri sınasa bile benim için yine de bir peri masalıydı… Bir kurgu
izlediğimizi bilmemize rağmen karakterlerin hüzünlerini ve sevinçlerini bu
denli gerçek hissedebiliyorsak bunda tabii ki sevgili Cemre ve Gökberk’in payı
büyük. Oynadıkları karakterleri o kadar şahane benimseyip o kadar kusursuz
duyguları yüklediler ki; bizlerde onlarla birlikte kapılıp gittik peşlerinden.
Charles Perrault'un masal sayfalarından fırlamış gibi bir
prensesti Zeynep; gerçek olamayacak kadar güzel ve bir o kadar güçlü… Fırtınalı
bir denizde rotasını kaybeden bir geminin kaptanıydı, Halil; merhametini
fırtınalı denizin dalgalarında kaybetmiş, intikamı ve nefreti yüzüne maske
yapmış kötü bir kaptan… Nereden bilecekti ki gemisi rotasını kaybetmişken
prensesin ona seyir feneri olacağını. Halil’in Zeynep’in gözlerine ilk baktığı
anda onlar birbirlerine bizlerde onlarla birlikte bu masala âşık olduk. Onlarla
birlikte acı çektik, ağladık, empati kurduk, nefret ettik, bahaneler aradık;
azarladık, tutkuyla yandık, zaman zaman nefes almayı unuttuk... Bizler kendi
ülkemizin dışına çıkıp kendi dilimize ait olmayan bir hikâyeyi bu kadar
tutkuyla izleyebiliyorsa bunda Cemre ve Gökberk’in kimyasının büyük payı var. Halil
ve Zeynep'in tutkusunu masal tadında izleyiciye aktarıp dünya çapında binlerce
gönül kazandılar…
Sırayla gidelim:
Her hikâyenin giriş,
gelişme ve sonuçtan oluşan bir olay örgüsü vardır. Rüzgârlı Tepe’nin en
başından izlediğimiz son bölüme kadar her anını ilmek ilmek yazmak isterdim
ancak yazı yorum olmaktan çıkar ve romana dönüşür. Bu yüzden sizlere kendimce
bölüm bölüm ve de çok uzatmadan kalbimde bıraktıkları etkilere göre
anlatacağım.
Giriş: Hikâyenin başlangıç noktası.
Hani hep ‘’Peri Masalı’’ gibi diyorum ya Rüzgârlı Tepe için,
Halil ve Zeynep’in ilk karşılaştıkları sahne bana masalı anımsatmasından dolayı
hep ‘’Peri Masalı’’ gibi diyorum, Rüzgârlı Tepe için. Zeynep’in traktör
tepesindeki amazon kadınını anımsatan hali Halil’in nutkunun tutulmasına sebep
olmuştu. Aralarında yaşanan gerilime; Halil’in sert, soğuk ve keskin
tavırlarına şahit olduk. Ateş ve rüzgâr kadar zıt iki kutuptu Zeynep ve Halil.
Zeynep masmavi gözleriyle Halil’in kalbine aleve verirken Halil soğuk
rüzgarıyla ateşi harlamıştı ta ilk bölümde. Zeynep’in hırçın ateşi
aydınlatmıştı aslında Halil’in dünyasını ve o sert, katı yüreğin bir anlık da
olsa tebessüm etmesine sebep olmuştu… O gün, orada çarpışan aslında Zeynep ve
Halil değildi; Aşk ve intikamdı. Ve Halil bunun idrakını Tülay Aslanlı’nın
çiftlikte Zeynep’in ismini söylemesiyle yaşamıştı. Zeynep’i ilk gördüğündeki
hissettiği o eşsiz duygu yerini nefrete bırakmıştı. Yanmıştı Halil’in göğüs
kafesinin içinde bir yerleri, alev almıştı. Bu alevle birlikte masalımızın
savaşı da başlamıştı…
Gelişme:
Doksan dokuz bölüm boyunca bizi bin bir duyguya büründürdü
Zeynep ile Halil. İkisinin de değerleri aynıydı: Aile… Halil ailesinin
intikamını almak için can yaktı; Zeynep ailesi için canının yakılmasına izin
verdi. Bazen kötü olaylar güzel duygulara hizmet eder ya, Zeynep’in Halil’i
vurması da Halil’in Zeynep’e karşı duygularını tetiklemesine vesile oldu.
Öfkesiyle merhameti arasında sıkışıp kaldı zamanla Halil. Ölçtü, biçti,
tartıştı kalbi ile aklıyla ve karar verdi. Zeynep yanında, çiftlikte
kalmalıydı… 0laylar birbirini kovaladı ve Halil her seferinde Zeynep’in
gözlerinde kayboldu. Kalbinin ışığı yavaş yavaş Halil’in duvarlarından sızarak
aydınlattı dünyasını. O kaba, zalim, adaletsiz ve intikam duyguyla savrulan
adam yerini anlamlı bakışlara merhamete ve anlayışa bırakmıştı. Zeynep onun yol
göstereni, iyilik timsali olmuştu. Şüphe düştü Halil’in yüreğine. Doğru bildiği
gerçekleri sorguladı. Haksızlık yapmış olma ihtimali Halil’e bir taraftan umut
olurken diğer taraftan vicdanı azap çekti. En çok bir şeylerle sınanınca
insanlar duygularına net hâkim olurlar. Halil o harabede Zeynep’i kaybetmekle
karşı karşıya gelince artık kabul etmişti tüm duygularını. Kelimelerin söze
dökülmesine gerek yoktu. Halil titreyen bedeni, gözyaşları ve gözlerindeki
kaybetme korkusuyla bize o harabede anlatmıştı Zeynep’e olan aşkını ve
tutkusunu. Binlerce itirafa bedeldi o kaybetme korkusu…
Yazı devam ediyor..