Ekrana gelen tüm yapımlarda uzunca süre yakışıklı aktörler
ve bu aktörlerin temsil ettiği hikayeler ön plandaydı. “Sektörde eşitlik ilkesi
ve sesi” birçok kadın oyuncudan, yönetmenden, yapımcıdan yükselince dizi ve
filmlerde kadın hikayeleri yer edinmeye başladı. Özellikle Netflix, “Güçlü Bir
Kadın Kahramanın Yer Aldığı Diziler ve Filmler” kategorisiyle sektördeki bu
kadınsal güce destek olduğunu her fırsatta göstermekte. Gündemdekiler ve en çok
izlenenler kategorisindeki yerini uzun zamandır koruyan “Müptela” bunun en
güzel örneği.
Müptela, erotik kurgu yazarı ve anlatıcısı Zane’nin en çok
ses getiren romanından uyarlanan, hikayesi gerçek olaylara dayanan bir film.
Zane, yazdığı kitaplar ve köşe yazılarıyla kaba erotizme yeni bir soluk getiren
bir yazar. Hatta cinsellik ve popüler kültür üzerine yazdığı kitaplar,
sosyologlar tarafından “Toplumsal bir çalışma ve araştırma ürünü” olarak
nitelendirilmiş durumda. Bu sebeple de yapımcılar için ekran önüne taşımaya en
uygun ürünlerden.
Filmin temel eksenini, bir kadının sırlarla dolu hayatı
oluşturuyor. Zoe, iyi bir işi, başarılı bir kariyeri, ona çok aşık bir kocası
ile mükemmel ve bir o kadar da özenilesi bir hayatı olduğunu düşünen bir
kadındır. Sahibi olduğu şirkette temsil ettiği bir müşterisiyle görüşmesinden
sonra aslında hayatının özellikle eşiyle süregelen ilişkisinin onu tatmin
etmediğini bir takım eksiklikler taşıdığını düşünür. Bu tatminsizliği gidermek
için bunca zamandır hayatını yürüttüğü çizgiyi ve kendine koyduğu ilkeleri
çiğnemek zorundadır. Zoe de bu ilkeleri çiğnemekten çekinmez ve duygusal olarak
büyük bir girdabın içine düşer. İçinden tek başına çıkamadığı bu durumla baş
etmek için profesyonel bir desteğe başvurur. Uzun terapiler ve görüşmelerden
sonra hayatındaki tüm dengeler değişir. Zoe bir bağımlıdır, bir erotizm
bağımlısı yani bir “müptela…”
Uzun süre bu gerçekle baş etmekte zorlanan Zoe, iyileşmek
adına attığı tüm adımlarda daha da derine batar. Çünkü asla kabul etmediği,
sürekli kaçtığı sırları yani geçmişi peşini asla bırakmaz ve onu tüm
geleceğinden yakalar…
Bu duygu inişleri ve çıkışları yoğun rolü, Sharon Leal
kusursuz bir performansla ekrana yansıttı. Özellikle kendisiyle yüzleştiği
sahneler oldukça başarılıydı. Başarılı aktris, hikayedeki açık ve erotik
sahneleri cesurca sırtlamış, başrol olmanın hakkını sonuna kadar vermiş.
Zoe’nin tatminsiz ilişkisinden kendisine kaçtığı, bastırdığı arzuları doyasıya
yaşamak istediği bir ressamı canlandıran William Levy, oyunculuğu ile
bahsetmemiz gereken diğer bir isim.
Filmde başarılı bir sanat hayatı olan ve tablolarıyla herkesi peşinden
koşturan ressam Qentin’e hayat veren Levy de aslında başka bir müptelalık
hikayesine hayat verdi. Hayatına giren tüm Kenti’ne kadınlara aşırı bir bağımlılık
ve bağlılık gösteren, onu terk etmek isteyen kadınları kaybetmektense öldürmeyi
bile göze alan nevrotik bir kişilik. Kusursuz görünen kişiliğinin ve hayatının
altında geçmişte asla sahip olamadığı anne ve aile figürünün yerine bu kadınları
koyması yani geçmişinden gelen bir travma yatıyor. Zoe’nin erotizm
bağımlılığının yanında Quentin’in hikayesi de ikincil bir olay örgüsü şeklinde
izleyiciye aktarılmış.
Zoe’nin terapi sahnelerinde karşımıza çıkan Tasha Smith, Dr.
Marcella rolü ile filmin yine öne çıkan oyuncularından. Özellikle Zoe ile
yaptığı terapi sahneleri, onu geçmişiyle çocukken yaşadığı istismar ve taciz
ile yüzleştirdiği sahne filmin en can alıcı sahnelerinden biriydi.
Yönetmen koltuğunda çektiği filmlerin yanı sıra çeşitli
müzik videolarının da yönetmenliğini yapmış Bille Wodruff otururken, senaryo
yine bir kadının Christiana Welsh’in kaleminden bizlere ulaştı. O yüzden kaba
diyaloglar, sarkan, akmayan sahnelerden çok diyalogları dolu dolu, görüntüleri
de oldukça kaliteli bir iş ortaya çıkmış.
Müptelanın diğer bir dikkat çeken noktası, Zoe’nin duygu
durumuna göre seçilmiş kıyafet renkleriydi. Tatminsizliğinin ve arzularının
doruğa çıktığı anlarda kırmızı ve mor gibi baskın tonlar tercih ederken zamanla
kaybettiği ilkelerinin ve hayatının yasını tutarken ki anlarda ise bu renkler
siyaha ve daha karanlık tonlara döndü. Geçmişiyle yüzleşip bağımlılıklarından
kurtulduktan sonra ise renkler beyaz, açık mavi, kremdi. Yani sertlikten
yumuşaklığa doğru bir renk ivmesi vardı. Bu da hikayenin yani Zoe’nin en iyi
tamamlayıcılarından biriydi.
Filmi izlerken Zoe’ye sadakatini arzuları uğruna tüketmiş
bir kadın olarak bakmak yerine, yaşadığı istismar ve taciz nedeniyle geçirdiği travmalara,
bu travmaların onu nasıl bir müptelalığın içine düşürdüğüne bakarak izlemek
daha doğru olur. Çünkü Müptela, bir kadının “çok renkli ve çok yönlü hayatının
bize sunulduğu bir pencere”
Böyle cesur kadınların ve onların hikayelerinin ekranlara
daha çok taşınması dileğiyle..