Senden Önce Ben: Mucizelere inanmaktan vazgeçmeyin!

Senden Önce Ben: Mucizelere inanmaktan vazgeçmeyin!
Sevgili RaniniTv takipçileri, siz beni bu sitedeki fantastik işleri, güçlü kadın figürlerini ne çıkardığım yazılarımla tanıdınız, okudunuz. Bu yazım, uzun zamandır kaçtığım, kapısına kilit vurduğum bir yerden “aşktan” aldığım ilhamla kaleme dökülen bir yazı oldu.
 
Orhan Pamuk “Yeni Hayat” romanında: “Bir Kitap Okudum ve Bütün Hayatım Değişti” diye bir cümle kurar. Edebiyat öğretmeni oluşumun ve okumayı çok sevişimin bir getirisi olarak çok roman okudum, çok satırda takılı kaldım ama uzun süredir hiçbir kitap beni köşe bucak kaçtığım duygularla yüz yüze getirmedi. Jojo Moyes’in Senden Önce Ben’i, hislerimi bazı düşüncelerimi tepetaklak eden bir kitap oldu. Bu güzel kitabın beyazperdeye de aktarıldığını öğrenince hemen ekran başına oturdum, kitabın tüm büyüsünün filme de yansımış olması beni öyle mutlu etti ki…
 
Senden Önce Ben kitap olarak da film olarak da temeline aşkı ve mucizeleri alıyor. İğreti romantizmden çok saf duygulara, aptal aşık figürlerinden çoksa aşkın iyileştirici gücüne inanan karakterlere vurgu yapılıyor.
 
Lousa “Lou” Clark, yaşamın ince detaylarına takılıp gitmeyi seven, küçük şeylerden mutlu olmayı bilen, değişik kıyafetleri, cana yakın tavırları ve asla bitmeyen sıcacık sohbetleri ile hayatına girdiği herkese değen, dokunan bir kızdır. Yaşama bakışı ve farklı tavırları nedeniyle kendi ailesi tarafından bile tuhaf olarak nitelendirilmiş, evdekilerin maddi yükünü azaltmak için küçük yaşta çalışma hayatına atılmıştır. Lou, her daim kendisinden çok herkes için fedakârlık yamaya hazırdır.
 
Hayatta gerçek aşkın olmadığına, yanımızda birileri olsun aman yalnız kalmayalım diye yapay sevgileri aşk sandığımızı düşünmektedir. Lou, hayatını tekdüze ve oldukça sınırlı bir çizgide geçirirken hayatına aniden giren Will, Lou’nun tabularını bir bir yıkarken ona uzun zamandır görmezden geldiği birçok hissi de sorgulatmaya başlar.
 
Geçirdiği motosiklet kazasıyla hayatı altüst olmuş olan Will, kazanın etkisiyle felç kalmıştır. Geride bıraktığı hayatında bir saniyeyi bile boş geçirmeyen, hayatta her anın tadını çıkarmayı bilen bir adam olan Will, geçmişe duyduğu özlemle ve şimdiki trajik hayatıyla karmakarışık duygular içindedir. Artık onun için tüm renkler siyah, yaşamın her anı ise umutsuzdur. Onun için yapacak tek bir şey vardır, hiç ışık olmadığına inandığı hayatına artık son vermek…
 
Lou, Will’in yeni hasta bakıcısı olarak hayatına dahil olur. Asık suratlı, aksi, geçimsiz Will için artık hiçbir şey eskisi gibi olmaz. Lou’nun rengarenk yaşamı Will’in tüm siyahlarına meydan okur. Aralarında zamanla büyük bir aşk başlar. Will için bu bir mucizedir, Lou ile gelen bir mucize. Will Lou da cesareti, umudu her şeyi başarabilecek o büyük gücü görür. Tek yapması gereken Lou’ya önce kendini düşünmesi gerektiğini öğretmek ve o rengarenk kişiliğinin kendisine verilmiş bir hediye olduğuna Lou’yu inandırmaktır.
 
Lou, gerçek aşka ve mucizelere, aşkın saplantılardan, derin tutkulardan, bencilce sevişlerden uzak bir şekilde de var olabileceğine inanmakla kalmaz, Will’in desteği ile birlikte o tekdüze hayatından çıkacak cesareti de kendinde bulur.
 
Beni kitaptaki Lou ile bu kadar yakın kılan aynı yaşta olmamız, aşka aynı yerden bakışımız ve belki de ona adım atmaya olan korkuyu bir türlü yenemeyişimizdi. Lou kendini cesur hissettikçe ben de öyle hissettim o kendine inandıkça ben de kendime inandım.
 
Filmde Lousa Clark karakterine, Spiker Bland, Terminatör gibi filmlerden tanıdığımız “Ejderhaların Annesi” olarak gönüllerde taht kuran Emilia Clarke hayat verdi. Filmdeki oyunculuk performansıyla beni adeta kitabın sayfalarında dolaştırdı. Olması gereken Lousa Clark, kesinlikle oydu.
 
Film ve dizilerde hep yan rollerde karşımıza çıkan, oyunculuğundan çok görselliği öne çıkarılmaya çalışılan genç aktör, Sam Clafin, My Cousin Rachel’deki başarılı performansından sonra Senden Önce Ben ile bu görsellik oyuncusu önyargılarını yıktı. Will’in o karmaşık duygularını, trajik hikayesini bazen sadece mimikleriyle bile bizlere anlatmayı başardı.
 
Senaryonun da kitabın yazarı Jojo Moyes’in elinden çıkması, filmin kitabın ekseninden kaymamasına ve diyaloglarda kitaptaki en vurucu cümlelere yer verilmesine sebep olmuştu. Yazarın akıcı dilini senaryoda da görmek güzeldi. İngiliz yönetmen Thea Sharrock da yönetmen olarak sanat filmlerinde yakaladığı başarıyı Senden Önce Bende sürdürmüş zira filmdeki her sahnede özenle, titizlik çekilmiş bir hava vardı.
 
Will, sonlandırmak istediği hayatının son anlarını Lou ile daha renkli adeta bir düşteymiş gibi yaşarken Lou da artık hayatta hiçbir şeyi ertelemeden, sonraya bırakmadan, hiç kimse için kişiliğinden vazgeçmeden yaşamayı öğrenmiştir. Artık Lou için ne dün vardır ne de sonra sadece an vardır, şu an…
 
Will’in kendisine bıraktığı mektupta dediği gibi:
 
''…Sadece cesurca yaşa diyorum. Asla durma, sakın bir yerlerde takılı kalma. Hayatta hala fırsatlarının olduğunu bilmek bir lüks.  Sadece iyi yaşa, sadece yaşa…''
 
Bana uzunca süredir olabileceğine asla inanmadığım gerçek aşkın var olabileceğini hatırlatan, yaşamak istediğimiz her şey için gerekli cesaretin kendi içimizde olduğunu gösteren bu film, inanıyorum ki size de ertelediğiniz, yok saydığınız birçok şeyi sorgulatacak.
 
Mucizelere inanmaktan vazgeçmeyin, bir gün mutlaka kapınızı çalacaklardır.



BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER