Hepimiz hayatımız boyunca sevdiklerimiz için onlara huzurlu
ve güvenli bir hayat sağlayabilmek için ve en önemlisi onları koruyabilmek için
büyük savaşlar veriyoruz. Böyle hayatın kendisini ve hayattaki tüm “ortak
insani gerilimleri” ortaya koyan filmleri izlemek de bizi hem rahatlatıyor hem
de bize yalnız olmadığımızı hissettiriyor.
Netflix’in son zamanlarda çok ses getiren, bizlere insan
psikolojilerinden ve hikayelerinden kesitler sunan adeta bir yıldızlar geçidine
sahip olan ve en çok izlenen yapımlarının da başında gelen The Devil All The Time,
çarpıcı hikayesiyle izleyiciyi sarsan yapımlardan biri!
Film, Ahio ve Batı Virginia’da yaşayan, farklı geçmişlerden
ve yaşanmışlıklardan gelen bir grup insanın hayatını konu alıyor. Filmin baş
karakterlerinden biri olan Güney Pasifik’te katıldığı savaşta işkence gören,
yakın arkadaşlarının canice öldürülüşüne tanık olan eski asker Willard Russel,
geçmişini arkada bırakıp karısı Charlotte ile yeni bir hayat kurmak ister ve
olaylar böyle başlamış olur. Her şeyin yolunda gittiğini düşündüğü anda
karısının ani hastalığı ile sarsılan Willard, karısı için tek kurtuluşu
tanrının vereceğine inanır ve bu uğurda en çok sevdiği şeyleri bile kurban
etmeye hazırdır. Çünkü Tanrının her şey için mutlaka bir bedel ödenmesi gerektiğini
düşündüğüne inanır. Bu derin inanç bağımlılığından sonra karısının ölümüyle
sarsılan Willard, bu hayal kırıklığını kaldıramaz ve intihar eder. Geride bir
çocuk ve yarım kalmış bir hikâye bırakır. Filmdeki bu kısa lakin oldukça derin
olan rol; O, Deadpool, Nine Days gibi yapımlardan tanıdığımız genç ama yıldızı
parlak oyuncu Bill Skarsgard tarafından bizlere yansıtıldı. Sadece mimikleriyle
bile bize o içinden çıkamadığı duygusal trajediyi bize kusursuz şekilde
yansıtan oyuncu, kariyer hayatındaki yükselişine bu rolle yeni bir basamak
eklemiş oldu.
Babasının intiharı ve annesinin ölümü ile oldukça zor bir
çocukluk geçirmiş olan Willard’ın oğlu Arvin, bu çocukluk trajedileri ve baskın
yalnız kalmışlık duygusunu yanına alıp babaannesine gelir. Onun hikayesini ve
filmin ana olaylarını başlatan düğümler işte burada çözülmeye başlar. Arven,
babasının inanç ve Tanrı söylemlerinin onları sürüklediği trajediden ötürü ne
Tanrıya ne de onun merhametine inanır. Ve geçmişindeki bu kötü durumlar,
gelecekte onun şiddete meyilli ve oldukça sert bir karaktere sahip olmasına
sebep olur. Hayata bir yerden tutunmak ve sorunsuz bir geleceğe sahip olmak isteyen
Arven, bunun için ne kadar çabalasa da hayatına giren insanlar buna asla fırsat
vermez. Özellikle kasabaya yeni taşınan Reverend isimli vaiz, Tanrıyı ve onun
buyruklarını kendi bakış açısına göre yorumlayan, dinin aldatıcı sanrılara ve
şehvetlere yer vermediğine inanan lakin Havva’nın yasak meyveye kendini sunuşu
gibi genç kızların da kendilerini ve inançlarını kendisine sunması gerektiğini düşünen
sahtekâr, sapık bir adamdır. Arven’in kız kardeşinin saf inançlarının da vaiz
tarafından sömürülmesi Arven’e artık geri dönülemez kararlar aldırır, kendi
adaletiyle bazı suçlara ve suçlulara gerekli cezayı vereceğine inanır. Avengers
ve Spider Man serileriyle kendini tekrar ettiği düşünülen Tom Holland, Arven
rolüyle hakkındaki tüm olumsuz düşünceleri yerle bir etmeye hazır!
Filmdeki başarılı oyunculukların yanı sıra her karakterin
hikayesine aynı ölçüde yer verilmesi, hiçbir karakterin belirsizlik ve
yetersizlik taşımadan bizlere aktarılması, yapımın diğer en iyi taraflarından biri.
Filmin senaristliğini ve yönetmenliğini üstlenen Antanio Campos bir filmde
beraber ele alınabilecek hem olay hem durum anlatımı dengesini mükemmel şekilde
kurmuş. Zamansal olarak 1950’lerden birden 1960’lara atlayan bir zamansal düzen
olsa da seyircinin dikkati ve heyecanı bozulmadan bu art süremli zaman
dengesinin altından da ustalıkla kalkılmış.
Hayatta yaşanan tek bir olayın birçok sonucu
doğurabileceğini, insanın hayatta en çok istediği şeyin aslında bir yaşama, bir
insana, güzel bir geleceğe tutunmak olduğunu anlatan bu film bunu başaramayan
yani Tutunamayan insanların dramı üzerine…. Film boyunca bana Oğuz Atay’ın
“Tanrı Tutunamayanlardan rahmetini esirgemesin” sözünü hatırlatan bu filmi
izlerken hayattaki adaleti ve inancınızı bolca sorgulayacaksınız. Arven’in
hikayesi aslında hepimizin hikayesi.