‘Sebepsiz sevmektir aşk’ der Can Yücel; Nedeni
olmadan bağlanmak birine… “Ben sana olduğum gibi geldim, olduğum gibi
sevdim” dedi Eda; onun sebepsiz iyiliklerini anlamayan Serkan’a. Serkan
klasik bir modern çağ insanı, aklı her şeyin üstüne koyuyor. Akıl, hep bir
fayda arayışı içindedir. Her şeyi kurallandırır. Her şeyin bir sebebi ve
faydası olmalıdır. Mesela, çalışmayan bir araba ile kurulan bir bağı anlayamaz;
oysa Eda, çevresinde olan tüm insanlarla olduğu gibi eşyalarla da fayda esasına
dayanmayan bağlar kuruyor. Ama Serkan gibi modern çağ insanı için hayat,
çerçevesi kesin şekilde belirlenmiş bir kurallar bütünüdür. Rastlantı yoktur,
çünkü belirsizliğe yer yoktur. Oysa tüm aşklar tamamen bir tesadüf eseri başlar,
siz başka şeyler planlarken aşk hikayesi sessizce başlamıştır bile ve bir anda
tüm hayatınız olur. Geçmişe baktığınızda tüm olasılıklarını hesapladığınız
planınız, bulanık bir hatırayken; aşk sıcaklığını hiç kaybetmeden durur. Çünkü
zamana tüm ruhunuz ve bedeninizle bağlanmışsınızdır.
Hayat, deneyimlerle
zenginleşen uzun bir yol aslında. Ama günümüzde hayat, hata yapma ve
kaybetme şansımızın olmadığı bir yarışa benziyor daha çok; çevremizdeki
insanlar da rakibimiz. Dolayısıyla kimseye ve hiçbir şeye güvenmiyor,
zırhlarımızı kuşanmış bir şekilde savaşıyoruz sürekli. O hiç bitmeyen yorgunluk
ve bıkkınlığımız da bundan. Bize sunulan ömrü, bitmeyen bir savaş ve korkular
içerisinde yaşamaya da ‘Hayat’ diyoruz. Serkan da sürekli bir yarış içinde,
sürekli kazanmak istiyor. Kimseye güvenmiyor, herkesi bir tehlike olarak
görüyor. Bu da hem kendisi hem de çevresindekiler için sürekli olarak bir
kaosun içinde yaşamak demek. Serkan, ona koşulsuz inanan ve seven Eda’nın elini
tutarak çevresindekilere güvenmeyi ve bu yolda yanındakilerle beraber yürümeyi
öğrenecek.
Mükemmeliyetçilik bir
değer arayışıdır, sürekli eleştiren bir iç sese sahip olmaktır. Değerli
olduğunu hissetmek hayatımızın ana ihtiyaçlarından biridir. Ama ne yazık ki
insan her zaman sadece ‘Var Olduğu’ ve ‘İnsan Olduğu’ için değerli olmaz; hep
bir koşul sunulur size, başarılı olmak gibi mesela... Serkan hep koşullu olarak
sevilmiş, sadece var olmasının sevilmek ve değer görmek için yeterli olduğunu
düşünmüyor. Hata yaptığı zaman sevilmemesi gerektiğini düşünüyor ve kendisini
yalnız bırakarak cezalandırıyor. Şefkat ve merhamete en ihtiyaç duyduğu
dönemde yurt dışına gönderilmiş bu küçük erkek çocuğu, hata yaparsa değersiz
olacağını ve sevilmeyeceğini düşünüyor.
Hayat uzun bir yol ve
başımıza gelen her şeyin bir sebebi var. Hiçbir şey kesin olarak iyi ya da kötü
değil. Kaybetmek ve kazanmak da öyle. Başımıza gelen bir felaket bazen iyi
şeylerin başlangıcı olabilir ve bazen kazanmak için kaybetmek gerekir. Olduğu
gibi seven bir peri kızı olarak Eda, bu korkak erkek çocuğuna hayata güvenmeyi
ve kök salmayı öğretecek.