Müptela: Geçmişimizden kaçtıkça o bizi geleceğimizden yakalar!

Müptela: Geçmişimizden kaçtıkça o bizi geleceğimizden yakalar!
Ekrana gelen tüm yapımlarda uzunca süre yakışıklı aktörler ve bu aktörlerin temsil ettiği hikayeler ön plandaydı. “Sektörde eşitlik ilkesi ve sesi” birçok kadın oyuncudan, yönetmenden, yapımcıdan yükselince dizi ve filmlerde kadın hikayeleri yer edinmeye başladı. Özellikle Netflix, “Güçlü Bir Kadın Kahramanın Yer Aldığı Diziler ve Filmler” kategorisiyle sektördeki bu kadınsal güce destek olduğunu her fırsatta göstermekte. Gündemdekiler ve en çok izlenenler kategorisindeki yerini uzun zamandır koruyan “Müptela” bunun en güzel örneği.
 
Müptela, erotik kurgu yazarı ve anlatıcısı Zane’nin en çok ses getiren romanından uyarlanan, hikayesi gerçek olaylara dayanan bir film. Zane, yazdığı kitaplar ve köşe yazılarıyla kaba erotizme yeni bir soluk getiren bir yazar. Hatta cinsellik ve popüler kültür üzerine yazdığı kitaplar, sosyologlar tarafından “Toplumsal bir çalışma ve araştırma ürünü” olarak nitelendirilmiş durumda. Bu sebeple de yapımcılar için ekran önüne taşımaya en uygun ürünlerden.
 
Filmin temel eksenini, bir kadının sırlarla dolu hayatı oluşturuyor. Zoe, iyi bir işi, başarılı bir kariyeri, ona çok aşık bir kocası ile mükemmel ve bir o kadar da özenilesi bir hayatı olduğunu düşünen bir kadındır. Sahibi olduğu şirkette temsil ettiği bir müşterisiyle görüşmesinden sonra aslında hayatının özellikle eşiyle süregelen ilişkisinin onu tatmin etmediğini bir takım eksiklikler taşıdığını düşünür. Bu tatminsizliği gidermek için bunca zamandır hayatını yürüttüğü çizgiyi ve kendine koyduğu ilkeleri çiğnemek zorundadır. Zoe de bu ilkeleri çiğnemekten çekinmez ve duygusal olarak büyük bir girdabın içine düşer. İçinden tek başına çıkamadığı bu durumla baş etmek için profesyonel bir desteğe başvurur. Uzun terapiler ve görüşmelerden sonra hayatındaki tüm dengeler değişir. Zoe bir bağımlıdır, bir erotizm bağımlısı yani bir “müptela…”
 
Uzun süre bu gerçekle baş etmekte zorlanan Zoe, iyileşmek adına attığı tüm adımlarda daha da derine batar. Çünkü asla kabul etmediği, sürekli kaçtığı sırları yani geçmişi peşini asla bırakmaz ve onu tüm geleceğinden yakalar…
 
Bu duygu inişleri ve çıkışları yoğun rolü, Sharon Leal kusursuz bir performansla ekrana yansıttı. Özellikle kendisiyle yüzleştiği sahneler oldukça başarılıydı. Başarılı aktris, hikayedeki açık ve erotik sahneleri cesurca sırtlamış, başrol olmanın hakkını sonuna kadar vermiş. Zoe’nin tatminsiz ilişkisinden kendisine kaçtığı, bastırdığı arzuları doyasıya yaşamak istediği bir ressamı canlandıran William Levy, oyunculuğu ile bahsetmemiz gereken diğer bir isim.  Filmde başarılı bir sanat hayatı olan ve tablolarıyla herkesi peşinden koşturan ressam Qentin’e hayat veren Levy de aslında başka bir müptelalık hikayesine hayat verdi. Hayatına giren tüm Kenti’ne kadınlara aşırı bir bağımlılık ve bağlılık gösteren, onu terk etmek isteyen kadınları kaybetmektense öldürmeyi bile göze alan nevrotik bir kişilik. Kusursuz görünen kişiliğinin ve hayatının altında geçmişte asla sahip olamadığı anne ve aile figürünün yerine bu kadınları koyması yani geçmişinden gelen bir travma yatıyor. Zoe’nin erotizm bağımlılığının yanında Quentin’in hikayesi de ikincil bir olay örgüsü şeklinde izleyiciye aktarılmış.
 
Zoe’nin terapi sahnelerinde karşımıza çıkan Tasha Smith, Dr. Marcella rolü ile filmin yine öne çıkan oyuncularından. Özellikle Zoe ile yaptığı terapi sahneleri, onu geçmişiyle çocukken yaşadığı istismar ve taciz ile yüzleştirdiği sahne filmin en can alıcı sahnelerinden biriydi.
 
Yönetmen koltuğunda çektiği filmlerin yanı sıra çeşitli müzik videolarının da yönetmenliğini yapmış Bille Wodruff otururken, senaryo yine bir kadının Christiana Welsh’in kaleminden bizlere ulaştı. O yüzden kaba diyaloglar, sarkan, akmayan sahnelerden çok diyalogları dolu dolu, görüntüleri de oldukça kaliteli bir iş ortaya çıkmış.
 
Müptelanın diğer bir dikkat çeken noktası, Zoe’nin duygu durumuna göre seçilmiş kıyafet renkleriydi. Tatminsizliğinin ve arzularının doruğa çıktığı anlarda kırmızı ve mor gibi baskın tonlar tercih ederken zamanla kaybettiği ilkelerinin ve hayatının yasını tutarken ki anlarda ise bu renkler siyaha ve daha karanlık tonlara döndü. Geçmişiyle yüzleşip bağımlılıklarından kurtulduktan sonra ise renkler beyaz, açık mavi, kremdi. Yani sertlikten yumuşaklığa doğru bir renk ivmesi vardı. Bu da hikayenin yani Zoe’nin en iyi tamamlayıcılarından biriydi.
 
Filmi izlerken Zoe’ye sadakatini arzuları uğruna tüketmiş bir kadın olarak bakmak yerine, yaşadığı istismar ve taciz nedeniyle geçirdiği travmalara, bu travmaların onu nasıl bir müptelalığın içine düşürdüğüne bakarak izlemek daha doğru olur. Çünkü Müptela, bir kadının “çok renkli ve çok yönlü hayatının bize sunulduğu bir pencere”
 
Böyle cesur kadınların ve onların hikayelerinin ekranlara daha çok taşınması dileğiyle..



BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER