Tozluyaka’nın Zeyno’su: Serra Pirinç!

Tozluyaka’nın Zeyno’su: Serra Pirinç!
Dökmediğin gözyaşını öyle bir alır ki hayat senden, sadece seyredersin. Kolundaki bir yarada gizli kalanlar; bir bilekliği her gördüğünde dostunla artık yaşanamayacak güzel günler, acılar; sessiz kalarak uçurtmayı beraber uçuramayacağın, uçurmanın her geçen gün zorlaştığı bir aşk; parçalanmış bir aile ve bununla değerinin sandığından az olduğunu öğrenmek ile alır göz yaşlarını hayat senden.
 
Ama onun huyudur, muziptir. Alırken, bir sür şey de katar sana. Eşit bir terazi gibi, ölçüsü şaştı sanırsın ama hep eşittir, adına da yaşam; denir... İşte Zeyno bunlar ve daha fazlası: Sınanmalar, kayıplar, sevinçler, yollar...
 
Ve bir not: O dört kişi, tekrar tutar uçurtmanın ipinden zamansızlıkta...
 
Tozluyaka’yı başladığı andan itibaren keyifle izliyorum ve hakkında da arada naçizane yazılar yazıyorum... Bu işlerde çalışmak için çalışan biri olarak da bundan öte bir seyirci olarak da Tozluyaka benim zamanımı ayırabileceğim nadir işlerden biri.  Burada diğer işleri veya TV’yi küçümsemek değil niyetim, değerli senarist hocamın da dediği gibi: “Burayı küçümsersen burada çalışmazsın.” Ben de burayı küçümsemiyorum, dizi süreleri başta olmak üzere başka sorunlar ile dizi izlemek gerçekten çok zorlaşıyor. Onun için dediğim gibi Tozluyaka kalbur üstü bir iş ve zamanı değerli kılıyor. Ben de bunu ifade ediyorum. Ve de bu dizi için bir kere daha teşekkür ediyorum!
 
Şimdi bu yazının asıl konusuna geçeyim:
 
Asıl konu: Dediğim gibi zaten arada yazıla yazıyorum ve Twitter’da bol bol floodlar ile naçizane bir iki kelam ediyorum dizi hakkında. Sonra neden karakterler, onların hikâyeleri ile ilgili yazılar yazmıyorum, çünkü onlar zaten hikâyenin yürütücüleri, dedim; ama bunun için hikâyenin ve karakterlerin pişmesi gerekiyordu bölümler ilerledikçe. Fakat bu dizide bu pişme uzun sürdü, çünkü dizinin çok yüksek bir temposu var, ki bu şükür edilecek bir şey ve bu tempo içinde karakterler bir oraya bir buraya sürüklendi ve şu an uzun uzun karakter üzerine konuşabileceğim bir duruma geldi. Ve ben de dizi için çok önemli olan, benim de çok sevdiğim karakter olan Zeyno ve onu şahane bir şekilde canlandıran Serra Pirinç hakkında bir iki kelam bir şey yazmaya karar verdim.
 
Ama Zeyno’ya geçmeden önce Serra Pirinç ve bundan önce hayat verdiği karakterler hakkında konuşmak istiyorum:
 
Serra Hanım’ın bir konuşmasına denk geldim ve orada şunları demişti “Küçükken hep böyle kendimi televizyonda hayal ederdim, yani ilgim o şekilde başladı, hep orada olmak isterdim.”
 
Bazı kimseler için -ben de dahil- televizyon bir hayal. Çünkü onunla büyüyorsun ki ben öyleyim, kendimi bildim bileli dizi TV izlerim. Tamam, şimdilerde çocukları TV’den falan uzak tutuyorlar. Doğrudur, yanlıştır benim konum değil... Ben de TV’den etkilendim ilk başta (tabii sonra TV ile sınırlı kalmadı da konu ben değilim ^^). Ve eskiden beri senaryo için bir hayal kuruyorum. Serra Hanımın da burada dediği şey bununla ilgili olur, olmaz ama bana geçen asıl duygu onun eskiden beri bunu istemesi, sonra bunu söylemesi ve şimdi orada olması. O kadar güzel bir enerji veriyor ki...
 
Dilenen bir dilek, edilen bir dua gökyüzüne üflenmiş; bulutlara karışmış ve o bulutlardakiler, kariyerinde/TV’de ilerledikçe yağmurun bereketi gibi düşüyor bir bir yeryüzüne! Her karakteri bu dileğin bir yağmur damlası gibi! İşte ben tam bunları hissettim. Ve de takip ettiğim, gördüğüm kadarıyla demin dediklerindeki hissiyatı da olumlu bir şekilde dışa vuruyor; tavrıyla, üslubuyla!
 
Şimdi de Zeyno öncesi karakterlerine bakalım: İlk defa (yanlışım yoksa Serra Hanımın ilk dizisi Bizim Hikâye, varsa kusuru bakmayın-) Bizim Hikâye dizisinde Müjde olarak izledim. Müjde’nin içinde olduğu sahnelerden keyif alıyordum.  Bilinçli olarak değil ama bilinçaltım galiba burada yeteneğini görünce kaydetmiş, daha ileride güzel yerlerde görürüz için ve doğru da çıktı. Adım adım ilerliyor çünkü!
 
Sonrasında 2021 senesinde yayımlanan Saklı dizisine kadar hiç denk gelmemişiz, orada da dizinin sonlarında asıl mevzuyu patlatacak konu için bir karaktere hayat veriyordu, görevini yerine getirmişti!
 
Şimdi sıra Zeyno’da:
 
1. Bölümde ilk defa Zeyno'yu gördüğümde Ali'ye âşık olduğunu anlamıştım. Ama daha yaşı küçük olduğundan bir yanlış anlama olduğunu ve ileride hikâyenin akışı içinde gerçek duyguları bulacağını düşündüm. (Ama ileride işin öyle olmadığını hissetim, bence.)
 
Sonrasında, annesi ile beraber yaşayan, babasının da uzun yol şoförü olduğunu da öğrenmemiz üzerine ve ileri ki bölümlerde annesi ile tartıştıklarında babası ile dertleşmesi üzerine babasını kahraman olarak gören, annesi ile çekişen, babasının -büyük ihtimalle- erkek çocuk sevgisini (babası bunu açıkça söylesin, söylemesin) hissetmesi üzerine de öyle davranan, Kader'in tavrı ile de annesini kollayıp gözeten bir kızdı. Babası geldiğinde de kahramanının etrafında nasıl pervane olduğunda da gördük bunu!
 
Serra Pirinç, arkadaşına âşık birini de bildiği sandığı doğruları başına yıkan annesi ve babası ile olan hikâyesinde de Arap’la olan dost bağını da acısını çok iyi yansıttığı sırdaşı, dostu Vefa'nın acısını da vb. her şeyi de yani Zeyno'yu o kadar güzel yansıttı ki, kocaman tebrikler!
 
Zeyno, bugüne kadar olmak istediği veya olmak istediğini sandığı şeyleri kendi ifadesi ile "mış" gibi sandım dedi ve âşık olduğu Ali'nin Cemre ile yakınlaşmasını gördü, ailesinin boşandığını öğrendi, annesinin aldatıldığını öğrendi, Vefa'nın acısı, bir kardeşi olduğunu öğrenmesi ve babasının gözüne girmek için çırpınan biri olduğunu ama erkek evladı önde tutan bir babası olduğunu, daha demin  dediğim belki söylemese bile bugüne kadar sezdirmiştir bunu, bundan dolayı ne yapsa erkek evlat isteyen bir babanın gözünde hep geride kaldığını öğrendi ve bir aydınlanma yaşadı!
 
Zaten karakterin kendini bulması için ailesel olayları ve diğer şeyleri büyürken; kavrayıp öğrenecek ve Ali'ye olan hislerini de bu yolda sorgulayıp, tartacak! Ama hangi yolda olursa olsun ne Ali ile ne de Arap ile ve hepsinin birbirlerine olan bağının hiçbir zaman azalmayacağını net bir ifade ile gördük. Arap'ın Bilal ile Kader konusundaki yüzleşmesinde Arap'ın Zeyno'yu düşünmesinde gördük. Sonrasında Cemre'nin 9. bölümde partiye davet ettiğinde Ali ve Arap'ın gitmek için Zeyno'ya bakmaları, o giderse gidecekler, aynı Vefa'nın partiye hep beraber gideceksek gidelim, demesi gibi. Vb. şeyler ile bu bağı net ifade gösterdiler bize!
 
Dizinin temposu o kadar yoğun ki biz bu karakterleri ilk 5 bölüm bu tempo içinde tanımaya çalışırken zorlandık. Ama nefes alıp, karakterleri bize çok güzel bir şekilde (dizi içinde de kendilerine "kimsin sen" ile) tanıttıkları bölüm olan 6. bölüm ile karakterleri tanıdık, tanımaya başladık! Ve bu bölüm, benim Zeyno karakterini de Zeyno'nun Ali'ye olan hislerini de Vefa ve Arap'ın Zeyno'nun Ali'ye âşık olduğunu bilmeleri ve birbirleri için diledikleri dilekler/ettikleri dualar ile bu dostluğu ve saydığım her şeyi tam anlamıyla gördüğüm, inandığım, sevdiğim, benimsediğim bölüm oldu; dilek balonu sahnesi de bunları hissettiğim sahne oldu!
 
Bu bölümde az önce de dediğim gibi Zeyno'nun kendini bulması için bir yolculuk lazımdı ve mahalledekiler dışında da bu yolculuğa eşlik edebilecek kişileri de (Ege ve Çağrı) tanımış olduk. Şimdi buradan yola çıkarak şunu diyeceğim: Senaryodaki amaçlardan, aslında temelinde yatan şey, biri de seyirciye bazı duyguları geçirmek, yani ona kendinde bir şeyler buldurmaktır. Benim de bulduğum Zeyno ve Ali ve Tozluyaka mahallesindeki dostluk...
 
Dediğim gibi kendimden bir şeyler buldum ve ileride Zeyno ve Ali'nin yolculuklarının sonunda, kaderlerinin ortak olduğunu düşündüğüm için, Zeyno ve Ali'nin olacağını düşünüyorum. Belki objektif olarak doğru yaklaştım, belki de az önce dediğim gibi kendimden bir şey bulduğum için sübjektif olarak olmasını istedim. Bu önemli değil, sonuçta bu benim kişisel yorumum, düşüncem. Zeyno ve Ali'nin kaderleri belki bir değildir, ben sadece bir olmasını isterim ama olmazsa olmaz.
 
Bundan önemlisi Zeyno'nun (bu yazı Zeyno yazısı olduğu için Zeyno ile devam) yolculuğunu, karakter gelişimini ve esas hikâyenin içindeki görevini izlemek, takip etmek! Ve bu da inanılmaz derecede Zeyno'yu sahiplenip ekrana güzel geçiren Serra Pirinç’in sayesinde.
 
Ama tabii ki bu diziyi ve bu dizinin bir parçası olan bu karakteri kuran, yazan Yekta Torun’un ve ekibinin; görselleştiren Semih Bağcı ve tüm ekibin emeğine sağlık!
 

 
Aynı akşam önce kendi ödül aldı, sonra dizi olarak ödül aldılar, ödüller için canı gönülden tebrik ederim, başarınız daim olsun. (4 yapraklı yonca emojisi)
 
Fenerbahçeli olması ile Serra Pirinç’e, börek sevgisinden dolayı Zeyno’ya kalp emojisi!
 
Naçizane bir yazı, teşekkürlerimle,
 
Naim!
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER