“İki insan
birbirinin kaderiyse er ya da geç, sonuç ne olursa olsun yine birbirlerini
bulur.”
Hayat sayısız
ihtimalden ibarettir. Bu ihtimallere açılan kapılar vardır ve bizler bazen bu
kapılardan kendi isteğimizle girer bazense kendimizi bir anda kapıdan içeriye
girmiş buluruz. Ilgaz ve Ceylin İnci’nin ölümüyle kendilerini bir ihtimalin
içinde bulmuşlardı. Peki ya İnci ölmeseydi? O zaman yine de aynı kapıdan
girmeyi seçip, aynı ihtimalde buluşlar mıydı?
İzlediğimiz
filmlerde, dizilerde; okuduğumuz kitaplarda her zaman büyük tesadüfler olur.
Karakterler birbirleriyle tesadüf denilen bu denk geliş sebebiyle çakışır ve
kaderleri artık bir yazılır. Kurgusal evrenlerle ilgili cevabını en fazla merak
ettiğim soru hep bu olmuştur. “Bu kadar büyük bir tesadüf olmasaydı da iki
karakter birbirini bulur muydu?”
Yargı’nın
yayınlanmaya başladığı ilk günden bu yana Sema Ergenekon senaryosal anlamda
birçok farklılık denedi ve her denemesinde birçok risk aldı. Ancak başarılı
oldu. 95. bölümüne gelmiş final yapmaya hazırlanan bir dizinin hala heyecanını
yitirmemesinin en büyük sebebi belki de budur. Bu yüzden Yargı’nın sektör adına
her zaman “iyi ki denenmiş” diyerek hatırlanacağına eminim.
İnci’nin
ölümünün ardından katilin Çınar sanılmasıyla kader ağlarını yavaş yavaş ördü ve
Ilgaz ile Ceylin’e birbirlerinden başka bir çare bırakmadı gibi gözükebilir
ancak aslında bu birbirlerine âşık olmaları için bir sebep değildi. Ilgaz ve
Ceylin ilk bölümden beri çok zıt karakterlerdi. İlk sahnelerini hatırlayalım.
Ceylin, Ilgaz’ın sesini telefonuna kaydetmeye çalıştığı için Ilgaz onu nezarete
attırmıştı. Aralarında geçen diyaloglarda aralarından çıkan alevlerin, Ilgaz’ın
Ceylin’e ilk temasındaki kıvılcımın, adliye koridorunda birbirlerinden başka
kimseye atmadıklarına emin olduğum bakışın sebebi ne İnci’ydi ne de Çınar. Yalnızca
kaderdi.
“Hiç yorma
kendini tipim değilsin.”
“Merak
etme o türlü benim de seninle hiçbir işim olmaz.”
Büyük acı
tesadüf yaşanmadan önce kurdukları cümlelerdeki eminliğin yanı sıra aslında
Ilgaz Ceylin’in tam da tipiydi, Ilgaz’ın ise Ceylin ile “o türlü” işi
kesinlikle olurdu.
Bambaşka bir
evrende, başka bir ihtimalde yine yolları kesişirdi. Yine birbirlerine dünya
üzerindeki en güzel varlıkmış gibi bakar, yine adalete olan bakış açıları
yüzünden çelişir, kavgalar eder, birçok kez evlenip birçok kez boşanır ancak
sonunda ayrı kalmayı beceremeyip yeniden sevişirlerdi.
Geriye dönüş
sahnesinde Engin ve İnci Ceylin’in doğum gününü kutlarken birbirlerine
attıkları bakışlar “Seninle başka bir evrende evlendim hatta iki çocuğumuz
oldu” der gibiydi. Adliyenin orta yerinde doğum günü kutlanması Ilgaz gibi
bir karakteri ne kadar sinir etse de doğum günü olan kişinin Ceylin olduğunu
görmesi ona muhtemelen karşılaştıkları diğer davaları, ne kadar harika bir
avukat olduğunu hatırlattı. Ceylin ise Ilgaz bir savcı olarak onu ne kadar
sinir etse, sinir olduğu özellikler onun Ilgaz’a çekilme sebebiydi aslında.
Ilgaz en başından beri kural tanımayan avukata, Ceylin ise doğruluğu ve
dürüstlüğüyle adliyeye nam salmış savcıya âşık olmuştu. Ve ne kadar evren
değişirse değişsin yine de âşık olacaklardı.
Üç sezon
boyunca izlediğimiz ihtimalin sonunda avukat bir Ceylin ve savcı bir Ilgaz yok.
Hatta Ceylin’in huzur bulduğu, kendini ilk kez gerçekten evde hissettiği
ev de artık bomboş. Vedalar her zaman canımı yakmıştır. Eşyalara, kıyafetlere
ve mekanlara büyük anlamlar yüklerim ancak etrafımızda sevdiklerimiz olduktan
sonra gittiğimiz yerin, o an üzerimizde olan kıyafetin pek de anlamı olmaz
aslında. Huzur dolu kanepeyi dünyanın neresine götürürsek götürelim eğer
Ilgaz, Ceylin ve çocukları da onunla birlikte geliyorsa o hala huzur dolu
bir kanepedir mesela.
“Bizi bir
araya getiren; hayat. Düşün misal değişti kaderin, keşke dediğin hiçbir şey
olmadı. Mesela Mercan olmayabilirdi, hamile bile olmayabilirdin; birbirimizi
sevmezdik belki de biz olmazdık...”
Yaşanan
acılar ve verilen kayıplar ne kadar büyük olsa da hayat yaşanan ve yaşanacak
mutluluklarla kendini yaşanabilir kılar. Ilgaz ve Ceylin ne kadar acı çekmiş
olsalar da birçok mutluluğu da birlikte paylaştılar. Bu yüzden içinde
bulundukları ihtimalin bir lanet olması imkânsız, onları karşılaştıran şey
kader miydi yoksa tesadüf mü bilmiyorum. Ancak bu yalnızca dünyanın en güzel
işleyiş biçimi olabilir.
Bambaşka ihtimallerde
umarım daha az acı çekmiş, daha fazla mutluluk yaşamışlardır ve eminim er ya da
geç birbirlerini bulmuşlardır. Çünkü sana ait olan, seni bulur.