Kan Çiçekleri: Hâlbuki sarılsalar her şey geçerdi

Kan Çiçekleri: Hâlbuki sarılsalar her şey geçerdi
Baran’ın kırgınlığı, Dilan’ın bir ‘’KARABEY’’ olduğunu hatırlamasına kadardı, demiştim son yazımda. Öyle de oldu. Bölüm boyunca Baran’ın mesafesi, Dilan’a olan munzurluğundan ibaretti sadece. Dilan incindiğinde, Baran onu nasıl sarıp sarmalıyorsa onunda kendisini öyle sarıp sarmalamasını bekliyordu belki de. ‘’Annem, ben üzüldüğümde beni sarıp sarmalardı. Sen de beni sarıp sarmalar mısın?’’ demişti Baran Dilan’a bir keresinde. Aslında beklediği, Dilan’ın onu annesi gibi sarıp sarmalamasıydı sadece. Hiç soru sormadan, sadece kalbine inanarak… Çünkü Baran, Dilan’ın sevgisini annesine olan sevgisinin yerine koymuş, ona Kutup Yıldızı’m demişti. Hakkını da vermeliydi. Dilan bulunduktan sonra kendisine ne söylerse söylesin, Baran sevdiği kadını nasıl sarıp sarmalamaya çalıştıysa Dilan’dan da beklediği de buydu. Bundan olsa gerekti, gidemese de sırtını dönüp gitmeye çalışmaları, Baran’ın…



‘’Git... Git...
Git... me dur, ne olursun.
Gitme kal yalan söyledim.’’

 Demiş, Sezen…

Baran’ın Dilan’a olan kırgınlığı da bu sözlerden halliceydi. Masadan kalkıp çalışma odasına girdiğinde, kapının ardında bıraktığı sevdiğine en fazla bu kadar kırılabilirdi. Hem çok ihtiyacı vardı; Dilan’ın avuçlarını yüzünde hissetmeye, bir o kadarda kendini, kendi ile birlikte yalnızlaştırmaya. Ben Baran’ın kapı arkasındaki haksızlığa uğramış kalbinin o sessiz çığlıklarını duydum. Dilan’ın tüm kalbi ile Baran’ın derdini kedi kalbine yüklemek isteyişini hissettim.  Bunun için teşekkürü size yazımın sonunda abarta abarta yapacağım.



Sınırı olmayan, uçsuz bucaksız ve fütursuzca davranan Dilan'a değinmek istiyorum birazcık. Kalbi o kadar saf, o kadar kötülüklerden uzak ki sevdiği adamı korumak adına attığı her adımda, bir sıfır galip olarak kalesine ama her şeye rağmen Baran'ın kalbine geri dönüyor. Önce sevgiyle karşılaşıp teselli edilirken sonrasında rutin azarını işitip köşesine çekiliyor. Tez canlı, Baran'ı kaybetme korkusu o kadar içinde büyük ki hiç ölçüp biçmeden kafasına koyduğunu yapmaya çalışıyor. Tıpkı sabah Baran'a söz verip bir saat sonrasında yine Baran'a hiçbir şey söylemeden kendi bildiğini okuması gibi. Bu kez bir şeylere ayıldı ayılmasına da telefonunun bataryasının biteceği tuttu işte. Bu defa kızmadım Dilan'a; her ne kadar tehlikeli bir şeye kalkışsa da Baran'ın, Dilan'ı kaybetme korkusuyla yeniden yüzleşmesi kırgınlığını, kızgınlığını bir kenara koyup sevdiği kadına yeniden sarılmasını sağladı.  En azından bu kez bildiğini okuması sevdiği adama yeniden kavuşmasına hizmet etmiş oldu. Dilan'ım, iki gözümün çiçeği, sen çok alıştın Baran'ın seni son dakika ölümden çekip almasına ama ya bir gün olurda yetişemezse! Bir de bunu düşün olur mu? Aklını başına devşir ve her şeyi kocanla el ele çözmeyi dene; ondan bir şey saklamadan. Kendime gel! Sen, Dilan Karabey'sin! Karabey aşiretinin Hanım Ağa’sısın!



Benim için 179. Bölümün ana teması hiç şüphesiz ki Baran‘ın Dilan’a kurduğu ‘’Koca aşireti yönetiyorum, bir sana hükmüm geçmiyor.’’ Cümlesiydi. İnsan aklına hükmeder ancak kalbine hükmedemez canım Baran; aksi olsaydı sen kalbin için annenin katilinin ayağına gitmezdin. Aksi olsaydı sen kalbin için öz amcana kurşun sıkmazdın. Tabii ki Dilan’ın koça aşiretten bir ayrıcalığı olacaktı. Unuttun galiba; o, Baran Karabey’in karısı.

Biraz sevsen beni, ellerini saçlarımda dolaştırıp…
Hiç konuşmadan, soru sormadan, kırmadan, yanında usul usul, sessizce kalırım.
Sana ihtiyacım var be…
O çarparak çıktığım kapıyı açtığın andan, gidene kadar tek kelime etmem, söz…
Yorgunum biraz, bitkinim.
Anla işte.
Kalbim düştü,
Çok acıdı,
Hem kanadı da.
Sen öpünce geçerdi ya eskiden.
Şimdi yine öper misin beni kalbimden?

*Selma Peker*

Bu hafta seyrettiğim tüm bölümler hiç şüphesiz ki bende bu şiirden ibaretti. Tüm şüphelerine, kırgınlıklarına, kızgınlıklarına rağmen sadece birbirlerine dokunmalarıyla iyileşeceklerini ikisi de çok iyi biliyordu. Kırgınlıkları da kızgınlıkları da birileri onları üzene kadardı. Günün sonunda Dilan’ın düşmesine asla izin vermeyen, gözlerindeki tek damla gözyaşına bile tahammül edemeyip bir bebek gibi onu sarıp sarmalayan yine Baran’dı. Karşılaştığı her zorlukta, tüm haksızlıklarda, öfkesine hâkim olamadığı her anda, sevgisiyle, Baran’ı sarıp sarmalayıp sakinleştiren yine Dilan’dı. Onlar hiç şüphesiz ki her daim bir birlerinin panzehriydi ve her zorluğun üstesinden küs ya da kırgında olsalar el ele geleceklerdi. Birbirlerine sırtlarını dönüp yatsalar bile dönüp üşümesinler diye sevgiyle birbirlerinin üzerini örteceklerdi. Biri yemek yemiyorsa diğeri de o yiyene kadar bekleyecekti. Günün sonunda aynı yerde aynı anın içinde kalacaklardı. Çünkü Baran, Dilan’ın kahramanı; Dilan ise Baran’ın bebeğiydi…



Genel olarak bakacak olursam ben bu haftanın Baran’ını da Dilan’ını da çok ama çok sevdim. Onlara kalbimi öyle bıraktım ki sahneleri ezberledim ama yine de seyretmekten sıkılmadım. Baran’ın duygu geçişlerini, hissettiği kırgınlığı, hayal kırıklığını Barış Baktaş o kadar içten, o kadar samimi yansıttı ki bana içime kocaman bir sevgi bıraktı. Sarıp sarmalamak istedim onu defalarca. Çabana, özverine, iş aşkına sağlık. İyi ki sen Baran’sın. Yağmur Yüksel üzüntüsü, sevdiği adama inanmakla inanmamak arasında kaldığı o cendereyi, onun tüm yükümü üzerinden alma isteğini, zaman zaman o çıtı pıtı nazlı halleriyle öyle güzel bir Dilan çıkardı ki birbirlerine kattıkları bu ahenk hepimizin kalbini çalmaya yetti. Emeklerinize sağlık.



Bu sahnenin çekim açısı, renklendirmesi, ahengi için görüntü yönetmenine ayrıca teşekkürü borç bilirim. Kusursuz…

KISA NOTLARIM:

* Baran'ın kırgınlığına çok fazla hak versem de Dilan'ın elini iki kez geri itmesine çok fazla kızdım. Üçüncüsü olsaydı fena paralardım. Evet, kızgınsın ben de kırgınım ama uzatmanın bir âlemi yok! Dilan'ın kırılmışlıklarına mı saysak tüm bu olanları? Tamam, ihtimal verdi ve inciterek de olsa sana sordu. Ama her şeye rağmen sen ne söylersen ona inanırım da dedi. Ben Sabiha'ya inandım demedi. Çok geç dediğin de 1 gece 1 gün bile değil. El insaf...

* Üç ay bir odada zincirlere kilitli kalmış Dilan için Baran'ın "Seni eskisi gibi odaya mi kilitleyim." Demesi bana çok ağır geldi. Evet, Dilan'ın başına gelenleri bilmiyor Baran ama ona annesinden kalan Klostrofobi korkusunu biliyor. Baran'ın daha önce de şimdi de Dilan'ı odaya kilitlemekteki amacının aslında Dilan'ı korumak için olduğunu da ben biliyorum. Ama her şeye rağmen biz bu cümleyi Dilan'ın yüz ifadesini gördükten sonra düzeltip "Seni korumak için odaya kilitlemem gerekiyorsa yine kilitlerim." Demesini çok bekledim. İki cümlenin arasında çok ince bir çizgi var.

* Ahhh benim çevresi yılanlarla sarılı Fırat’ım; babana rağmen kalbinde öyle güzel bir iyilik öyle güzel bir merhamet kalmış ki onu ilk Gül çıkardı ortaya sonra Kudret amcan desteklemeye başladı. Her koşulda Baran'a olan desteği ve Gülşah olayında koşulsuz ona inanması kalbimi çalmasına yetti. Mutluluğun yakın, biliyorum.

* Dilan'ı her şeyi Baran'a anlatması için ikna etmeye çalışan Gül'ün Dilan'a olan biteni anlatmayışına ne demeli? Kızım siz ikinizi küçükken 3 kere havaya atıp 2 kere mi tuttular? Allah için tüm kötü insanlara karşı gelmeye cesaretiniz var ama gerçekleri anlatmaya yok. Yıldım...

* Sonunda Gülşah meselesi kapandı diye düşünüyorum. Sabiha affedilir mi affedilmez mi bilmiyorum ki mutlaka affedilecektir. Ancak kendisine zarar vermesini geçtim sevdiği adamı vurup canıyla savaş vermesine sebep olanın Sabiha ile empati kurmasını kabul edemiyorum. Ben empati delisiyim. Herkesle empati kurabilirim mesela ama sevdiklerime zarar verene kadar. Sabiha acılı bir anne tamam ama iyi bir anne değil. Olsaydı kızının içinde bulunduğu durumu fark ederdi. Baran'ın Sabiha'yı anlamasını anlarım. Kendisini vurduğunu ve hatta Dilan'ı kendi canıyla tehdit ettiğini öğrense bile fakat Dilan'ı üç ay boyunca ayaklarından bir odaya zincirlediğini öğrenene kadar. Bunu öğrendikten sonra onu affetmesi bana bile fazla gelir.

Keyifle izlediğim, dolu dolu bir hafta geçti. Ben eminim ki Gülşah meselesi de Sabiha'da bir amaca hizmet edecek, ilerleyen bölümlerde. Keza üç beş bölümlük bir dizi değil seyrettiğiniz. Ucu belli değil. Yazan, yöneten, kamera arkası ve önü emek veren herkesin emeklerine sağlık. 

 Sevgiyle kalın…
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER