• Mezarlık’ta idealist, hırslı, kadın
cinayetlerini çözmek ve adalet aramak için ataerkil düzene kafa tutan ve savaşan
‘’Önem’’ karakterini canlandırıyorsunuz. Proje teklifi geldiğinde neler
hissettiniz? Kadınlar adına böyle hassas bir projenin içinde yer almanız
hakkında neler söylemek istersiniz?
Mezarlık,
ülkemizin kadınlar, çocuklar, hayvanlar ve doğa adına geçirdiği bu karanlık
dönemine ayna tutan protest bir yapıt. Gelecekte bir gün, geriye dönüp baktığımızda,
bugünleri geride bıraktığımız adil ve refah dolu günlere ulaşabilmemiz umuduyla
yaşıyorum. Dolayısıyla bu ayna niteliğinde, korkusuz ve eleştirel yapımla ilk
tanıştığım gün tahmin edersiniz ki çok heyecanlandım ve bir dakika bile
düşünmedim. Çünkü sesimizin sürekli kısılmaya çalışıldığı bu sistemde, işimiz
ve düşümüz vasıtasıyla bu derdi anlatabilmek önemli bir fırsat. Sanatın bir
amacı da bu değil midir zaten? Yaşama ayna olmak, bir derdi anlatmak.
Söylememiz gereken ne var ise söyledik mi? Evet bence söyledik. Mutluyum,
gururluyum. Bu işin lokomotifi olarak beni tercih ettiği için değerli
yönetmenim Abdullah Oğuz’a, her hücresini bu hikâyeye adayan senaristlerimiz ve
oyun arkadaşlarıma ve projede emeği geçen tüm ekip arkadaşlarıma teşekkür ederim.
• Önem ile benzeşen yönleriniz var mı?
Sizi filmde en çok etkileyen sahne ne oldu?
Mezarlık dört filmden oluşan bir seri. Her bölümde farklı bir kadın cinayetini çözmeye
çalışıyor Mezarlık ekibi. Dolayısıyla her bölümde bizi derinden sarsan gerçek
hikayelerin içerisinde bulduk kendimizi. İzlediğiniz çığlıkları kulaklarımızla
duymasak da kalplerimizde duyduk inanın. Bu sebepten her sahnesi benim için son
derece etkileyici ve sarsıcıydı. Ancak aralarından bir seçim yapamam gerekirse,
Önem’in birinci bölümün sonundaki kürsü konuşması ve 4. Bölümdeki adalet
sorgulaması sahnesi diyebilirim. Ne acıdır ki aylar önce çektiğimiz sahnede
vurguladığımız tahrik indirimi ve infaz yasası meselesi, yani ülkemizde
adaletin adaletsizliği, bugün maalesef ne acıdır tüm gerçekliği ile mıh gibi
karşımızda. Pınar Gültekin davasında katil tahrik indirimi ve infaz yasasından
yararlanarak yatması gereken müebbet hapisten çok cüzi bir ceza ile kurtulabiliyor.
Üstelik bu cani bir kadını canlı canlı yakmışken. Korkunç olduğu kadar utanç
verici buluyorum.

• Adalet sisteminin açmazları etrafındaki
gizemli kadın cinayetlerinin anlatıldığı ‘’Mezarlık’’ projesinin mesajı nedir?
Çok açık. Bu bir oyun değil. Masum insanların hayatları söz
konusu. Kadın cinayetleri politiktir. Adalet ise politize edilemez bir
bütündür. Yasama - Yürütme - Yargı bağımsız olmalıdır. Şiddeti, istismarı, yasa
dışı davranışları gerektiği şekilde cezalandırmayan bir adalet sistemi, bu
davranışları daha da kışkırtmaktan başka bir işe yaramaz. Caydırıcılığını
yitirir ki şu an yaşadığımız tüm acıların, katliamların, halı altına süpürülen
istismarların sebebi düpedüz budur. Bir de çok belli bir şey ki kalem kılıçtan
üstündür dostum. Dilerim bir gün bunu yaşayacağımız günlere yeniden
kavuşacağız.
• Birce
Akalay olarak ‘’Önem’’ olmakta zorlandığınız anlar oldu mu? Gerçek
hayatta Önem ’in yerinde olsanız, o öfkeyle nasıl baş ederdiniz?
Önem’in mesleği ve konumu gereği sürekli
düşünmesi ve asla duygularına kapılmaması gerekiyor. İçindeki isyanı doğru
yönetmesi şart yoksa her an sistemin yemi olabilir. Avcılar her yerde. Hatta
birinci bölümde teşkilat tarafından verilen metni okumak zorunda kalışı,
sonrasında onu çok iyi tanıyan eski dostu Sofia’nın onu eleştirmesi de bu
yüzden. Oyunu bir yere kadar kuralına göre oynamak, zeki davranmak zorunda. Ben
de Önem ’in konumunda olsam, kanımı dondurur aynı hassasiyeti gösterirdim. Amaç
ulvi çünkü. Acımasızca öldürülen, istismara, haksızlığa uğrayan tüm canlar için
adaleti sağlamak. Ben de hep amacımı düşünürdüm, sadece amacımı. Önem ‘de öyle
yapıyor. Bu hayat memat meselesi amacından biran olsun sapmıyor, hedefini
şaşırmıyor.
• Dünya
sinemasında ya da Türk sinemasında kült olmuş bir filmde yeniden rol almak
ister misiniz? Neden? Ya da bunun dışında oynamak istediğiniz bir rol var mı?
Dünya
Sinemasında başarılı olmuş yerli yapımlarda olabilmek bu topraklarda yaşayan her
oyuncunun hayalidir sanırım. Şimdi spesifik film ya da yönetmen isim
vermeyeyim. Ama geçmiş yapımlardan iki usta oyuncu seçecek olsam Türkan Hanım
ya da Tarık Akan ile oynamayı çok ama çok isterdim.
• Dijital
işlerde çalışmanın sizin açınızdan bir avantajı var mı? Özellikle son zamanda
platform çeşitliliği ile birlikte dijital işler sizin için tercih sebebi oluyor
mu?
Dijital
mecrada proje üretmek, işin kalitesi anlamında şüphesiz daha avantajlı. Artık
dijital mecrada da çok yeni sayılmayız, emin adımlarla ilerliyoruz, dolayısı
ile avantajları konusunda tüm sektör hem fikirdir diye düşünüyorum. Her şeyden
önce başı ve sonu belirli bir senaryonun içinde olmak oyuncunun oyun kalitesini
yükseltiyor. Televizyon yapımları maalesef bir süre sonra dipsiz bir kuyu halini
alıyor. Hikâye gayet iyi başlıyor fakat birkaç bölüm sonra nereye uzandığını
yakalamak ya da geride kalan bölümler ile bağ kurmak zorlaşıyor. Çünkü süreler
aşırı uzun, hem yazması hem oynaması çok meşakkatli bir mecra. Diğer konu ise
sansür. Hikâyeyi ve oyuncuyu şunu, şunu, şunu yapamazsın diye kısıtlamak deli
saçması gibi geliyor bana. Ama maalesef yine sistemin bir parçası olduğu için
buna da katlanmak zorunda kalıyoruz. Bana sorarsanız yine işin kalitesi
düşüyor. Her şeyi yasaklıyorlar sansürlüyorlar fakat bireysel silahlanmaya,
çatışmalara, kadına, çocuğa şiddete, asimilasyona, algı yıkamaya sansür yok. Kişisel
olarak bu minval şiddeti onayan ya da başka hesaplar ya da çıkarlar güden
projelerden el aman demeye çalışıyorum.
• Oyunculuk
sizin için ne ifade ediyor?
Her şeyim
benim.
• Projelerinizden
arta kalan zamanlarınızı nasıl geçiriyorsunuz?
Şu sıralar
kendi markamla ziyadesiyle haşır neşirim. Ticaret öğreniyorum, düşler
kuruyorum. Hiç bilmediğim bir alanda varlık göstermeye ve bebeğimi geliştirmeye
gayret ediyorum. Bunun dışında elimden geldiğince okumaya ve izlemeye
çalışıyorum kendimi geliştirmek daha çok düş kurabilmek için. Daha az sayıda
insanla daha derin ve anlamlı iletişimler peşindeyim. Her gün bir öncekinden
iyiye nasıl evrilirim sorusu ile yaşıyorum. Motivasyonum bu aralar bu, çünkü
dünya gittikçe daha kötü ve çıkarcı bir yer olma yolunda emin adımlarla
ilerliyor. En çok ihtiyacımız olan şey ise, iyi olmak, iyi kalmak.
• En büyük
motivasyon kaynağınız ne? Manevi olarak kendinizi en çok ne ile beslemeyi
seviyorsunuz?
Aslında
yukarıdaki cevapta biraz değinmiş gibi oldum. Ancak beslenme çantamı tam
açmadım. Genelde mümkün olduğunca yalnızlık, beni yeni yolculuklara çıkaracak
müzikler, aynı şekilde bir kitap ya da film, verimli hoş sohbetler,
farkındalığı yüksek anlar, yeni yerler ve insanlar beraberinde gelen yeni
hikayeler… Bir de sokak tabii ki. Uzun yürüyüşler beni çok besliyor.
• Her
şeyden kaçmak, uzaklaşmak istediğinizde nereye gidersiniz?
Canım nereye
istiyorsa oraya giderim. Hiç belli olmuyor. Birkaç noktam var vazgeçmeden
gittiğim. Kuzey Ege misal. Ya da Mardin sokaklarında yalnızken kaybolmayı çok
seviyorum. Ancak bu gidişlerin zamanı yok. Ne zaman neye acıkırsam oraya
gidiyorum. Hiçbir yere gidemiyorsam işten güçten, o zaman İstanbul civarı
köylere kaçıyorum.
• Sizin en çılgın
halinizi merak ediyorum, çünkü dışarıdan kontrollü, ipleri elinde görünüyorsunuz.
En çılgın halinizi nasıl tanımlarsınız?
Kontrollüyüm
doğrudur. Daha doğrusu disiplinli diyelim. Baleden ve babaannemden kalma
disiplini severim ben. Ama çılgınlıklarım da var yok değil. Tarif edemem
yaşamanız lazım. İnsan nasıl kendi çılgınlığını tarif edebilir ki? Bence en
çılgın halim sahnededir benim. Orada salgıladığım adrenalini başka hiçbir yerde
ve hiçbir koşulda salgılamıyorum. Bunun dışında sarhoş olunca da çok eğlenceli
ve çılgın olabiliyorum. Sokaklar parklar bayılırım ilk gençlik yıllarımdan beri
sokaklarda, parklarda, bank tepesinde ya da kaldırımlarda içip eğlenmeye. Kimsenin
huzurunu kaçırmadan elbette. Misal bir defasında da sabaha karşı Asmalı Mescit’
ten, müdavimi olduğum bardan sabaha karşı çıkıp, Karaköy alt geçitten bir
kulaklık alıp, Fenerbahçe Parkı’na kadar yürümüştüm. Karşıya geçmek için vapur
kullandım elbette. Çılgınca dans edebilirim. Hiç olmadık saatlerde olmadık
yerlerde denize girebilirim. Bilemem galiba çok da çılgın bir insan değilim şimdi
böyle sayınca. İnsanların çılgınlık düzeyini düşününce ben sıradan kalıyorum
sanırım.