Kaliteli sanat eserlerinin
unutulduğu bir zaman diliminde Netflix’te yayınlanan Türk yapımı bir dizi film
gündeme bomba gibi düştü.
Bir Başkadır!
İlk akla gelen çağrışımı ile, Ayten
Alpman’ın seslendirdiği, Fikret Şeneş’in bir Yahudi halk ezgisinden uyarlamış
olduğu ve
“Havasına suyuna taşına toprağına
Bin can feda bir tek dostuma
Her köşesi cennetim ezilir yanar içim
Bir başkadır benim memleketim”
sözleri ile başlayan ‘Bir Başkadır Benim Memleketim’ adlı
şarkıdan mülhem ‘BİR BAŞKADIR’ ismiyle yayınlanmaya başlayan dizi, başladığı
andan itibaren görülmemiş bir başarıya imza atarak Netflix Türkiye’de zirveye
oturdu. Dizini adının, filmin sonlarında yayımlanan Ferdi Özbeğen’in 1993
yılında yayınlanmış ‘Bir Başkadır Ferdi
Özbeğen’ adını taşıyan derleme bir albümü ile bağını dile getirmekte fayda
var.
Uzun zamandır popülist
kaygılarla, popüler maslahatlarla, reyting kaygısıyla yapılan ‘geveze yapım’larla çoraklaşan film
endüstrimiz, Bir Başkadır ile adeta yaşama yeniden döndüğünün işaretini verdi.
Peki, bu filmi diğer yapımlardan
ayıran alamet-i farika ne idi?
Daha çok tiyatro ve dizi
senaryolarıyla piyasaya nam salan ve 2007 yılında ‘İyi Seneler Londra’ filminin hem senaristliğini hem de
yönetmenliğini yapan Berkun Oya, ikinci kez kamera karşısına geçtiği Bir
Başkadır’ın her yanına kendi birikim, donanım ve dehasını sindirmiş gibi
gözüküyor.
Her şeyden önce filmin mesajının
slogan atılarak, göstere göstere, estetikten yoksun bir şekilde değil; sezdirilerek,
dikkat, emek ve gayretle fark edilebilecek şekilde verildiğini ve bunun da
bilinçli bir şekilde yapıldığını söylemeliyiz.
Çünkü estetize edilmiş mesaj,
filmin müziklerinden, mekân, karakter, olaylar zinciri vs. gibi sinematografik
tüm detaylarda ince elenmiş sık dokunmuş hissi uyandırıyor.
Filmin kapanış jeneriğinde, Fransız
yönetmen Maurice Pialat’ın 1964’te Türkiye’ye gelerek çektiği belgesellerden
biri olan ‘Bosphore’ isimli kısa
filminden kesitler yer alıyor. Bu film, o dönem İstanbul’unun birçok yönüne
ışık tutan görüntülere sahip olmasının yanında; Doğu ile Batı, gelenek ile
modernite arasında, a’rafta kalan ve hamle yapmayı bekleyen Türkiye ve Türkiye
halkına vurgu yapıyor. Ve bu görüntüler üzerine “Hem Türkçe sözlü hafif müziğimize bir anahtar hem de yeni yeni geniş
bir şekilde uygulanmaya başlayan çok sesli sanat müziğimize ta o yıllarda adım
atmış oldu.” şeklinde takdim edilen Ferdi Özbeğen şarkılarının okunması
rastlantı olamaz.
Netflix, yapımlarının öne çıkan
eşcinsel, güçlü kadın, yaşam tarzlarına saygı gibi prensiplerine Ferdi
Özbeğen’in eşcinsel oluşunu da eklersek bu tercihin bir tesadüften ziyade
bilinçli bir tercih olduğu ortaya çıkacaktır. Eşcinsel evliliğin yasak olduğu
ülkemizde Ferdi Özbeğen, birlikte yaşadığı Hilmi’yi evlat edinerek bu yasağı delmiştir.
Bu açıdan bakarsak Oya’nın böylelikle bir Netflix hamlesi yaptığını da görmüş
oluruz.
Bir Başkadır, ülkemizin temel
düşünsel ve duygusal problemlerini, toplumsal ve bireysel bilinçaltını, bireyselden
toplumsala uzayan bir düzlemde didaktik olmadan, hesap sormadan, yargılamadan,
kategorize etmeden vermeyi başaran bir dizi. Bu yönü onu tezli bir sanat
eserine çeviriyor.
Toplumun nerdeyse tüm sosyal,
ekonomik, kültürel, etnik ve inançsal katmanından insanları ultra gerçekçi bir
şekilde tipten karaktere çevirerek karşımıza çıkarıyor Berkun Oya. Sonra
yolları hiçbir zaman kesişmez gibi gözüken bu insanları, seyircide hiçbir
absürt etki oluşturtmadan buluşturmayı başarıyor. İşte Oya, filmin tezini ‘ayrı dünyaların insanları’ olan bu
kişileri, kendi özgünlüklerini koruyarak bir araya getirerek ortaya koyuyor.
Dini bilgilerinin kaynağı,
işlerinde icazet ve onay mercii ‘Hoca
efendi’ olan, varoşlarda yaşayan, zengin evine gündeliğe giden örtülü
başrol oyuncusunun etrafında dönen dizide, birbirine zıt, belki birbirini için
‘öteki’ sayılabilecek karakterlerle
bir Türkiye sosyolojisi ortaya koyan dizide Laik, elit ve elitist karakterler,
kendi içinde - politik, yaşam ve inanç tercihleri açısından ayrışan- Kürtler,
lezbiyenler, engelliler (Netflix özel tercihi), playboylar, geleneksel muhafazakârlar,
liberaller ile sırat-ı müstakim üzere olan hocalar bir arada ortaya bir Türkiye
fotoğrafı koymaktadır. Belki de sırf bunun için dizinin Netflix’in yurt dışı
kanallarındaki adı, sözlük anlamı “bir
kültürün, topluluğun ya da toplumun kendine özgü niteliği; ruhu ya da dini”
olan “Ethos”.
İşte Oya, Bir Başkadır’da bu
farklılıkları uzlaşma, diyalog, temas, empati ve duygusal iklimde aşmak için
zımnen bir öneri sunuyor.
Her oyuncunun başrol etkisiyle
oynadığı dizide oyunculuk başarısı zirvelerde. Tiyatro kökenli Oya, belki de
sokağı, rezidans, plaza atmosferini çok iyi bilmenin de avantajlarını
kullanarak toplumun tüm kesimlerinden birer karakteri alarak adeta bir anıt
dikiyor. Tüm oyuncuların, rolleri ister uzun, ister kısa, ister önemli, ister
önemsiz olsun; her diyalog, her monolog, her jest, her mimik en küçük detayına
kadar incelikle işlenerek insanın içine dokunan, gerçekçi bir hüviyete bürünüyor.
Öykü Karayel, Yasin Fatih Artman,
Ruhiye Funda Eryiğit gibi önde oyuncuların oyunculukları zaten zirvede, bunu
dile getirmeye bile gerek yok. Ama filmde birkaç sahnede bile olsa karşımıza
çıkan Çukur Dizisi’nin Selim’inin yani Öner Erkan’ın canlandırdığı Psikiyatr
Gülbin’in kardeşi rolü bile başlı başına bir ödülü hak ediyor. İşkence ile
kötüleşen bir Kürt gencinin canlandırıldığı bu karakter filmin ultra gerçekçi
nosyonu hakkında fikir vermek için sağlam bir ipucu olabilir.
Filmle ilgili söylenebilecek daha
çok şey var kuşkusuz. Ama son bir iki konuya temas edip yazıyı bitirebiliriz.
Filmde gerçeklik hissini öne
çıkarmak, gündelik hayatın olağan akışına uymak için Yönetmen, kahramanlarına
Müge Anlı ve Çukur seyrettirirken, diğer yandan filmdeki rolüyle oyuncu Melisa (Nesrin
Cavadzade)’ye “total işi” piyasa dizileriyle
ilgili reddiyesini de çok net bir şekilde dile getirmekten çekinmiyor.
Herkesi kendisi ile yüzleştiren Berkun
Oya, filmin ilginç vuruşlarını psikiyatri ile yapıyor.
Filmin girişinde odak kişiyi
tanımamızı sağlayan yer, bir terapi odasıdır. Onun anlattıklarından hem
kendisini hem oyuncu kadrosunun ciddi bir kısmını, hem de psikiyatrist Peri
(Defne Kayalar)’ı tanıma imkânı buluyoruz. Burada Meryem’in konuşmaları,
jestleri mimikleri ile Peri’nin jest, mimik, diyalog ve monologlarıyla terapi
odasının mahremiyetine dahil oluyoruz. Böylelikle direkt ya da indirekt filmin
temel kişilerini tanımış oluyoruz. İlerleyen zamanlarda, anlatılan bu kişiler
ete kemiğe bürünüyor.
Filmde Berkun Oya’nın bilinçli
bir hamlesini belki de mesajını daha dile getirmeliyiz. Boğaz’daki bir yalıda
yaşayan Robert Koleji mezunu, üstenci, seküler psikiyatrist Peri’ye bir Kürt’ün
süpervizörlük yapması oldukça dikkat çekici. İç çatışmalarla bölünmüş bir
aileye mensup olan Psikiyatrist Gülbin (Kürtçe
gül kokusu demek) (Tülin Özen)’in onun doktoru ve terapisti oluşu bu
üstenci dile bir reddiye gibi düşünülebilir. Ayrıca Gülbin’in Peri’yi
yargılayarak dinlemesi, etik dışı bir şekilde erkek arkadaşına isim vermeden de
olsa onun hakkında konuşması da bir dip not olarak düşülmelidir.
Böylelikle çatışmaları iki terapi
odasında tüm çıplaklığı ile görmüş oluyoruz.
Diğer yandan sinematografik
imkânları kullanarak beyaz camı tüm Türkiye için terapi odasına çeviren Berkun Oya,
Bir Başkadır’da toplumsal bilinçaltımızı, prototip sayılabilecek karakterler
üzerinden ortaya koyuyor ve bizi kendimizle yüzleştiriyor.
Bu yönüyle cesaretle
bakıldığında, filmin alt metinleri de göz önüne alındığında Oya, herkesi evini
terk etmeye, başka bir iklimde belki de ortak bir evde buluşmaya davet ediyor.