Birce Akalay: Mezarlık, ayna niteliğinde korkusuz ve eleştirel bir yapım

Birce Akalay: Mezarlık, ayna niteliğinde korkusuz ve eleştirel bir yapım
ANS Production & Evrensel Film imzalı, senaryosunu Özden Uçar, Onur Böber ve Evren Oğuz kaleme aldığı, Abdullah Oğuz'un yönettiği dört filmden oluşan Mezarlık, 17 Haziran'da Netflix Türkiye'de yayınlandı. 

Birce Akalay'ın başrolünde yer aldığı polisiye dramada Akalay'ın yanı sıra Olgun Toker, Şehsuvar Aktaş, Hakan Meriçliler, Sezgin Uzunbekiroğlu, Cem Sürgit, Berna Öztürk, Baran Güler, Elif Sevinç de rol alıyor. 

"Güneşten Daha Sıcak", "Bir Nefes Kadar Yakın", "Göldeki Kadın" ve "Düğüm" olmak üzere ilk sezonunda 4 filmden oluşan Mezarlık serisi, kadın erkek eşitsizliğine ve kadının toplumdaki ötekileştirilmiş konumuna dikkatleri çekiyor. 

Şu sıralar yine Netflix Türkiye'de yayınlanan Kuş Uçuşu dizisiyle de gündemde olan Birce Akalay ile Mezarlık serisi hakkında konuştuk.



Mezarlık’ta idealist, hırslı, kadın cinayetlerini çözmek ve adalet aramak için ataerkil düzene kafa tutan ve savaşan ‘’Önem’’ karakterini canlandırıyorsunuz. Proje teklifi geldiğinde neler hissettiniz? Kadınlar adına böyle hassas bir projenin içinde yer almanız hakkında neler söylemek istersiniz?
Mezarlık, ülkemizin kadınlar, çocuklar, hayvanlar ve doğa adına geçirdiği bu karanlık dönemine ayna tutan protest bir yapıt. Gelecekte bir gün, geriye dönüp baktığımızda, bugünleri geride bıraktığımız adil ve refah dolu günlere ulaşabilmemiz umuduyla yaşıyorum. Dolayısıyla bu ayna niteliğinde, korkusuz ve eleştirel yapımla ilk tanıştığım gün tahmin edersiniz ki çok heyecanlandım ve bir dakika bile düşünmedim. Çünkü sesimizin sürekli kısılmaya çalışıldığı bu sistemde, işimiz ve düşümüz vasıtasıyla bu derdi anlatabilmek önemli bir fırsat. Sanatın bir amacı da bu değil midir zaten? Yaşama ayna olmak, bir derdi anlatmak. Söylememiz gereken ne var ise söyledik mi? Evet bence söyledik. Mutluyum, gururluyum. Bu işin lokomotifi olarak beni tercih ettiği için değerli yönetmenim Abdullah Oğuz’a, her hücresini bu hikâyeye adayan senaristlerimiz ve oyun arkadaşlarıma ve projede emeği geçen tüm ekip arkadaşlarıma teşekkür ederim.

Önem ile benzeşen yönleriniz var mı? Sizi filmde en çok etkileyen sahne ne oldu?
Mezarlık dört filmden oluşan bir seri. Her bölümde farklı bir kadın cinayetini çözmeye çalışıyor Mezarlık ekibi. Dolayısıyla her bölümde bizi derinden sarsan gerçek hikayelerin içerisinde bulduk kendimizi. İzlediğiniz çığlıkları kulaklarımızla duymasak da kalplerimizde duyduk inanın. Bu sebepten her sahnesi benim için son derece etkileyici ve sarsıcıydı. Ancak aralarından bir seçim yapamam gerekirse, Önem’in birinci bölümün sonundaki kürsü konuşması ve 4. Bölümdeki adalet sorgulaması sahnesi diyebilirim. Ne acıdır ki aylar önce çektiğimiz sahnede vurguladığımız tahrik indirimi ve infaz yasası meselesi, yani ülkemizde adaletin adaletsizliği, bugün maalesef ne acıdır tüm gerçekliği ile mıh gibi karşımızda. Pınar Gültekin davasında katil tahrik indirimi ve infaz yasasından yararlanarak yatması gereken müebbet hapisten çok cüzi bir ceza ile kurtulabiliyor. Üstelik bu cani bir kadını canlı canlı yakmışken. Korkunç olduğu kadar utanç verici buluyorum.


 
Adalet sisteminin açmazları etrafındaki gizemli kadın cinayetlerinin anlatıldığı ‘’Mezarlık’’ projesinin mesajı nedir?
Çok açık. Bu bir oyun değil. Masum insanların hayatları söz konusu. Kadın cinayetleri politiktir. Adalet ise politize edilemez bir bütündür. Yasama - Yürütme - Yargı bağımsız olmalıdır. Şiddeti, istismarı, yasa dışı davranışları gerektiği şekilde cezalandırmayan bir adalet sistemi, bu davranışları daha da kışkırtmaktan başka bir işe yaramaz. Caydırıcılığını yitirir ki şu an yaşadığımız tüm acıların, katliamların, halı altına süpürülen istismarların sebebi düpedüz budur. Bir de çok belli bir şey ki kalem kılıçtan üstündür dostum. Dilerim bir gün bunu yaşayacağımız günlere yeniden kavuşacağız.

• Birce Akalay olarak ‘’Önem’’ olmakta zorlandığınız anlar oldu mu? Gerçek hayatta Önem ’in yerinde olsanız, o öfkeyle nasıl baş ederdiniz?
Önem’in mesleği ve konumu gereği sürekli düşünmesi ve asla duygularına kapılmaması gerekiyor. İçindeki isyanı doğru yönetmesi şart yoksa her an sistemin yemi olabilir. Avcılar her yerde. Hatta birinci bölümde teşkilat tarafından verilen metni okumak zorunda kalışı, sonrasında onu çok iyi tanıyan eski dostu Sofia’nın onu eleştirmesi de bu yüzden. Oyunu bir yere kadar kuralına göre oynamak, zeki davranmak zorunda. Ben de Önem ’in konumunda olsam, kanımı dondurur aynı hassasiyeti gösterirdim. Amaç ulvi çünkü. Acımasızca öldürülen, istismara, haksızlığa uğrayan tüm canlar için adaleti sağlamak. Ben de hep amacımı düşünürdüm, sadece amacımı. Önem ‘de öyle yapıyor. Bu hayat memat meselesi amacından biran olsun sapmıyor, hedefini şaşırmıyor.



• Dünya sinemasında ya da Türk sinemasında kült olmuş bir filmde yeniden rol almak ister misiniz? Neden? Ya da bunun dışında oynamak istediğiniz bir rol var mı?
Dünya Sinemasında başarılı olmuş yerli yapımlarda olabilmek bu topraklarda yaşayan her oyuncunun hayalidir sanırım. Şimdi spesifik film ya da yönetmen isim vermeyeyim. Ama geçmiş yapımlardan iki usta oyuncu seçecek olsam Türkan Hanım ya da Tarık Akan ile oynamayı çok ama çok isterdim.
 
• Dijital işlerde çalışmanın sizin açınızdan bir avantajı var mı? Özellikle son zamanda platform çeşitliliği ile birlikte dijital işler sizin için tercih sebebi oluyor mu? 
Dijital mecrada proje üretmek, işin kalitesi anlamında şüphesiz daha avantajlı. Artık dijital mecrada da çok yeni sayılmayız, emin adımlarla ilerliyoruz, dolayısı ile avantajları konusunda tüm sektör hem fikirdir diye düşünüyorum. Her şeyden önce başı ve sonu belirli bir senaryonun içinde olmak oyuncunun oyun kalitesini yükseltiyor. Televizyon yapımları maalesef bir süre sonra dipsiz bir kuyu halini alıyor. Hikâye gayet iyi başlıyor fakat birkaç bölüm sonra nereye uzandığını yakalamak ya da geride kalan bölümler ile bağ kurmak zorlaşıyor. Çünkü süreler aşırı uzun, hem yazması hem oynaması çok meşakkatli bir mecra. Diğer konu ise sansür. Hikâyeyi ve oyuncuyu şunu, şunu, şunu yapamazsın diye kısıtlamak deli saçması gibi geliyor bana. Ama maalesef yine sistemin bir parçası olduğu için buna da katlanmak zorunda kalıyoruz. Bana sorarsanız yine işin kalitesi düşüyor. Her şeyi yasaklıyorlar sansürlüyorlar fakat bireysel silahlanmaya, çatışmalara, kadına, çocuğa şiddete, asimilasyona, algı yıkamaya sansür yok. Kişisel olarak bu minval şiddeti onayan ya da başka hesaplar ya da çıkarlar güden projelerden el aman demeye çalışıyorum.

• Oyunculuk sizin için ne ifade ediyor?
Her şeyim benim.

Projelerinizden arta kalan zamanlarınızı nasıl geçiriyorsunuz?
Şu sıralar kendi markamla ziyadesiyle haşır neşirim. Ticaret öğreniyorum, düşler kuruyorum. Hiç bilmediğim bir alanda varlık göstermeye ve bebeğimi geliştirmeye gayret ediyorum. Bunun dışında elimden geldiğince okumaya ve izlemeye çalışıyorum kendimi geliştirmek daha çok düş kurabilmek için. Daha az sayıda insanla daha derin ve anlamlı iletişimler peşindeyim. Her gün bir öncekinden iyiye nasıl evrilirim sorusu ile yaşıyorum. Motivasyonum bu aralar bu, çünkü dünya gittikçe daha kötü ve çıkarcı bir yer olma yolunda emin adımlarla ilerliyor. En çok ihtiyacımız olan şey ise, iyi olmak, iyi kalmak.



• En büyük motivasyon kaynağınız ne? Manevi olarak kendinizi en çok ne ile beslemeyi seviyorsunuz?
Aslında yukarıdaki cevapta biraz değinmiş gibi oldum. Ancak beslenme çantamı tam açmadım. Genelde mümkün olduğunca yalnızlık, beni yeni yolculuklara çıkaracak müzikler, aynı şekilde bir kitap ya da film, verimli hoş sohbetler, farkındalığı yüksek anlar, yeni yerler ve insanlar beraberinde gelen yeni hikayeler… Bir de sokak tabii ki. Uzun yürüyüşler beni çok besliyor.

• Her şeyden kaçmak, uzaklaşmak istediğinizde nereye gidersiniz?
Canım nereye istiyorsa oraya giderim. Hiç belli olmuyor. Birkaç noktam var vazgeçmeden gittiğim. Kuzey Ege misal. Ya da Mardin sokaklarında yalnızken kaybolmayı çok seviyorum. Ancak bu gidişlerin zamanı yok. Ne zaman neye acıkırsam oraya gidiyorum. Hiçbir yere gidemiyorsam işten güçten, o zaman İstanbul civarı köylere kaçıyorum.

• Sizin en çılgın halinizi merak ediyorum, çünkü dışarıdan kontrollü, ipleri elinde görünüyorsunuz. En çılgın halinizi nasıl tanımlarsınız?
Kontrollüyüm doğrudur. Daha doğrusu disiplinli diyelim. Baleden ve babaannemden kalma disiplini severim ben. Ama çılgınlıklarım da var yok değil. Tarif edemem yaşamanız lazım. İnsan nasıl kendi çılgınlığını tarif edebilir ki? Bence en çılgın halim sahnededir benim. Orada salgıladığım adrenalini başka hiçbir yerde ve hiçbir koşulda salgılamıyorum. Bunun dışında sarhoş olunca da çok eğlenceli ve çılgın olabiliyorum. Sokaklar parklar bayılırım ilk gençlik yıllarımdan beri sokaklarda, parklarda, bank tepesinde ya da kaldırımlarda içip eğlenmeye. Kimsenin huzurunu kaçırmadan elbette. Misal bir defasında da sabaha karşı Asmalı Mescit’ ten, müdavimi olduğum bardan sabaha karşı çıkıp, Karaköy alt geçitten bir kulaklık alıp, Fenerbahçe Parkı’na kadar yürümüştüm. Karşıya geçmek için vapur kullandım elbette. Çılgınca dans edebilirim. Hiç olmadık saatlerde olmadık yerlerde denize girebilirim. Bilemem galiba çok da çılgın bir insan değilim şimdi böyle sayınca. İnsanların çılgınlık düzeyini düşününce ben sıradan kalıyorum sanırım.



BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER