Seversin: Hapsoldum uzayına

Seversin: Hapsoldum uzayına
Oyun içinde oyun, zaman içinde zaman, hikâye içinde hikâye, dünya içinde dünya, uzay içinde uzay…
 
Ve bu iç içe geçmiş sarmalların içinde hapsolup günden güne kaybolmak, kaybolduğunu zannederken aslında derinlerde gizlenmiş olan gerçekliğini bulmak…
 
Asya’yla Tolga’nın da kesişen yollarının ilerlediği nokta tam olarak böyle bir hâl almaya başladı.
 
Birbirinden taban tabana zıt görünen hayatlarının, diğer yandan da bir o kadar aynı olan iç dünyalarının aynı yola girip ilerlediği yeni hikâye; birbirilerinin uzaylarında kaybolmalarına ve işin başında hiç tahmin etmeyecekleri noktalara doğru ilerlemelerine alan açmaya başladı.
 
İçine düştükleri zorunluluklar ve çıkmazlar silsilesi sonucunda el mecbur kabul ettikleri partnercilik, yeni bir seviye olarak ‘göstermelik sevgililik’ oyununu doğurdu. Ve bunu duydukları anda sadece esas ikilimiz şok olmakla kalmadı, bütün aile fertleri telef oldu.
 
Doğrusunu söylemek gerekirse; bir yaz dizisi içinde dizi çekerek ve içinde bulunduğu sektöre ufak dokundurmalar yapan, yani temelde kendini eleştiren bir duruma sahip olup televizyon çerçevesi içerisinde farklı bir yapıya olanak sağlayan bu senaryonun dönüp dolaşıp zoraki sevgililiğe bağlanması başta biraz tat kaçırsa da Asya ve Tolga’nın arasındaki ‘kediyle köpek misali didişme’ halinin devamı tabi ki eğlenceli oldu.
 
Didişme durumlarının son sürat devam etmesi bir yana, diğer tarafta alttan altta gelişen ‘akılda kalmalar ve iz bırakmalar’ da güzel etkiler yaratmaya başladı desem yalan olmaz tabi.
 
Çünkü her ne kadar işin gereksiz seviyede drama yaratarak tansiyon düşürten bir ‘el alem ne der’ temalı aile boyutu ve alttan alta yapacağı katakullilerle hikâyenin ‘sinsinatili sinsirellası’ kadrosunu dolduran bir Selin faktörü olsa da bu zorakilik içerisinde birbirlerini tanımaya başlayan Asya ve Tolga Tuna ikilisini; onların birbirlerinde yarattığı enerjiyle birleşen ufak etkileri görmek güzeldi.
 
Gerçi; bu etkileri biraz daha görsek ve taban tabana zıt duran bu ikilinin aslında derinlerde bir yerlerde ne kadar benzediklerini fark etmelerini, sonrasında gelişenleri ve Tolga’nın kırılması gereken egosuyla Asya’nın yıkılan duvarlarını görmeye başlasak çok daha iyi olacak gibi…
 
Bu aile dramları ve kanırtmaya varacak gibi duran zorlamalar da bir süre sonra tat kaçıracak, o çok belli.
 
Birlikte gittikleri mekân girişinde el ele magazin karşısına çıktıklarında evlilik konusunda verdiği o akıllara zarar demeçle izleyenlerin beynini kısık ateşte haşlayarak buharlaştıran Tolga’nın absürt komedi niteliğindeki hallerinin sonucunda mahalle eşrafının düğünün trende olacağını anlaması bunlardan çok daha komik sayılırdı mesela.
 
Ya da; evden kaçıp duran köpeğini zapt altında tutmak için tasmasına çip takıp kontrol eden sahipler misali kardeşinin telefonuna korsan program indiren bir maço abiyi seyretmektense Asya’yla olan konuşmalarını hatırlayıp onu yarı yolda bırakmış gibi olmamak adına kendini toparlayan ve Selin’in açık teklifini reddeden, Asya’nın söyledikleri aklının bir köşesinde dönüp dururken buna göre hareket etmeye başlayan bir Tolga görmek çok daha iyi bir seçenekti. Eğri oturup doğru konuşmak lazım yani.
 
Abisisin bu buram buram güvensizlik ve kontrol manyaklığı kokan hareketi, günün sonunda Tolga’nın paçayı kurtarmak için Asya’ya evlenme teklifi etmesi ve oyun içindeki oyunda yeni bir seviyenin açılmasıyla sonuçlandı gerçi. Yani bir saçmalık sonucu yeni bir komedi ve çatışma unsuru doğdu.
 
Bu unsurun peşi sıra getirecekleri ve doğuracağı yeni sonuçlar büyük bir merak konusuyken henüz birbirini tanıma ve dünyalarına kabul etme aşamasında olan esas ikilimizin atacağı yeni adımlar sonucu dünyalarının birbirine karışması işten bile olmayacak. Orası çok net belli oldu. 



BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER