Kan Çiçekleri: Hoş geldin Miran bebek

Kan Çiçekleri: Hoş geldin Miran bebek
“Uzun bir aradan sonra göğe bakmak gibisin...”
Sait Faik A. 

"Hayaldi gerçek oldu." dedi Dilan, Miran'ın kıyafetlerini hastane odasında eline aldığında; bir zamanlar titreye titreye. "Dokunma bana! Ben abim için buradayım. Onun canı için..." Dediği adama aşkla bakarken. "Sana dokunmak mı? Seninle aynı yerde nefes bile almaya değmez!" diyerek karşılık vermişti, Dilan'a Baran; kafasında derme çatma takılmış duvağı ve üzerinde leke tutmuş gelinliğiyle birlikte, korkuyla dolu gözlerine tiksine tiksine, tükürür gibi bakarken... Bedeldi Dilan, Baran için; nefretti, tahammülsüzlüktü, geçmişti, ölümdü... Tamamlanamamış çocukluk ve her şeyden önce annesizlikti Baran için, Dilan... Bir bedel uğruna hayatlarını feda ettikleri günün gecesinde birbirlerinin gözlerine saldıkları o nefret ve korku şimdi o hastane odasında yerini kocaman bir sevdaya ve heyecanla bekleyişe bırakmıştı. Sabrı, sevgisi ve merhametiyle tüm ezberleri bozmuştu, Dilan. Bir yapboz parçası gibi Baran'ın eksilen, eksik kalan neyi varsa tamamlamıştı, zamanla. Zamanın eli Dilan'a, Dilan'ın yüreğiyse Baran'a değerek onun çorak topraklarını sulamış, memleketine bahar getirmişti adeta. Şimdi tomurcukların çiçek açması için dakika saymaya başlamıştılar, hastane odasında tatlı bir panikle...

Sevinç, korku ve heyecan hepsi birbirine girdi Baran'da; kulağında sevdiğinin sesi, gözlerinden süzülen yaşlarla birlikte doğumhane kapısının önünde yalnız başına Dilan'ı beklerken. Baran mı dünyaya sığmıyordu yoksa dünya mı biraz dardı tartışılır. Kalbinden dolup taşan mutluluğun korku ve endişeyle harmanlanmış bekleyişiydi bu. Baran'ın yüzüne o kapı kaç kere kapanmıştı o şekilde, kim bilir. Ve fakat bu kez içeride olanı çok farklı bir duyguyla bekleyişe girmişti, Baran. Bu kez ucundan umut vardı. Ucunda merhaba vardı. Ucunda hayat vardı. Ucunda candan can vardı. Ucunda evlat vardı. Ucunda uçsuz bucaksız karşılıksız bir sevgi vardı. Bu kez ucunda Miran bebek vardı...



Bir annenin yaşayabileceği en büyük korkudur; var olduğu sürece ağlamasın diye uğraştığı bebeğinin doğduğunda duyamadığı ağlama sesi... Korku ve mutluluğu art arda yaşamıştı Dilan, kulağı bebeğinin ağlama sesini ararken. Bir bebeğin ağlama sesi muhtemelen ancak bu kadar huzur verebilirdi bir anneye. Dokuz ay içinde büyüttüğü, canına can kattığı o minik varlık şimdi cılız bir ağlama sesiyle annesine hayat vermişti. Canından can vermeye razı olduğu canını sağ salim kollarının arasına almıştı, Dilan. Bir zamanlar anneliğin nasıl olduğunu, bir annenin nasıl sevdiğini bilmediğini konuşurken şimdi anne olmuştu, Dilan. Sanki hep anneymiş gibi...
 
"Baba oldum." Dedi Baran, gözleri ışıl ışıl parlayarak doğumhane kapısında. Bir kaç ay önce yaşadığı o imkânsızlık yerini muazzam bir varoluşa bırakmıştı. Babaydı artık, hem de dünyanın en muhteşem kadını sayesinde. Keza hiç kuşkusuz ki Baran'ın en büyük şansı Dilan'ın varlığıydı. Yavaşça araladı kapıyı Baran; sanki uçsuz bucaksız bir gökyüzüyle karşılaşmış gibi maviliklerin içine usulca bıraktı kendini. Varmakla kalmak arasında bir gelgit yaşar gibi baka kaldı gözleri karşılaştığı o muhteşem manzarayla. Karşısında duran o küçücük, masmavi bulut parçası Baran'ın hayatında gördüğü en güzel şey olabilirdi. Ve hissettiği bu duygu nefes almakla eş değerdi. Evet, nefes almıştı Baran; uzun bir aradan sonra masmavi bir gökyüzünün içinde iki bulut parçasıyla birlikte huzurla nefes almıştı. Yasamak şimdi, tam o anda bu olsa gerekti. Yaşamak baba olmaktı. Yaşamak Baran için sağ salim kucağına aldığı bebeğinle sevdiğinin gözlerinde kaybolmaktı...
 
Birdiler, iki oldular; sonra üçlediler hayatı, Dilan ve Baran. Bendiler, biz oldular; sonra Miran ile aile oldular... Baran çocuk tarafını Dilan'la, Dilan yuvasını Baran'la tamamlamıştı. Simdi ikisi birden büyütemedikleri çocukluklarını Miran'la beraber büyütmek için yeni bir dünyaya açtılar kapılarını. Yeni sınavlar, yeni kesifler ve yeni mutluluklar...



Hoş geldin Miran bebek...

Dilan Miran ile birlikte, bir güzellik daha kattı aileye. Mucizesini dünyaya getirdiğinde birbirine silah çekenler kucaklaşmış, hayatı çalanlar ve çalınanlar özlemle birbirlerine sarılmıştı. Masallar "Onlar ermiş muradına" diye boşuna bitmezmiş. Dilan da yine yeniden hayat getirmişti Karabeylere... Bizler de şimdi çıkalım kerevetine... 
 
O kadar kusursuz yazılmış ve o kadar kusursuz oynanmış bir doğum sahnesiydi ki, ilmek ilmek her detayı işlenmiş adeta. Yazan, yöneten, oynayan herkesin yüreğine sağlık. Ayrıca Dilan'ın Ayten annenin elbisesiyle doğuma gitmesi detayına kalbimi bıraktım. Bir zamanlar annesinin elbisesini giydiği için yer gök inleten Baran Karabey bu defa annesinin elbisesini üzerinde gördüğünde gözlerinden çok başka bir mutluluk vardı. Zaman ve sevgi iyileştiriyor insanları, yara alan yerlerinden; bir kez daha görmüş olduk.

Miran nasıl ki Dilan ve Baran'ın evladıysa Dilan ve Baran'ın sevdası da benim evladım gibiydi. O sevdanın nefretten ve düşmanlıktan nasıl ilmek ilmek aşka dönüştüğünü izledim 314 bölüm boyunca. Şimdi elinde büyüttüğü evladının, evladını kucağına almasını izlemenin haklı gururunu yaşayan bir anne gibiyim. Bu yüzden kısa da olsa bir şeyler yapmak istedim sizlere. Sürç-ü lisan ettiysem af ola...

Bu yorum Dilan'a, ama Dilan Demir ya da Dilan Karabey'e değil sadece Dilan'a, anneler günü hediyem olsun. Anneler günün kutlu olsun Dilan...

Sevgiyle kalın.
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER