Son arzunuz nedir? Gelip de size sorsalar aklınıza ilk kim gelir?
Yargı’nın yayınlanan son bölümlerinde kendinizi bu sorulara verecek bir cevap
ararken buluyorsunuz. Sizin cevabınız belki net değildir ama Ilgaz ve Ceylin’in
cevabı çok net hatta soru sormaya bile gerek duymuyoruz onlara çünkü gözlerine
baktığımızda her şeyi anlayabiliyoruz.
Geçtiğimiz bölüm yoğun dram sahneleriyle içimizden geçen dizimiz
sezon finali bölümüyle de bize acı çektirmeye devam ediyor. Eren’in desteğinin
ardından Ceylin her ne kadar gücünü az da olsa toparlasa da hala tek yapmak
istediği şey Ilgaz’ı görebilmek, sağ veya ölü. Ilgaz’ı görmesine izin
verilmediğinden tek yapabildiği onu hayallerinde yaşatmak. Bölüm boyunca kimi
zaman eski anılarını hatırlayıp avunmaya çalışıyor, kimi zaman ise zihni ona
oyunlar oynuyor ve aslında gerçek olmayan Ilgaz’ın gerçekmiş gibi, hiç ölmemiş
gibi yanında olduğunu sanmasına sebep oluyor.
Morgda başlayıp nezarette son bulan halüsinasyon sahnesi boğazımı
düğümledi. Pınar Deniz, Ceylin’in Ilgaz’ı gerçek sandığı her anı bize o kadar
güzel yansıtmış ki, izlerken ben de Ceylin ile birlikte o karmaşanın
içerisindeydim.
“Sevgilim, beni bırakıp nereye gittin?
Sensiz nasıl yaşayacağım ben?”
Ardı arkası kesilmeyen
halüsinasyonlarla biz de Ceylin ile hayal mi gerçek mi ayırt edemeden bir
kabustan uyanıp diğerini görmeye başlıyoruz. Morgda Ceylin’e sarılıp “Sevgilim,
seni bırakıp gider miyim” diyen Ilgaz’dan uyanıp sanki yine Ceylin başına bir
dert açmış da Ilgaz ona sitem ediyormuşçasına bir sahneye geçiyoruz, bu
sahnenin de hayal olduğu gerçeğini anladığımız an günlerdir hiçbir şey yememiş
olan Ceylin’e tavuk pilav getiren Ilgaz’ı görüyoruz. Tavuk pilav… Bir an olsun
Ilgaz gerçekten Ceylin’e tavuk pilav getirdi sanmış olabilirim. Çünkü Ceylin ne
zaman bir şey yemese Ilgaz ne yapar eder o tavuk pilavı Ceylin’e yedirirdi.
Ceylin her seferinde hayal olduğunu hissetse de Ilgaz’a sımsıkı sarılıyor ve
maalesef her seferinde kendini soğuk nezaret bankında yatarken Ilgaz’sız
buluyor.
“Bana Ilgaz’ın bir eşyasını getirir
misin? Ödüm kopuyor kokusunu unutacağım diye.”
Koku gerçekten çok garip bir şey. Bir
insanın yüzünü unutabilirsiniz, dokunuşunu unutabilirsiniz, sesini unutabilirsiniz
hatta zaman geçtikçe size hissettirdiklerini bile unutabilirsiniz ama kokusunu
unutamazsınız. Hiç böyle çok kalabalık bir caddede yürürken burnunuza gelen
tanıdık bir kokuyla o kalabalığın içinde kalakaldığınız oldu mu? O kokunun
yavaşça kalbinize sirayet ettiğini ve orada çok derinlere gömdüğünüz tanıdık
bir yerlere dokunduğunu hissettiniz mi? Ben hissettim. Böyle güçlü bir hissi
kaybetmekten korkmak nasıl acı verici bir duygudur tahmin bile edemiyorum. Tam
bu kısımda flashback sahne giriyor araya. Ilgaz ve Ceylin’in mutlu bir
gününden. Muhtemelen bir hafta sonu tatillerinden. Bana daha çok pazar günü
gibi geldi, pazar günü huzuru hissettirdi. Milyonlarca insanın arasında bile
birbirlerini kokularından tanıyabileceklerini iddia ediyor çiftimiz. Bunu
kanıtlamalarına gerek yok şahsen ben direkt inandım. Ilgaz’ın gri kapşonlusunu
getirmeleriyle birlikte Ceylin kokuyu unutmamak, hep yanında hissetmek için
hemen üzerine giyiyor ve final sahnesine kadar da çıkarmıyor kocasını
üzerinden.
Ceylin tüm bu kafa karışıklığını
yaşarken Yekta, Eren ve Derya Ceylin’i nezaretten çıkartmak için uğraşıyorlar.
Bu esnada Ceylin bir halüsinasyon daha görüyor. Halüsinasyon demek ne kadar
doğru olur bilemedim rüya da denebilir. Rüyada halüsinasyon diyelim. Bu sefer Derya’yı
görüyor yakın zamanda o da eşini kaybettiği için teselli veriyor Ceylin’e. Ben
bu sahnenin gerçek dışı olduğunu anladığım an Ceylin’in akıl sağlığı konusunda
ciddi olarak endişelenmeye başladım. Ilgaz’ı rüyalarında görüyor olması,
kafasında hala yaşıyormuş gibi kurması bir noktaya kadar normal sayılabilirdi
bence ancak başka insanları da görmeye başlaması akıl sağlığının iyiye
gitmediğinin en büyük göstergesi gibiydi.
59.
bölümde Ilgaz hapse girdiğinde Ceylin kendini nezarete aldırmıştı, birlikte
yemek yemişlerdi. O sahnede sohbet ederlerken Ilgaz, Ceylin’e “Seni yanıma
almasalardı ne yapardın?” diye sormuştu Ceylin de “Karşıma çıkan ilk
insanla tartışır, kendimi nezarete attırırdım.” demişti. Tam Ceylin’lik
hareketti. Ilgaz pek belli etmese de hoşuna gitmişti Ceylin’in bu düşüncesi.
Zaten bence Ilgaz, Ceylin’in en çok bu zincir vurulamaz hallerine aşık. Son
bölümde de biraz üzücü bir benzerlik olarak Ceylin, Ilgaz’ın cenazesine
gidebilmek için bayılmış numarası yapıyor ve hastaneden kaçmaya çalışıyor.
Başarılı olamıyor ancak bunu denemiş olduğunu Ilgaz görebilseydi gözlerinin ta
içi yılgın bir hoş görüyle gülümserdi eminim.
Ceylin,
Ilgaz’ın cenazesine gidemiyor ancak sonunda suçsuz olduğu anlaşılıp nezaretten
çıktıktan sonra mezarına gidiyor.
“Sevgilim,
gerçekten gittin mi? Bıraktın mı beni gerçekten? Nasıl yapacağım ben sensiz?”
Ceylin’in
Ilgaz’ın mezarının başında sabahtan akşama kadar ağlaması bana çok tanıdık bir
şarkının “sen yokken ne gece ne de gündüz” sözlerini hatırlattı. Gerçekten
ne ay var ne de yıldız, her yer karanlık ve ıssız Ceylin Ilgaz’sız hiçbir şeyi
göremiyor.
Benim
kafamda sadece IlCey’in nasıl kavuşacağı sorusu olduğu için bizim tayfa artı
canımız ciğerimiz avukatımız Yekta’nın Ceylin’in suçsuzluğunun ispatı ve
Ilgaz’ın sözde katilinin kim olduğu bilmeceleriyle uğraştığı sahnelere fazla
kendimi veremedim açıkçası. Ancak Yekta - Ceylin ikilisine hatta belki de yeni
yeni temelleri atılan “Tilmen & Erguvan Kaya Hukuk Bürosu”na
değinmeden geçemeyeceğim. Ceylin’in Ilgaz’a duyduğu büyük aşka gün be gün daha
da derinden şahit olan Yekta’nın kalbi, bu kocaman aşkın etrafa yaydığı ısı ile
yumuşamaya başladı gibi sanki. Ceylin, Ilgaz ile planladıkları Alaçatı
tatilinden bahsederken “Arabada olsaydım, gözlerimi açsaydım, o benim
yanımda olsaydı…” Yekta’nın içi gidiyor resmen. Şakasına da olsa
birbirlerine “babam”, “kızım” diye hitap ettikleri sahneler çok çok
anlamlıydı bu yüzden.
Turgut
Ali’nin tutuklanmasıyla derin bir nefes alınsa da Ilgaz’ın acısı hala yürekleri
yakarken alınacak bir nefesin fazla da önemi olmuyor. Hatta Ceylin’in aldığı
her nefes daha da canını yakıyor. Çünkü katili bulmak demek Ilgaz’ın öldüğünü
kabullenmek demek. Evlerindeki ilk sahnede Ceylin’i yatakta Ilgaz’la
fotoğraflarına, videolarına bakıp telefonun ekranından Ilgaz’ı öperken
buluyoruz. Ilgaz’ın gri kapşonlusu hala üzerinde. Bu sahnede yatağın Ilgaz’a
ait olan tarafında yatması da kalbimi mümkünmüş gibi biraz daha acıttı.
Evdeki bir
sonraki sahnede ise bizi bekleyen bir sürpriz var. Ceylin’in elindeki hamilelik
testi. Uzun zamandır çocuk istediklerinden muhtemelen evde hamilelik testi bulunduruyorlardı
ancak ne oldu da Ceylin testi eline aldı orasını bilemiyorum. Zaten dizinin bu
sahnesinden sonra hiçbir şeyi tam olarak bilemiyorsunuz. Her şey yeni sezonda
netliğe kavuşacak gibi duruyor. Büyük ihtimalle hamilelik de üçüncü sezona
atılmış tatlı bir düğümdü. Sema Ergenekon’un şu ana dek senaryoya atmış olduğu
en minnoş düğüm olabilir.
Devamında
bizi bekleyen bir minik sürpriz daha var. Meğerse Ilgaz ve Ceylin dört kişilik
bir çekirdek aile olma yolundaymış da biz henüz bilmiyormuşuz. Eren, Ilgaz ve
Ceylin’in bir köpek sahiplendiğinden, bugün barınaktan alınması gerektiğinden
bahsediyor ancak Ceylin hiç oralı değil. Ilgaz’dan sonra geride kalan her şey
anlamını yitirmiş gibi Ceylin’in hayatında. Ancak Eren, Ceylin’i bir şekilde
ikna ediyor ve yola düşüyorlar.
Ceylin gözlerini açtığında etraftaki rüzgâr gülleri ile Alaçatı’da
olduğunu anlıyor. Ceylin’in “Eren yapamam nasıl yapacağım, geri dön lütfen.”
repliği ne kadar beni üzse de İzmir'in havası ta ekranın başındaki bana bile
iyi geldiğinden yaşayacaklarımızı önceden hissetmişim gibi içim hafiften ferahlamaya
başladı. Araba sahnesinde bir de arka koltukta minik köpeğimizi görüyoruz.
Aileye hoş geldin köpekçik. Umarım bizimkilerin koşuşturmacalı hayatına
alışabilirsin ama emin ol ki artık harika bir aileye sahipsin.
Ceylin’in otele girdiği ilk sahnede bile dahası mümkünmüş gibi
canımızı acıtmaya devam edecek olaylar oluyor. Resepsiyonist hanım kaç kişilik
rezervasyon yaptığımızı hatırlatmasanız olmaz mıydı mesela. Sevdiğimizden ayrı
düşmüş olabiliriz sonuçta.
Ceylin’in yatakta uzandığı ve bir rüya daha gördüğü sahne çok
etkileyiciydi. Zaten bölüm baştan sonra rüyalar ve halüsinasyonlarla doluydu
ancak yatak sahnesi çekilirken arkada izlemeyi çok isterdim. Hayali bir sahne
olduğu için Ilgaz mutluydu. Külah kokusunun harikalığından falan bahsediyordu o
derece bir mutluluk. Ceylin ise kafayı yemiş bir şekildeydi. Adeta delirmişti
artık. “Sen gerçek değilsin, bu bir rüya, sen öldün.” diyerek kendini
teskin etmeye çalışıyordu. Ardından uyanmayı başardı ama maalesef Ilgaz yine
yanında değildi, yine hepsi kafasının ona kurduğu lanet bir oyundu.
Tam buralarda Son Arzum’un melodisi kulaklarımıza dolmaya
başlıyor.
“Gelse bile son günüm
Koluna alsa ölüm
Gözlerimin önünde
Seninle geçen günüm
Senden sonra kalbimi
Sevgilere kapadım
Ben seninle o günü
Bin yıl gibi yaşadım”
Ceylin dünyanın en güzel mavi
elbisesini üzerine giymiş. Yine Ilgaz’ın gri kapşonlusunu yanına almış,
çantasına asmış.
“Son arzun nedir diye
Gelip de bana sorsalar
Gözlerime bakıp da
Her şeyi anlasalar”
İşte tam bu sözlerde Ilgaz ve Ceylin’in birbirlerinden sonraki en
büyük son arzusu kadraja giriyor. Minik bebekleri. Fetüs IlCey’i Ilgaz ve
Ceylin’den bile önce ilk bizim öğrenmemiz çok tatlı olmuş. Gerçi okuduğum
yorumlara bakacak olursak Ceylin’in hamile olduğunu bildiğini düşünenler de var
ancak bence Ceylin testi yaptı ancak sonuca bakmadan odadan çıktı. Hamilelik testini
elinde tuttuğu ilk sahneden beri büyük bir isteksizlik mevcuttu zaten üzerinde.
Ilgaz’sız ne testi yapmak ne de sonucuna bakmak istemedi muhtemelen. Testi
yapmaya bir noktada cesaret etti ancak gücü sonucuna bakmaya yetemedi. Eğer
gücü yetseydi ve bakabilseydi, o iki çizgiyi gördükten sonra Ilgaz her ne kadar
yanında olmasa da bebekleri onu en azından tebessüm ettirirdi diye düşünüyorum
ben.
Ceylin, Ilgaz’la el ele gezmenin hayalini kurdukları Alaçatı
sokaklarında bir başına gezerken Ilgaz'ın gri kapşonlusunu kaybetmesiyle finale
yaklaşmış oluyoruz. Bu sahnede Ceylin’in telaşla hırkayı sorduğu iki kişi
değerli senaristimiz ve yönetmenimiz. Ceylin en doğru kişiye sormuş aslında
hırkanın nerede, kimde olduğunu. Ancak usta bir oyunculukla bilmediklerini
söylüyor Sema Ergenekon ve Ali Bilgin, en iyi onlar bildiği halde üstelik. O
esnada Ceylin gri kapşonluyu bir başkasının üzerinde görüyor ve ardından
koşmaya başlıyor. Üzerindeki benim diyerek adamı kendine döndürüyor ve...
Ceylin’in “Üstündeki benim hey!” demesi ve Ilgaz’ın Ceylin’e
dönmesiyle birlikte ortamdaki hava ağırlaşıyor sanki. Zaman yavaşlıyor, koskoca
sokakta yalnızca ikisi kalıyor. Daha doğrusu üçü. Ilgaz, Ceylin ve henüz
varlığını bilmedikleri bebekleri.
Final sahnesi kısaydı ama etkileyiciydi. Etkileyici oluşu
oyunculuklardan da kaynaklanıyor olabilir. Birbirlerine olan bakışları, ilk
temasları o kadar gerçekti ki sanki Pınar ve Kaan’ı alıp haftalarca
görüştürmemişiz Pınar, Kaan’ı kaybettiğini sanmış gibiydi. Oyunculuk gerçekten
çok büyülü bir meslek. Bir şeyi “mış” gibi yapmaya çalışıyorsun ama çok
yapmacık olursan bu sefer seyirci her şeyin bir kurgu olduğunu hisseder. Hem “mış”
gibi yapıp hem bu kadar gerçek hissettirmek her partnerlikte rastlanır bir şey
değil maalesef. Bir kez daha hayran kaldım o yüzden.
"Sen misin sevgilim?"
"Benim sevgilim."
Ceylin günlerdir gördüğü türlü halüsinasyon ve rüyalar sebebiyle
bu gördüğünü de kafasında kurduğunu düşünüyor ilk. Hatta sadece Ceylin değil
izlerken siz de “Acaba kafayı mı yedim sonunda ya” diyorsunuz içinizden.
Ama hayal değil gerçek. Hem de hiç olmadığı kadar. Birbirlerinin yüzlerini
avuçlarının içine aldıkları, Ilgaz’ın Ceylin’i içine sokarcasına sarıldığı,
gözünden kendisi için akan yaşları öptüğü o an hayal olamayacak kadar güzeldi.
Bu sahnenin bana hissettirdiği sevinçten başka duygular da var. Ilgaz
çöp konteynerinde bulunduğunda kalbi yavaş da olsa atıyordu. O konteynerin
içinde kim bilir neler düşündü veya hissetti. Muhtemelen bir daha Ceylin’i
göremeyeceğini düşündü. Birlikte kurdukları bütün hayallerin yavaş yavaş
elinden kayıp gittiğini hissetti. En az Ceylin kadar acı çekti. Ceylin’in tüm
hayallerinde Ilgaz mutluydu en azından umutluydu, gülüyordu. Ama
kavuştuklarında yüzünde o mutluluktan eser yoktu hatta Ceylin'den daha da kötü
bir durumda gibiydi, özlemden mahvolmuş haldeydi. Ilgaz hep böyleydi aslında.
İlk bölümden beri Ceylin’e dair her şeyi kendine dair olanlardan önde tuttu.
Mutluluğu da acıyı da. Tüm sevdikleri kendisini ölü sanarken, büyük bir travma
yaşamışken bile ne kadar istemeden de olsa Ceylin’in acısına sebep olduğu için
kahroldu son sahnede. Kaan Urgancıoğlu çok iyi hissettirmiş bize Ilgaz’ın
özlemini. İki bölümdür Ilgaz ve Ceylin’in gerçekliği adına tüm kalbini veren
partnerine bir armağan gibiydi Ilgaz’ın gözlerinin Ceylin ile buluştuğu ilk
sahne.
Dizi hakkında yorumlarımı yazarken haddime mi bilmiyorum ama biraz
Yargı ekibinden bahsetmek istiyorum. Sezon finalini birlikte izlemişler, önüme
birkaç videoları düştü. Pınar Deniz ve Kaan Urgancıoğlu partnerliğine kocaman
bir nazar boncuğu konduralım hemen. Böylesine iyi anlaşan, böylesine pozitif,
birbirini seven bir ekipten kötü bir dizi çıkması mümkün değilmiş zaten.
Ülkemizde dizi süreleri bu kadar uzunken, bir bölümün senaryosu yüzlerce
sayfayı geçmişken birbirlerine ve yaptıkları işe olan saygılarını yitirmemiş
olmaları hem kendileri hem de izleyenleri için çok büyük bir şans bence. İlk
yayına başladığında tek sezon olarak düşünülen bir dizinin önce ikinci sezon
onayını, ardından üçüncü sezon onayını alması da kanıt niteliğinde.
Her ne kadar Yargı bir dizi, Ilgaz ve Ceylin kurgu olsa da tüm bu
kendimce yorumladığım sahneleri böylesine izlenebilir kılan tek şey bazı
hislerin gerçekliğinde saklı bence.
Bir önceki yazımda da değindiğim gibi Yargı’nın üçüncü sezonundan
tek beklentim biraz daha yüzümüzü güldürmesi.
Biliyorum Yargı yüz güldürme
amacıyla yapılan bir dizi hiçbir zaman olmadı ancak hepimiz biraz mutlu olmayı
hak ettik bence eminim siz de böyle düşünüyorsunuzdur çok değerli senaristimiz.
Yargı’da emeği geçen herkese binlerce teşekkür, Yargı ekibine
kocaman bir alkış.
Beni okuduğunuz için çok teşekkür ederim. Üçüncü sezon ilk
bölümünde hatta belki ilk tanıtımında görüşmek dileğiyle.
Sevgiyle ve aşkla
kalın…