Bu yazı Darmaduman
dizisinin neden başarısız olduğu hakkında olacak. Dizinin ilk 2 bölümünü
izledim. Beni kendine bağlamadı. Fazla problemli bir senaryo vardı. Tutma
ihtimalini düşük görmüştüm. Kanal gün değişikliğine gitti. Fakat alınan
reytingler sorunun gün ile alakalı olmadığını bize gösterdi. Peki sorun
neredeydi? Bu konuda bir tweet serisi yazmıştım biraz daha derli toplu olarak
bu konuyu ele almak istedim.
Dizinin senaryo açısından
sorunlu yanları var. Bu yanlar bir dizinin izleyicide bir anlam ifade etmesi ve
seyir zevkini baltalayan sorunlar. Seyir zevki olmayınca da izlenmiyor haliyle.
"Baştan söyleyeyim.
Benimki öyle acılı, kanlı, dehşet bir hikâye falan değil; basit, düz...
Çoğumuzunki gibi bir
büyüme hikayesi.
Ama sadece benim değil,
babamın da büyüme hikayesi. Hatta tüm ailemin büyüme hikayesi. Ve tam olarak
İstanbul'a doğru yola çıkmamızla başlıyor."
Darmaduman dizisi Kerem'in dış
sesinden bu cümlelerle başlıyor. Vaat ettiği şeyi bize dış ses kullanarak
açıklama ihtiyacı hissetmişler. Dizi bize vaadi bu.
Bu bir aile hikayesi ise, bize bir aile
hikayesi izletecek iseniz bu ailenin bir amacı olması gerekir. Ailenin amacı
konusu dizide çok muallak kalıyor. Genel olarak İstanbul'a taşınan bir aile
görüyoruz. Babaannenin evine taşınıyorlar. Seyircideki soru işaretleri burada
başlıyor. Başrol kim mesela? Bu başrolümüzün isteği ne? Bu isteğinin önündeki
engeller neler? Bu başrolümüzün sıradan hayatına çomak sokan onu yeni bir
maceranın içine atan tetikleyici olay ne? Bunlar senaryonun en temel soruları?
Peki bu dizide bunlara cevap var mı? Ben bulamadım. Bulduğum cevaplar da beni
tatmin etmedi açıkçası.
Bu ailenin sıradan hayatı
nasıldı bilmiyoruz. O hayatı değiştirmeye, taşınmaya sebep olan olay ne mesela.
Bu aile neden taşınıyor? Bu konuda dizi iki farklı seçenek sunuyor. Çocuklar
üniversite kazanmış, anneanne kalp krizi geçirmiş. Bu taşınma karşısında
aldıkları riskler neler? Potansiyel zorlukları öğreniyoruz ama ikna olmuyoruz.
Harun bir tercih yapmak zorunda kalmış bu tercihi neden yaptığı konusuna ikna
olmuyoruz. Çünkü görmüyoruz. Senaryoda temel kural “anlatma, göster”’dir. 25
yıl sonra istemediğin halde baba evine taşınmak zorunda kalıyorsan eğer bunun
çok sağlam duygusal temelleri olması gerekir. Seni bu hayata zorlayacak
sebepler olması gerekir. Öyle annen kalp krizi geçirdi, çocuklar okul kazandı
diye olmaz. Olsa da inanmayız. Neden annesine yakın bir eve değil de direkt
annesine taşınma gereği duydu? Cevabını bulamadığım bu soruyu bana sorduruyorsa
olaylar, yanlış giden bir şey var o zaman. İkna olmuyorum. Dizideki duygusal
olarak bağ kurabileceğim tek karakter Harun. Ama onun kararlarının arkasında
durmam için gerekli olan doneler eksik. En büyük eksiklik dizideki bütün önemli
olayların anlatılarak geçiliyor olması. Kerem’in ağzından, Yağız’ın ağzından,
başkalarının ağızlardan.
Mesela Harun'un geçmiş bir travması var. Dizide en bağ kurulabilecek karakter Harun.
O'nun -babasına benzememek amacıyla- çocukları için almış olduğu riskleri
bilmediğimizden, bu riskleri almasının altında yatan temel travmaya dair elle
tutulur veri olmadığından onunla empati kuramıyoruz. “Ben babam gibi
olmayacağım” diyor. Babası ne yaptı bilmiyoruz ki babam gibi olmayacağım
derken, biz de “Olma aslanım sen sakın babana benzeme” diyelim. Ya da Kerem
için karakterinden ödün verdiğinde “İşte bu be babasının ona yaptığını yapmadı”
diyelim. En temel olayı bilmediğinden, seyirci neyi nereye koyacağını
anlamlandıramıyor. Boşlukta savrulup gidiyoruz. Bu ana olaylar hep anlatılıp
geçiştiriliyor. Bu yüzden de dede Harun’a "Ne işin var benim evimde"
dediğinde biz hiçbir şey hissetmiyoruz. Çünkü Harun ile bağ kurmadık ki neyine üzülelim. Oysa ki bölümün en can
alıcı cümlesi o? Ama beni o cümlenin ağırlığına hazırlayacak sahneler yok. Kerem'in
dış sesinden duyduğum birkaç söz istenilen duygunun seyirciye geçmesini
sağlamıyor. Hatta duyguyu daha da aşağıya çekiyor. O cümlenin seyircide bir
anlamı olması için Harun için o evin ne anlama geldiğini hissetmiş olmamız
gerekirdi. Babası ile çatışmasını o çatışmada haklı tarafın Harun olduğunu
görmemiz gerekirdi ki ilk bölüm sonunda Harun o evde kalmak istemediğinde biz
de ona hak verelim.
Hastanedeki duygusal
konuşma. İzleyenlere sormak isterim. Harun orada babası ile konuşurken kaç kişi
bir şeyler hissetti acaba. Ben bir şey hissetmedim açıkçası. Onun da bir temeli
yok dizide. Harun’un babasını sevdiğine ama ona kızgın olduğuna dair bir
bilgimiz yok. Ama bir anda durup dururken Harun babasına duygusal bir konuşma
yapıyor. Dizinin tasarımının yanlışlığı burada ayyuka çıkıyor. Dizi İstanbul'a
taşınma ile başlıyor. Sonra biz görüyoruz ki Harun babası hastanelik olmuş
Harun, İstanbul'a gelmemiş. Annesi kalp krizi geçirmiş Harun İstanbul'a
gelmemiş. (Aksine yönelik bir sahne ya da bilgi yok) Çocuklar okulu kazanıyor
sonrasında taşınma kararı alıyor. Bence dizi bu hali ile 2. bölüm havası
veriyor. Babası hastanelik olduğunda Harun’u görmüyoruz. O habere ne tepki
verdi bilmiyoruz. Annesi kalp krizi geçirmiş ona tepkisine dair de bir bilgimiz
yok. Taşınma kararının altında yatan motivasyon da sahici gelmiyor. Bütün
bunların işlendiği bir Eskişehir bölümü olmalıydı bence. Harun'un İstanbul'a
taşınma kararı (istemediği halde zorunlu olarak) dizinin ilk bölüm finalinde
olmalı ve bu hali 2. bölüm olmalıydı.
Çocukların bulaştığı
olaylar gelirsek oralar hiç gerçekçi değil. Ailesi türlü zorlukları göze alıp
onlar için bütün düzenini bozmuşlar. Burslu okuyacakları bir okulda başkasının
kavgasına karışan bir delikanlı. Sebep üç kişi karşısında tek kişi olması. Ya
yesinler senin delikanlılığını diyorum. Kerem girdiği olayın öyle bir sonuç
doğuracağını bilmese bile başkasının kavgasına karışmak bu kadar kolay olmaz.
Hele ki hiç tanımadığın biri için. En fazla kavgayı ayırmaya, engellemeye
çalışırsın. Burası çok önemli bir nokta. Sonraki olayların ateşlendiği yer
burası. Kerem neden yumruk atma gereği duyuyor? Bunun mantıklı bir cevabı var
mı seyirci için. Yok. Alt yapısı olmayan bir tepkime sonucu gelişen olaylar
silsilesi. Olayların ilk halkası sağlam bir zemine oturmayınca, inandırıcılık
ortadan kalkıyor. Geriye lay lay lom bir gençlik dizisi kalıyor. Hayatı bu
kadar düzgün yaşamaya çalışan Harun’un yetiştirdiği çocuklar aşırı özgüven
patlaması yaşıyorlar. Bunları yemiş gibi yapabiliriz ama sabun köpüğü gibi
seyirciye hiçbir duygu geçmiyor. Çünkü hissetmemizi istedikleri şeyin altı
doldurulmuyor.
Karakterlerin hiçbiri ile
bir bağ kuramıyorsunuz. Bütün karakterlerin travmaları ağızlara sakız olmuş.
Kardeşim anlatma ya. Biz anlayalım bırak seyirci olarak. Derin’in travmalarını
başkasının ağzından dinliyoruz. Sen şöylesin böylesin. Ben Derin ile niye
empati kurayım ki. Gözleri dolu dolu oldu diye mi? Duygu böyle oluşmuyor. Duygu
oluşsun istiyorsanız annesine annelik yaparken gösterin Derin’i bak bakalım
neler değişiyor. Dışardaki hayatı ile evdeki hayatın tezatlarını sızmış bir
anne göstererek kurup geçiyorsunuz. Duyguyu inşa etmeden yıkıyorsun. Derin
annesinin nafakasının garantisi gibi görüyor kendini, babasının vitrini gibi
görüyor. Peki bunu nasıl öğreniyoruz. Başka bir senaryo hatasıyla, Yağız'ın
ağzından. Bir karakterin kendini nasıl gördüğünü ya da hayattaki var oluşunu
dayandırdığı şeyleri gereksiz bir tehdit sahnesi için meze yaparsanız kusura
bakmayın ama reyting falan alamazsınız. Göster kardeşim bunları bana olaylar
ile. Ben de Derin ile bağ kurayım. Babası onları nasıl terk etmiş Yağız'dan
öğreniyoruz. İki kelime ile. “Yağmurlu bir günde, bla bla bla “ bunları
öğrendik diye empati kurulmuyor. Bunlar
boşa giden hatta ters tepen sahneler. Çarçur edilmiş anılar, hikayeler.
İlişkiler. Görüp empati kuracağımız bütün olayları karakterler konuşurken
öğreniyoruz. “Anlatma, göster” en temel kurallardan biridir. Anlatırsan duygu
yok olur. Gösterirsen seyirci zaten anlar ve empati kurmaya başlar karakterler
ile.
Kerem ile Derin arasında
temeli olmayan duygusal ilişki ise tuz biber oluyor. Yine alt yapısı olmayan
bir ilişki. Gençken hızlı âşık olur insan ama bunu temellendirmen lazım,
seyirciyi bu ilişkiye hazırlaman lazım. İki karakter için de bu ilişkinin
başlama hızına şahsen inanacak elle tutulur hiçbir veri bulamıyorum. Çok hızlı
gelişen bir sürece inanmıyoruz.
Bu hali ile dizi çok uzun
sürmez. Çünkü teknik olarak en temel senaryo kuralları ihlal ediliyor. Sağlam
bir karakter arkı yok. Bağ kurup izleyeceğimiz bir karakter yok. Merak unsurunu
diri tutacak bir yapı yok. Sadece senaryo tasarımı, matematiği yanlış bir dizi
var.